Ana içeriğe atla

Kayıtlar

İLKSAN Üyeliği *

Açılımı, “İlkokul Öğretmenleri Sağlık ve Sosyal Yardım Sandığı” olan İLKSAN’ı ilk defa Süleyman Demirel’in “Verdimse ben verdim” sözüyle işitmiştim. Yanlış hatırlamıyorsam, maddi olarak sıkıntıda olan Kemal Ilıcaklara ait satılamayan bir arsanın İLKSAN’a satılması olayı patlak verdiği zaman gelen tepkiler üzerine Demirel bu sözü söylemişti. “Kime ne” anlamına gelen bu skandaldan dolayı ne Demirel ne de başkası bir bedel ödedi. Skandalın ardından bu mesele konuşuldu konuşuldu ve tarihteki yerini aldı. Bugün bu mesele ne hatırlanıyor ne de mesele ediniliyor. Zaten “Meseleleri mesele edinmezsen, ortada mesele kalmaz” sözü de Sayın Demirel’e ait. Neyse konum bu değil. Demirel’in dediği gibi “Meseleleri mesele edinmezsen, ortada mesele adına bir şey olmaz” ise de izninizle İLKSAN’la ilgili bir meseleyi mesele edineceğim. Bilenler bilir,  4357 Sayılı Kanunun 7117 sayılı Kanunla değişik 11. Maddesine göre şu kişilere İLKSAN üyeliği zorunlu. Bunlar doğal üye statüsünde. Kimmiş bunlar bir bak

Biz Bu Filmi Çok Gördük *

Dindar, mütedeyyin nesilden olup da 90'lı yıllarda Şevki Yılmaz'ın kasetlerini izlemeyen yoktur. Yılmaz'ın etkileyici konuşmaları elden ele dolaşır, uygun yerlerde toplanılarak birlikte dinlenirdi. Bu kasetlerden ve içeriğinden basının da devletin de haberi vardı. Bir el 28 Şubat sürecini başlatmak için düğmeye basınca, Şevki Yılmaz'ın kasetlerinin önü ve arkası kesilerek ve  bağlamından koparılarak yazılı ve görsel medyaya servis edildi. TV'lerde günlerce Yılmaz'ın kasetleri gösterilip konuşuldu ve bir linç kampanyası başlatıldı. Ardından, yıllardır içimizde yaşayan Aczimendiler meydanlarda boy gösterdi. Fadime Şahinler ortaya çıktı. Sonunda 28 Şubat aktörleri post modern darbe yaparak hükümeti indirdi ve hedeflerine ulaştılar.  * Nurettin Yıldız, ardında binlerce seveni olan, fetvalar veren, konuşmalar yapan, konuşmaları videoya çekilen ve herkesin izleyebileceği şekilde konuşmaları sanal aleme yüklenen biri iken, bir el eski fetvalarını kırpıp kırpıp piyasaya

Bazılarının Ederi *

— Bir sendikaya giriyorum. — Hayırdır, nereden çıktı bu sendika üyeliği şimdi? — Aklın varsa, sende gir. — Fikirlerini destekleyen, özlük haklarını koruyan bir sendika mı çıktı ortaya? — Değil. — Değilse ne? Çünkü sen sendikaları sarı sendikacılık olarak değerlendiriyordun,   yaptıklarından ve yapamadıklarından dolayı eleştiriyordun daima. Yoksa hatır için mi giriyorsun ya da kafa yapına uygun bir sendika mı buldun. — Hiçbiri değil. — O zaman ne değişti hayatında? — İşin doğrusunu söylemek gerekirse 400 lira için gireceğim. Biliyorsun, 2022-2023 sözleşme dönemi için sendika üyelerine sözleşme ikramiyesi olarak devlet üç ayda bir bu parayı verecek ve bu paradan sendikalı olmayanlar faydalanamayacak. Bence sen de gir. — 400 lira bu zamanda iyi para. Kim kime verir bu zamanda bu kadar parayı. Sendika kesintisinden sonra arta kalan para önemli ama para her şey değil. Yani bu para ve daha fazlası için bir sendikaya girmem. — İşin ucunda 400 lira var diyorum. Bu parayı du

MEB İlk Atama *

MEB, eylül ayında ilk atama yoluyla aldığı 20 bin öğretmenin ardından şubat ayında da çeşitli branşlardan 15 bin öğretmenin atamasını yaptı. Öncelikle atanan öğretmenlere ve öğretmenlerin atandığı okullara hayırlı olsun. İlk atamalarda dikkatimi çeken, birkaç seferdir MEB, 2021-2022 öğretim yılı hariç, şubat ayında yani eğitim ve öğretimin yarısında öğretmen alımı yapar oldu. Bu alımlar niye eğitim ve öğretimin başladığı eylül ayında değil de şubat ayında yapılıyor? Acaba öğretimin başında öğretmen ihtiyacı yoktu da bu ihtiyaç şubat ayında mı ortaya çıktı? Eğer şubat ayında ihtiyaç ortaya çıktı ise MEB’in bu şubat ataması doğru ve yerinde. Şayet bu ihtiyaç eylül ayından beri vardı da MEB, 4-5 ay sonrasında bu atamaları yapıyorsa, burada oturup bir düşünmek lazım. 35 bin öğretmen ihtiyacı olmasına rağmen MEB'in, 20 binini eğitim ve öğretimin başında, geri kalan 15 binini ise dönemin ortasında atamasında, öyle zannediyorum, Hazine ve Maliye Bakanlığının 35 bin kadroyu aynı anda verme

Hatasız Dost Arayan Dostsuz Kalır *

—Bir zamanlar yanında çokça arkadaşın vardı. Arkadaşlıktan da öte bir kardeşlik hukuku idi sizdeki. Herkes gıpta eder, rakiplerin ise şaşırırdı bu dostluğunuza. Arkadaşlarının çoğu da şu ya da bu şekilde tanınmış kişilerdi. Şimdi kahir ekseriyeti yanından uzaklaştı. Mesela falan niye uzaklaştı sizden?  —O mu? Boş ver. Yaramaz o.  — Ya şu?  —Hain o.  —Ya bu?  —O, nankör.  —Şuna ne dersin?  —O makam düşkünü.  —Bu?  —Beklentileri gerçekleşmedi de ondan.  —Ya falan?  —Rakiplerimi tercih etti.  —Buna ne dersin? —Ona ben yol verdim.  —Şu?  —Sözümü dinlemedi.  —Bu?  —Dediğimi yapmadı.  —Eğer böyle ise arkadaşlarının çoğu kötü kişilermiş.  —Aynen öyle.  —Arkadaş seçiminde tercihlerin isabetli değilmiş o zaman. İnsan sarrafı değilsin sanki.  —Ne münasebet.  —Baksana, ya kötü diye sen yol vermişsin ya da senden uzaklaşıp gitmişler.  —Nankörler de ondan.  —Peki, bunda hiç senin suçun yok mu?  —Niye olsun ki... Benim yaptığım iyiliği onlara kimse yapmaz. İyilik yaramıyormuş demek ki.  —Ha ne biley

Yetki Devri

—Nere giden habersiz.  —Hiç, şöyle dolaşıp geleceğim.  —Dolaşma zamanı değil. Şu yazdıklarım alınacak. Alışverişi de yap gel. İnsan çıkarken alınacak bir şey var mı der. Giderekten değişip gidiyorsun.  —Dün yaptım ya alışverişi. Hem o dediğin sormalar eskidendi.  —Dün sadece çay aldın. Çay, bir şeyler yendikten sonra içilir. Tek başına karın doyurmaz.  —Bu yazdıkların acil mi?  —Hem de çok acil. Akşama yemek istiyorsan hemen al gel.  —Bu yazdıklarını alırsam, biterim. Bütçemiz sarsılır. Biraz azaltamaz mısın?  —Yağın, tuzun, mercimeğin, pirincin hangisini çıkarayım? Hem ne oldu sana böyle? Ne zaman alışveriş desem, suratın asılıyor.  —Hanım, benden duymuş olma da durum bildiğin gibi değil. Ne kadar kaçarsam kâr diyorum şimdi.  —Ne varmış durumda? Aile reisi sensin. Gelecek ki ben de pişireceğim. Madem öyle, ver alışverişi ben yapayım bundan sonra.  —Canıma minnet. Al şu kredi kartını. Şu da dünden aldığım dört paket çaydan kalan 20 kuruş. Bu ise benim maaş kartım.

Cepli Bot

Yolda yürürken peşim sıra ayak sesleri duydum. Kenara çekildim, geçsinler diye. Baktım, karşıt cins bir ikili. Önümden yürürlerken kızımızın botu dikkatimi çekti. Dikkat çekmesi kadar doğal bir şey olamaz. Çünkü insanların başına bakmam. Bot, bildiğim botlardan değildi. Arka sol tarafında yama var gibiydi. Ayıp değildi ama bu zamanda yamayı garipsedim. Dikkatli bakınca sağ tarafta da gördüm aynı yamadan. Biraz daha dikkatli bakınca yama sandığım cepmiş. Çünkü fermuarı da var. El kart, bozuk para  vs. koymak için birebir. Özellikle cep taşımayanlar için iyi düşünülmüş. Ama bu ceplere bozuk para konsa, ayakkabının ağırlığının yanında bir de bu paraların ağırlığı olacak. Üstelik biraz seri yürüse, cepteki bozuk paralar ses çıkarır durur.  O zaman cebi yok bu kızın demeye kalmadan kızımızın sırtında sırt çantası da var. O zaman bu ayakkabıdaki cepler neyin nesi der demez kendime kızdım. Pek cahil kalmışsın be kardeşim, bu senenin modası cepli bot olmalı dedim. Kendime kızdım ama nereden bi