Ana içeriğe atla

Suçluyla Mücadele Kadar Suç ile de Mücadele Etmek

İslam hukukunda çok hoşuma giden iki terim var. Bunlar: Fethu'z zerai ve seddu'z zerai. Fethu'z zerai, helale giden yolların açılması, seddü'z zerai ise harama giden yolların tıkanması demektir kısaca.

Bu iki terim genel geçer, her devirde ve her ortamda uygulanabilir. Yeter ki bu iki formülü hayatımıza uygulayabilelim. Uygulayabiliyor muyuz? Maalesef hayır. Zaten uygulayabilmiş olsak bugünkü kötülüklerin birçoğu olmaz. Bu iki terimi aslında devletler uygulamalıdır. Fakat devletler bir sorunu kökten çözme yoluna gitmiyor, pansuman tedbirlerle işi geçiştirmeye çalışıyor. Biraz açarsak devlet bir suç oluştuğu zaman harekete geçiyor ve suçlunun peşine düşüyor. Bu, bataklığı kurutma yerine sivri sinekle uğraşmaktır. Halbuki yapılması gereken suçu ortaya çıkaran sebeplerin üzerine eğilerek suç ile mücadele edilmesidir. Mesela içkinin üretilmesine izin veriliyor, satışına ses çıkarılmıyor, içkili yerlerin açılmasına ruhsat veriliyor. Ardından trafikte sarhoş avına çıkılıyor. Sigara için aynı şeyi söyleyebiliriz. Tütün ektiriliyor, sigara imal ettiriliyor, üzerine "Sigara sağlığa zararlıdır" yazdırılıyor, bakkal ve marketlerde satışına izin veriliyor. Sonra da şurada içemezsin, burada içemezsin yasakları konuyor. Bir de Yeşilay gibi dernekler vasıtasıyla içki ve sigara gibi zararlı alışkanlıklarla mücadele yolu seçiliyor. Eğer bu meselelerde samimiyet veya kökten çözüm isteniyorsa içki üretimine ve tütün ekimine yasak koyar, ithalatına da izin vermezsin, olur biter. Buna rağmen insanlar bir yol ile içki veya sigara bulup içme yoluna giderlerse gerekli caydırıcı cezayı verirsin.

Suç ile mücadelede de aynı yöntem etkili olur. Bir ülkede hırsızlık varsa hırsızla mücadeleden önce hırsızlığı ortaya çıkaran sebepleri yok etmek için uğraşmak gerekir. Bunun için ülkedeki sosyal adalet dengesini sağlamalı, işsiz insana iş bulmalı veya iş vermeli.

Fethu zerai kuralına gelince bu da hayır ve iyiliğin önündeki engelleri açmak demektir. Meşru bir işin var, fakat önüne engeller çıkarılıyor. Mesela hacca gitmek istiyorsun, yolda yol kesiciler. Geçişine izin vermiyorlar. Senden rüşvet istiyorlar. Ya üç da gitmeyip geri dönüp geleceksin ya da rüşveti verip yoluna devam edeceksin.

Gördüğünüz gibi bu iki kuralın biri lerde fren, diğeri de hayra kapı oluyor. Umarım yanlış anlatmamışımdır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde