Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Hayata Kimlerin Penceresinden Bakıyoruz? ***

Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki önümüze ne koyuyorlarsa onunla hemhal oluyor, onu konuşuyoruz. Çünkü gündemi biz belirlemiyoruz. Neyi konuşmamız gerekiyorsa o dayatılıyor bize. Hasılı, başkasının belirlediği gündemleri yaşıyoruz. Dayatılan gündemin bizi alakadar etmesi önemli değil. Yazılı ve görsel medyada konuşulanı dinleye dinleye kendimizi ister istemez gündemin içinde buluyoruz veya yuvarlıyorlar bizi. Yersen... Bizim bu durumumuz tabir veya teşbih yerinde olursa çoban nezaretinde güdülen dört ayaklı canlılara benzer. Bu dört ayaklı, koyun keçi gibi küçükbaş veya sığır cinsinden büyükbaş olabilir. Sürüde yer alan hayvanın boynunda ip olmasa da güdülmesi çobana aittir. Çobanın elindeki sopanın anlamı şudur: Sürünün içinde olan hayvan istediği merada otlanamaz, ben bu ottan bıktım, falan ottan yiyeceğim ya da ben bugün otlanmaya gitmeyeceğim şeklinde bir seçeneği yoktur, ahır veya ağılda önüne ne konursa yaşamak için onu yemek zorundadır. Yani hayvan kendi başına hareket edemez

Siyaseten Yanlış mı Yapıyoruz Acaba?

Biz bu ülkenin  beka sorunu var, terör örgütü ülkeyi bölüp parçalamaya çalışıyor, legal hüviyeti olan parti, dünyanın terör örgütü kabul ettiği PKK ile bağını koparmıyor, üstelik PKK'yı terör örgütü olarak görmüyor, sırtını terör örgütüne yaslıyor, gücünü kanlı terör örgütünden alıyor. Bunlar terörist deyip yöneticilerinin çoğunu yargılayıp hapse atsak da HDP barajın üstünde bir oy almaya devam ediyor.  HDP, barajı aşmak ve Mecliste temsil edilmekle kalmıyor. Yeni Cumhurbaşkanlığı sistemiyle birlikte partilerin seçimlere ittifak yaparak girdiği bir ortamda HDP'ye oy veren seçmen kilit rolü oynuyor. Kritik öneme haiz bazı seçim bölgelerinde bu partinin seçmeni hangi tarafa meylederse o ittifak seçimi kazanacak görünüyor. Güneydoğu bölgesinde birçok il ve ilçede terör örgütüyle iltisaklı olduğu gerekçesiyle HDP'li belediye başkanları görevden el çektirilip yerine kayyum atansa bile bu parti, Güneydoğu bölgesinde liderliği kimseye kaptırmıyor. İşin garibi bu partinin sa

Nevruz

Günler, aylar, mevsimler, yıllar Allah'ın bize bahşettiği günlerdir. Yazı var, kışı var, güzü var, baharı var. Her bir mevsimin ayrı bir yeri var. Soğuğu, sıcağı, serinliği hep bizim için. Birbiri ardı sıra birbirini takip ediyor durmadan. Günler ayları, aylar mevsimleri, mevsimler yılları kovalıyor. Hep kış olsa hayat çekilmez, hep sıcak olsa hayat yine çekilmez olur. Gönlümüz hep bahardan yanadır. Ama bazı ürünlerin yetişmesi için soğuğu da göreceğiz, sıcağı da.  Küçücük ülkemizde dört mevsimi yaşıyoruz. Bundan dolayıdır ki her türlü ürün yetişiyor bu ülkede. Burkina Faso'ya gidip gelen bir arkadaşım, bu ülkede buğdayın yetişmediğinden bahsetti. Çünkü hava sıcaklığı 18 derecenin altına  hiç düşmüyormuş. Bunu duyunca bize dört mevsimi yaşatan, her türlü ürünü almamızı sağlayan Rabbimize binlerce şükretsek azdır. Yoksa kim istemez baharın gelmesini, kim sevmez baharı, kim istemez toprağın yeşermesini. Her birimizin gözdesidir bahar. Dört gözle bekleriz baharı. Çiçeklerin

Camiam Eleştiriye Gelmiyor

Doğru dürüst dinimi yaşayan biri olmasam da dindar-mütedeyyin camiaya ait hissederim kendimi. Bu camianın içinde büyüdüm. Bir bilgi birikimim varsa bu camianın içerisinde bulunmak suretiyle elde ettim. Yaptığım iyi, doğru, güzel şeyler varsa bu camianın bana kazandırdığıdır. Hata ve yanlışlarım ise kendimden kaynaklanan birer nakısamdır. İçinde bulunduğum veya kendimi ait hissettiğim camiam her ne kadar bugün devlet yönetiminde ise de bu camianın dününe baktığımız zaman devleti yöneten elit tabaka tarafından horlanmış, dışlanmış, hayat hakkı tanınmamış bir kesim olduğu görülecektir. Önceleri fikirleriyle alay edilmiş, biraz sesi yükselmeye başlayınca gerici, yobaz olarak görülmüş, hakarete uğramıştır. Fikrini açıklayınca 163. veya 312.maddeden ceza almış mağdurlarımızın sayısı az değildir. Mütedeyyin insanların çatısı altında toplandığı, oyunu verdiği parti belli periyotlarla kapatılmış, yerine yenisi açılmış, peşinden onlar da kapatılmıştır. Gerekçe de irticaın odağı olmaktı he

Yeni Yönetici Olmak İsteyenlere Öneriler

Pek tavsiye etmem ama ben bilgi, birikim ve tecrübelerimi yöneticilik yaparak vatana, millete katkıda bulunmak istiyorum diyor ve benden bir yöneticide olması gereken özellikler neler olmalıdır ya da yönetici olunca neler yapmalıyım diyorsanız size ben bu işten anlamam derim. Ama yine de öneride bulunmaktan geri kalmam. Bakalım önerilerim hoşunuza gidecek mi? *Öğretmenlerle arana mesafe koymalısın. Çünkü öğretmen milletinin isteği bitmez. Uzak duracaksın ki gizemini korumalısın. Hatta onlara selam bile verme, selamlarını da alma. Kazara karşılaşırsan görmezden gel, yanındakiyle konuşur gibi yap, ya da kafanı çevir veya önüne eğ. Bu demek değildir ki hiç onlarla konuşma. Bazı teneffüslerde öğretmenler odasına gir, teneffüs boyunca otur. Otururken de fazla muhatap olma. *Okulunda bir A grubun olsun. Onlar genelde pek öğretmenler odasını kullanmasın. Çoğunlukla senin yanında veya yardımcılarının odasında otursunlar. Onlara kol kanat ger. Koruyup kolla. Okulun nimetlerinden onları fa

Bak Postacı Geliyor! *

Postacıları bilirsiniz. Şu anki işlevleri nasıl bilmiyorum ama bir zaman önemli görevler ifa ediyorlardı. Mektup, telgraf, tebrikleşme uzun süre postacıların eliyle yürütüldü. Mektup, telgraf, APS, iadeli taahhütlü vs mektuplar artık bugün pek kullanılmıyor. Bunun yerine postacılar kargo işine ağırlık vermeye başladı. Bir de e tanzim adı altında sebze ve meyve siparişi verenlerin isteklerini yerine getiriyor şimdilerde. Postacılar haberleşme işini yaparken gelen evrakı adrese teslim yapar. Yani kendinden bir şey katmaz. Belki de bu yüzden adlarına postacı dendi.  Postacıları yazarken yaptıkları görevi küçümsüyor değilim. Çünkü telefon ve iletişim ağlarının olmadığı ya da çok yoğun kullanılmadığı zamanlarda taraflar arasında aracı olmak suretiyle haber getirdi, haber götürdü. Yani iki taraf arasında emanetçi rolü üstlendi. Bu görevi yaparken de aracı kurum olarak taraflardan haberleşme bedeli aldı. Bu da doğaldır. Çünkü bu işler parasız dönmez. Bayram değil, seyran değil,

Bazıları Büyümüyor Bir Türlü

Yönetici olarak ilk göreve başladığımda okulun iş ve işleyişlerinin daha düzenli olması için madde madde bir yazı kaleme aldım. Okuyup imzalamaları için öğretmenlere gönderdim. Yazımın tepki çektiğini odama gelen bir öğretmenden öğrendim. "Hocam, öğretmenler odasında aleyhinizde konuşuluyor. Şöyle şöyle diyorlar. Kimin ne söylediğini size söylemeye geldim" şeklinde bir şeyler söylemeye çalıştı. Kendisine, sayın hocam! Öğretmenlerimiz, yazıyı beğenmemiştir, hakkımda konuşur, yönetimimi beğenmez eleştirir. Özgüveni olan gelir, eleştirisini dile getirir. Lütfen konuşulanı bana getirme, olmaz mı dedim.  Ardından tüm öğretmenleri odama çağırıp arkadaşlar! Anladığım kadarıyla yazdığım yazım tepkinizi çekmiş, yazımın hangi maddesinde sorun var, yazının üslubuna mı tepkiniz? Niyetim, tepkinizi çekmek değil. Yazımın neyine tepki gösterdiniz, anlayabilmiş değilim. Lütfen içinizden geldiği gibi açık açık eleştirilerinizi dile getirin dedim. Kısa bir sessizlikten sonra birka