Ana içeriğe atla

Biz Bu Filmi Çok Gördük *

Dindar, mütedeyyin nesilden olup da 90'lı yıllarda Şevki Yılmaz'ın kasetlerini izlemeyen yoktur. Yılmaz'ın etkileyici konuşmaları elden ele dolaşır, uygun yerlerde toplanılarak birlikte dinlenirdi. Bu kasetlerden ve içeriğinden basının da devletin de haberi vardı. Bir el 28 Şubat sürecini başlatmak için düğmeye basınca, Şevki Yılmaz'ın kasetlerinin önü ve arkası kesilerek ve  bağlamından koparılarak yazılı ve görsel medyaya servis edildi. TV'lerde günlerce Yılmaz'ın kasetleri gösterilip konuşuldu ve bir linç kampanyası başlatıldı. Ardından, yıllardır içimizde yaşayan Aczimendiler meydanlarda boy gösterdi. Fadime Şahinler ortaya çıktı. Sonunda 28 Şubat aktörleri post modern darbe yaparak hükümeti indirdi ve hedeflerine ulaştılar. 

*

Nurettin Yıldız, ardında binlerce seveni olan, fetvalar veren, konuşmalar yapan, konuşmaları videoya çekilen ve herkesin izleyebileceği şekilde konuşmaları sanal aleme yüklenen biri iken, bir el eski fetvalarını kırpıp kırpıp piyasaya sürdü. Oluşturulan algı ve gelen tepkiler üzerine Nurettin Yıldız'ın kalemi kırıldı. Şimdi kendi halinde sesi duyulmaz biri oldu. Belki hayata belki birilerine gönül koyarak kabuğuna çekildi. 

*

Entelektüel birikimi, duruşu, konuşması, bilgisi, bilim adamlığı ve yaptıklarıyla farklılığını ortaya koyan, çalıştığı kuruma itibar kazandıran, okuttuğu hutbelerle Müslüman bir duruşa katkı sunan Mehmet Görmez'in Diyanet İşleri Başkanlığından, birileri haz almadı ve ipini çekti. Siyasi irade bu güçlere boyun eğdi ve en verimli çağında Görmez'e yol verdi. Buna rağmen Görmez gittiği yerde de kalitesini konuşturuyor, çektiği videolarla gönüllere su serpmeye ve gençlere yönelik çalışmasını devam ettiriyor. 

*

Türkiye’nin her ilinde olmasa da Konya gibi bazı illerde Mehmet Okuyan’ın konuşmasına bir kesim pek sıcak bakmadı. Gelen tepkiler üzerine, kiralanan ve katılımcılara duyurulan salonlar değişik gerekçelerle bir bir iptal edildi. Konferans düzenleyicileri zaman zaman salon bulmada zorlandı. Anlatmak istediğim, Mehmet Okuyan’ın konferans için her Konya’ya gelişi bir kesimin tepkisini çekti ve bunların da sesi gür çıkıyor. Bu gür sese de çoğu salon sahibi boyun eğmek zorunda kalabiliyor.

*

Tarihselci görüşleri ile bilinen Mustafa Öztürk, zaman zaman tepkilere muhatap olsa da öğretim üyeliğine devam ediyordu. Bir gün birileri düğmeye bastı. Bir yıl önceki bir özel sohbette tarihselcilik üzerine yaptığı bir konuşmasının önü ve arkası kesilerek sosyal medyada topa tutuldu. Bu girişimin öncekilerden farklı olduğunu gören Mustafa Öztürk ani bir kararla emeklilik dilekçesi vermiş oldu.

*

Geleyim Azimli’ye. Çünkü sırada Mehmet Azimli var. Bilmeyenler için kısaca değineyim: Azimli, 2008 yılında yayımlattığı “Siyeri Farklı Okumak” isimli kitabının 44.sayfasında, peygamberimizin babasına ait bazı rivayetlere dipnotunda kaynak göstererek yer verir. Dördüncü baskısından sonra okuyucularından gelen eleştiriler üzerine 2011 yılında 5.baskısı yapılan kitabında bu tepki çeken rivayetleri kaldırır. Okuyucuları rahatsız eden bu bilgilerden dolayı da Azimli zorunlu açıklama adı altında özür beyan ediyor. Şu anda sosyal medyada kitabın tashih edilmiş 5.baskısı ve sonraki baskılarından ziyade ilk baskılardaki bilgiler servis ediliyor. Sosyal medyada tepkiler dinmiyor. Ölüm tehdidinde bulunanları mı ararsın, hakaret edenleri mi, ailesine küfredenleri mi, yok ihraç edin diyenleri mi... Zira fazlasıyla ne ararsan var: Üniversitesi inceleme başlatıyor. İslamcı camianın entelektüeli diye söylenen Yusuf Kaplan bile “atın bunu üniversiteden” paylaşımları yapıyor. Kaplan bile böyle ise varın diğer insanların paylaşımlarını.

Yukarıda verdiğim örnekler, bu topraklarda zaman zaman olan, rutin ve olağan hale gelen linç girişimlerine verilmiş bazı örneklerdir. Azimli bu konuda ne ilk ne de son olacaktır. Sonuç alınıyor ki aynısının, benzerinin tıpkısı olan bu filmleri bıkıp usanmadan seyretmeye devam ediyoruz. Yeter ki görünen ve görünmeyen bir el tarafından düğmeye basılmış olsun. Belki de birileri gündem saptırarak bir şeyleri böyle gizliyor, bayatlamış bilgileri yersen dercesine cambaza bak deyip önümüze koyuyor ve bizler de soframıza konan bu bayat yemeği bıkıp usanmadan -taptaze- yiyoruz. Öyle zannediyorum, böyle yiye yiye içimizde farklı düşünen kafa yapısına sahip kimse kalmayacak. Belki de istenen bu.

Son örnek Azimli’ye başlatılan bu linç girişimi benim için sürpriz olmadı. Yazıp çizdiklerinden, konuştuklarından ve savunduklarından dolayı nicedir baskı altında olduğunu seziyordum. En son baskı da İslam tarihine ait 5 dakikayı geçmeyen video paylaşımları dolayısıyla baskı görmüş ve bu baskılardan dolayı paylaşımlarını kaldırmak zorunda kalmıştı. O zaman da ihraç silahı önüne konmuştu.

Linç konusunda daha önce birkaç yazı yazdım. Hepsinde işaret etmek istediğim nokta, farklı fikre tepki gösterebiliriz. Bundan doğal bir şey yok. Hatta yazılıp çizilenlere geleneğimizde reddiye dediğimiz cevap verme de yapabiliriz. Ama tüm bunları yaparken insanları yargısız infaz yapmaktan uzak durmamız lazım. Bir diğer husus da bir fikir veya görüşe, sıcağı sıcağına tepki gösterilse, tepkinin dozajı kaçsa bile dersin ki olayın sıcaklığında bunlar olabilir ama bizde linçler böyle başlatılmıyor. Bir şey yazılıp çiziliyor, konuşuluyor ve videoya yükleniliyor. Tüm bunlara zamanında bir tepki yok. Bir ara kullanırız denerek raflara kaldırılan video, kaset ve kitaplardan kısa bölümler kırpılıp kırpılıp servis ediliyor. İnanın anlamakta zorlanıyorum. Hele son örneğe bakarsak, 2008’de yazılan, 2011’de çıkarılan kitabın tepkisini 2022 yılında yani olaydan 14 yıl sonra veriyoruz. Bu şekil tepki ortaya koyan ve linçe tabi tutan insanların niyetini sorgulamıyorum ama ben burada bir iyi niyet göremiyorum. 2008’de neredeydiniz mübarekler. Ne olur, kendiniz olun, bir başkasının oyuncağı olmayın. Bıkıp usanmadınız mı bu filmleri izlemekten. Unutmayalım ki Müslüman bir delikten iki defa sokulmaz. Bu kaçıncı deliğe sokuluşumuz. Ne olur bir düşünelim.

Not: Yaklaşık iki yıl önce bir akademisyenden “Yakında farklı üniversitelerde görev yapan bazı akademisyenlere ‘Bunlar zındık’ denerek bir operasyonun başlatılacağı ve öğretim üyeliğinden ihraç edilecekleri duyumunu aldım” endişesini işitmiştim. Ardından Mustafa Öztürk olayı patlak verdi ve Öztürk ihraç edilmeden apar topar emekliliğini istemek zorunda kalmıştı. Arkası gelmedi, kesilmişti. Aslında aba altından sopa gösterilmişti farklı düşünen akademisyenlere. Sanırım bunun fitili uzun bir aradan sonra Azimli ile yeniden başlatıldı. Bundan da sonuç alırlarsa sıra diğer akademisyenlere gelecek.

*11/02/2022 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde