Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Üniversitelerimizi Nasıl Bilirsiniz? *

Boğaziçi Üniversitesine yapılan rektör ataması Türkiye’nin gündemine oturdu. Atanan rektör üzerinden taraflarca olurdu, olmazdı tartışması yapıldı. Boş bir tartışma bana göre. Bu yapısıyla üniversitelerin başına Ali gelse ne olur, Veli gelse ne olur? Bilirim ki bu tartışma bir süre devam eder sonra herkes mevcut duruma alışır gider. İsterdim ki üniversiteler masaya yatırılsın. Çünkü üniversitelerimiz toplumun beklentilerinden, gençleri mesleğe hazırlamaktan ve Türkiye’nin istihdam alanını gözetmekten, buna göre eğitim-öğretim planı ve bilimsel çalışma yapmaktan, bu ülkeye bir katma değer üretmekten çok uzak. Hatta çoğu üniversite ve çoğu bölümler bu ülkenin sırtında bir kambur. İsterdim ki üniversitede okuyan öğrenciler arasında, okuduğu bölümden memnun olup olmadığına dair bir memnuniyet araştırması yapılsın. Böyle bir çalışma yapılırsa, yüzde 90’ın üzerinde bir öğrencinin, bölümünden memnun olmadığını görürsek hiç şaşırmayalım. Çünkü istihdam alanı itibariyle birkaç bölüm dışında

Whatsapp Bizi Sırtından mı Atıyor?

—Whatsapp, 08 Şubattan itibaren koşullarını ve gizlilik ilkesini güncelliyormuş. Güncellemeyi kabul edenler yürürlüğe girecek yeni şartları kabul etmiş olacak, kabul etmeyenler ise bu tarihten itibaren Whatsapp hizmetinden yararlanamayacak. Whatsapp bu şartları bize dayatıyor. Zira AB ülkeleri bu kapsama dahil değil. Bu konuda ne dersin? —Bu şartları ya kabul edip yoluna devam edeceksin ya da başka alternatiflere yönelip onları yükleyeceksin. —Whatsappı bu durumda kabul etmek demek, mahrem bilgilerimizi kendi onayımızla onlara teslim etmiş olacağız demektir. Çünkü bu yeni güncelleme ile bilgilerimizi kullanabilecekmiş. —Yahu, mahrem bilginin ne işi var böylesi dijital ortamlarda? —Ama herkes böyle yapıyor. —İyi de mahrem bilgiler sır gibidir. Sende kaldığı müddetçe senin esirindir. Bir yere kaydettiğin zaman artık sen onun esirisin. Sonra bugüne kadar Whatsappın bu özel bilgileri kullanmadığına dair bir garantin var mıydı? Belki de çoktandır kullanıyor. Adını, sanını bilmediğ

Sahte İçki ve Ölümleri *

Kadın cinayetlerine bu ülke alıştı. Gün geçmiyor ki bir kadın cinayet haberi ajanslara düşmesin. Bu cinayetlere birkaç aydır ikinci bir vaka daha eklendi. Bu da sahte içki ölümleri. Haber kanallarının, “İzmir’de şu kadar, Adana, Bursa’da bu kadar kişi öldü.” haberlerine alıştık. Bu sahte içki ölümleri neyin nesidir, bugüne kadar bundan kaç kişi ölmüş diye sanal alemde bir gezinti yaptım. “Sahte içki, etil alkolden üretilmesi gereken içkinin, maliyetini düşürmek amacıyla metil alkol kullanılarak üretilmiş halidir. Bu içkilere farklı aroma ve boyalar ekleniyor, böylece rakı, votka, viski gibi içkilerin tadına yaklaştırılıyor. Genelde merdiven altlarında kaçak olarak elde edilen damacana veya pet şişelere konularak satılıyor. Daha da vahimi, bu içkiler sosyal medyadan da çok rahat, denetimsiz bir şekilde satışa sunuluyor.” bilgisine ulaştım. “9 Ekimden bu yana resmi rakamlara göre 98 kişi sahte içki yüzünden hayatını kaybetmiş”. Devlet sahte içki üretimi ile mücadele etmiyor mu? Emniy

Dökülen Ağaç Yaprakları Değerlendirilemez mi? *

S onbaharla birlikte önce sararan, ardından dökülmeye başlayan ağaçların yaprakları, kış mevsiminin ikinci ayını yaşamamıza rağmen hala dökülmeye devam ediyor. Çünkü sararan yapraklar dalından aynı anda kopup yere düşmüyor. Sanırım sırası gelen yaprak, sıra bende deyip yuvasından peyderpey uçup yere düşüyor. Yere düşüşleri bile görülmeye değer. Yere düştükten sonra çıkan rüzgarla birlikte sağa sola sürüklenme riski olsa da bu yaprakların, düştüğü ağacının dibinde oluşturdukları desen ve görüntüler de bana göre çok hoş geliyor. İsterim ki ilkbaharla birlikte yemyeşil görüntüsüyle gönlümüze sürur ve gözümüze seyir zevki vererek görevini bihakkın yerine getiren bu yapraklar, sararıp döküldükten sonra da ağacın altında biraz nefeslensin. Nefeslenirken de doğaya, doğal katkıda bulunmaya devam etsin. Çünkü “Dökülen yapraklar, azalan yaban hayatı popülasyonu korumak için gerçekten faydalıdır. Dökülen yapraklar, ağaç/ağaççık ve bitki kök sistemlerini örter, toprağın nemini korur, yabani otla

Yaklaşımım *

İlk yazımda, Konya Kahveciler, Çay Ocakları ve Büfeciler Esnaf Odası Başkanı olan Mehmet Adil Bey’in, başından geçen bir anekdotuna yer vereceğim. Kendisini orta ikinci sınıftan beri tanırım. Bildim bileli helal rızkın peşinde koşan bu arkadaş, fuarların meşhur olduğu zamanlarda, fuarlarda yer tutarak evine ekmek götürmenin mücadelesini vermiştir. Şimdilerde başkanlığını yaptığı sektörün sıkıntılarını gidermek için görüşmediği kimse kalmadığı gibi üyelerini bilgilendirmek için hiç olmadığı kadar sosyal medyayı da kullanmaktadır. 1999 yılında Kocaeli Fuarında stant açan Mehmet Bey, İzmir Fuarından da yer tutmak ister. Bunun için ihaleye girmesi gerekir. İzmir’e gitmek için bir otobüs firmasından bilet alır. Yeri tam şoförün arkasıdır. Akşam sularında otobüs hareket eder. Şoför; Sağa-sola sürme, yanlış solama, hız sınırına riayet etmeme gibi yanlışlar yapar. Şoförün her hatasını da Mehmet Bey, “Dikkat et, karşıdan araba geliyor…sağda araba var…uyuyorsun…kaza yapacaksın…otobüste bu ka

Bitirirken *

09.12.2015 tarihinde, gazetemizin bu sayfasında "Başlarken" başlığıyla çıkmıştı ilkyazım. Her başlangıcın bir bitişi olduğu gibi bugün de "Bitirirken" başlığıyla size veda ediyorum. Gazetemizin sahibi Sayın Ahmet Baydar Beyefendinin teklifiyle yazı hayatına gazetemizde başlamıştım. Benim için ilk denemeydi. Acemiliğimi burada attım anlayacağınız. Yazmaya başlarken neyi dert ediniyorsam, onu yazacağım demiştim. Dediğim gibi de yaptım. Kelime dağarcığım ve kapasitem ne kadarına el verdiyse yazmaya çalıştım, hiç ara vermeden. Genelde toplumsal olaylar başta olmak üzere hemen hemen her konuya değindim. Pazartesi, çarşamba, cuma ve cumartesi günleri çıkan yazılarımdan dolayı gazetemden, "Bu yazıyı yayımlayamayız" şeklinde bir endişe sezmedim. Bir ara dört ay kadar müstear isimle bir başka gazetede yazarken gazete yönetiminin korkusundan yayımlayamadığı yazımı, Anadolu'da Bugün gazetesine gönderdim. Yazım hiç tırpan yemeden yayımlandı. Anlatmak istediğim

“İçkiyi Azalt” *

Camilerdeki saf düzeni, bir boşluktan iki boşluğa çıkartılınca cami birden dolar oldu. Bundan dolayı bir defasında cuma namazını dışarıda kılmak zorunda kaldım. Eski kışlardan eser kalmasa da kış kıştır, işin ucunda üşümek de var deyip yer kapmak için camiye daha erken gitmeye başladım. Girdim camiye. İmam vaaz veriyor. Konu da piyango bileti üzerineydi. “İstanbul’daki meşhur ablanın bayisinden bilet almak için uzun uzun kuyruklar oluşturuyorlar. Helal paranıza haram karıştırmayın. Bu, dinimizde haramdır…” şeklinde konuştu. O konuştu ben ve cemaat sessizce dinledik. Ezanın ardından ilk sünneti kıldıktan sonra imam hutbe irat etmeye başladı. Elindeki hutbeyi okudu. Hutbe de içki üzerineydi. İçkinin zararları üzerine durdu. Vaazı dinlediğim gibi hutbeyi de dinledim. Dinlerken de Adıyaman Kahta’da birlikte görev yaptığım meslektaşım Mahmut Orman aklıma geldi. Sessiz-sakin, kendi halinde, nur yüzlü meslektaşımın biraz da göbeği vardı. Kulakları çınlasın. Mahmut Hocam, bir ilaç yazd