Ana içeriğe atla

Bazılarının Ederi *

Bir sendikaya giriyorum.

Hayırdır, nereden çıktı bu sendika üyeliği şimdi?

Aklın varsa, sende gir.

Fikirlerini destekleyen, özlük haklarını koruyan bir sendika mı çıktı ortaya?

Değil.

Değilse ne? Çünkü sen sendikaları sarı sendikacılık olarak değerlendiriyordun,  yaptıklarından ve yapamadıklarından dolayı eleştiriyordun daima. Yoksa hatır için mi giriyorsun ya da kafa yapına uygun bir sendika mı buldun.

Hiçbiri değil.

O zaman ne değişti hayatında?

İşin doğrusunu söylemek gerekirse 400 lira için gireceğim. Biliyorsun, 2022-2023 sözleşme dönemi için sendika üyelerine sözleşme ikramiyesi olarak devlet üç ayda bir bu parayı verecek ve bu paradan sendikalı olmayanlar faydalanamayacak. Bence sen de gir.

400 lira bu zamanda iyi para. Kim kime verir bu zamanda bu kadar parayı. Sendika kesintisinden sonra arta kalan para önemli ama para her şey değil. Yani bu para ve daha fazlası için bir sendikaya girmem.

İşin ucunda 400 lira var diyorum. Bu parayı duyanın çoğu gidip bir sendikaya üye oldu.

Anladım kardeş. İsteyen girer. Ben ise para için bir sendikaya girmem. Prensiplerime aykırı. Bir sendikaya girecek olsam bile para ön planda değil benim için.

Üye olanlar için ne dersin?

Herkesin kararını kendisinin verebileceği bir şey bu. Kimseye bir şey demem. Yalnız bu 400 lira gündemde değil iken bir sendikaya üye olanlara saygı duyarım. Sendika üyesi değil, bir sendikaya girmem deyip de 400 lira ikramiyeyi gördükten sonra gidip bir sendikaya üye olanlara ise kusura bakmasınlar ama saygı duymam. Çünkü sebep her ne olursa olsun, bu tip kimselerin para için sendikaya girdiği anlaşılır. Bu tipler, yarın kim daha fazla verirse oraya giderler. Bir insan miktarı ne olursa olsun, para için gidip bir sendikaya üye olmaz. Üstelik ortada 400 lira da yok. Üyelik kesintisinden sonra kişinin kendisine kalacak olan para, aşağı yukarı 270-280 lira dolaylarında. Yukarıda demiştim, tekrar söyleyeyim. Para önemli ama her şey değil. Kişi inanmadığı yere sırf parası için girmemeli.

Nasıl bir sendika istiyorsun?

Sendika dediğin hangi işkoluna hitap ediyorsa;

*O işkolunun çalışma imkanlarının daha iyi olmasına, çalışanlarının ve üyelerinin özlük haklarını iyileştirmeye yoğunlaşmalı.

*Siyasi partilerin arka bahçesi gibi bir işlev üstlenmemeli, çalışanların hakkını korumak için gerekirse siyasi partilerle mücadele etmeyi göze alabilmeli, onlarla paslaşmamalı. Önceliği, bir siyasi partiyi değil, üyelerini memnun etme olmalı.

*Üyeleri ile arasında bir aidiyet duygusu aşılayabilmeli.

*Üyelerinin makam ve mevki beklentilerine kulak asmamalı. Burası atama yeri değil, yanlış yere geldin diyebilmeli.

*07/03/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde