Ana içeriğe atla

Whatsapp Bizi Sırtından mı Atıyor?

—Whatsapp, 08 Şubattan itibaren koşullarını ve gizlilik ilkesini güncelliyormuş. Güncellemeyi kabul edenler yürürlüğe girecek yeni şartları kabul etmiş olacak, kabul etmeyenler ise bu tarihten itibaren Whatsapp hizmetinden yararlanamayacak. Whatsapp bu şartları bize dayatıyor. Zira AB ülkeleri bu kapsama dahil değil. Bu konuda ne dersin?

—Bu şartları ya kabul edip yoluna devam edeceksin ya da başka alternatiflere yönelip onları yükleyeceksin.

—Whatsappı bu durumda kabul etmek demek, mahrem bilgilerimizi kendi onayımızla onlara teslim etmiş olacağız demektir. Çünkü bu yeni güncelleme ile bilgilerimizi kullanabilecekmiş.

—Yahu, mahrem bilginin ne işi var böylesi dijital ortamlarda?

—Ama herkes böyle yapıyor.

—İyi de mahrem bilgiler sır gibidir. Sende kaldığı müddetçe senin esirindir. Bir yere kaydettiğin zaman artık sen onun esirisin. Sonra bugüne kadar Whatsappın bu özel bilgileri kullanmadığına dair bir garantin var mıydı? Belki de çoktandır kullanıyor. Adını, sanını bilmediğin yerlerden sana gelen mesajlar, senin bilgilerinin firmalara satıldığını gösterir. Yani sana özel bilgilerinden istediğini, bal gibi kullandı. Whatsapp böyle bir güncelleme yoluna giderek ileride kendi aleyhine açılacak dava ve tazminatlardan kurtulmak istiyor. Sanki bir başka şeyden daha doğrusu bizden de kurtulmak istiyor gibi.

—Nasıl?

—Şu ana kadar Whatsapp aracılığıyla ve diğer sosyal medyalar aracılığıyla yazdığımız, çizdiğimiz her türlü bilgiler elinde. Bu bilgileri yeterli görmüş olabilir. Çünkü çıktığı andan itibaren topladığı veriler bizim nasıl biri olduğumuzu, yumuşak karnımızın ne olduğunu, neden zevk alıp neden nefret ettiğimizi, sinir uçlarımızı vs fazlasıyla ele verir. Fazlası tekrar olur. Gereksiz depolama olur. Çünkü her bilgiyi depolamak için yeterli depolama gerekli. Fazla tekrar bezdirmiş olabilir.

—Nasıl?

—Whatsaapp, Facebook gibi sosyal medya aracılığıyla o kadar yavan, bayat bilgiler paylaşılıyor ki iyice gına gelmiş olabilir. Belki de bizden istedikleri, ileride kullanabilecekleri özgün bilgiler. Kuru, yavan ve bayat bilgileri ne yapsın?

—Mesela?

—Çoğu dini bilgiler, asparagas ve algıya dayalı haberler, resim formatındaki cuma mesajları

—Cuma mesajları derken?

—Birbirinin aynısının bezerinin fotokopisi olan cuma mesajları perşembe akşamından cuma akşamı geç saatlere kadar dolaşımda. Bu, her hafta devam ediyor. Bunlar da depolamada yer işgal ediyor.

—Anladım.

—Bir de bizim restimize rest diyor olabilir.

—Yani?

—Mesela bazıları, “Yarın tüm fotoğraflarınızın izinsiz kullanabileceği yeni Facebook kuralı yürürlüğe girecek. Bugünün son teslim tarihi olduğunu unutmayın! Paylaşımlarınız mahkemede, size karşı kullanılabilir. Paylaştığınız her şey bugünden itibaren herkese açık hale geliyor, mesajların veya fotoğrafların silinmesine izin verilmiyor. Basit bir kopyala ve yapıştırmanın maliyeti yok, üzgün olmaktansa güvende olmak daha iyidir. Facebook'a veya Facebook ile ilişkili herhangi tüm şirket, marka ve uygulamalara hiçbir fotoğraf, bilgi, mesaj veya gönderimlerimi kullanma izni vermiyorum. Bu açıklama aracılığıyla, Facebook'a bu profilin içeriğini bana karşı kullanma, kopyalama, dağıtma izni vermediğimi beyan ederim. Bu profilin içeriği özel ve gizlidir. Mahremiyet ihlali suçtur. Facebook artık halka açık bir şirkettir.” şeklinde yazılmış bir yazıyı durmadan paylaşıp duruyor. Hatta bazıları bu yazının içine Whatsappı da dahil ederek paylaşıyor. Tüm bunları yani restleri gören Whatsapp, şunlara bir de ben rest çekeyim, bakalım ne yapacaklar demek istiyor olabilir.

—Ne olacak şimdi?

—Olacağı, sanırım büyük çoğunluk alternatiflere yönelecek.

—Hangileri var?

—Telegram, Bip, Dedi gibi

—Telegram hakkında ne dersin?

—Ruslarınmış. Whatsapp kadar kullanışlı imiş.

—Bu güvenilir mi?

—Tekrar başa dönmeyelim. Kime, nasıl güveneceksin? Adı üzerinde Rus yapımı. Büyüklerimiz “Ayıdan post, Rus’tan dost olmaz” derlerdi.

—Bip?

—Adı üzerinde Bip. Yerli deniyor ama çok kapsamlı ve kullanışlı değil. Bir ara çoğunluk Bip’e geçmişti. Sonra herkes terk etti.

—Dedi nasıl isim böyle?

—Beğenemedin mi?

—Sen yükleyeceksin Dedi’yi, karşıdaki yükleyecek Dedi’yi. İki Dedi bir araya gelince olacak bir dedikodu. Zaten yaptığımız da bu değil mi?

—Peki, bu Bip’e ve Dedi’ye güvenilir mi?

—Kendinden başka kimseye güvenmeyeceksin. Bunlar da Whatsapp gibi seni yarı yolda bırakabilir. Bilgilerini paylaşıp satabilir. Hepsi senin gibi çiğ süt emmiş bunların.  Ayrıca yarın bunları Whatsappın almayacağına bir garanti mi var? Çünkü Facebook, hepsine parayı bastırıp alabiliyor. Whatsapp da öyle olmadı mı? Hangi bir firma yüklü miktarda bir parayı görünce satmaya kalkmaz ki…

—Bu durumda ne yapalım?

—Ne yapacağını bilemem. Zira ben de ne yapacağımı bilmiyorum. Bildiğim tek şey bugüne kadar Whatsappın pazarıydık, bugünden sonra da bir başkasının pazarı olacağız. Bizim kendimize biçtiğimiz rol bu. Birileri yapacak, biz de kullanacağız. Buna sen ister kullanma de ister kullandırma de. Fark etmez. Sonuç aynı kapıya çıkar.

—Konuyu kapatmadan söyleyeceğin var mı?

—Bu mahrem bilgilerin kullanılmasından pek korkmamak lazım. Zaten korkacağımız kadar bilgi ve doküman var ellerinde. Ayrıca tüm konu, Whatsapptaki bilgiler değil ki. Bizler elimizdeki bu telefonlar sayesinde mahremiyetimizi kaybettik zaten. Bunlar sayesinde 7/24 kayıt altındayız. Gittiğimiz yeri de biliyor, girdiğimiz yeri de. Hatta girdiğin yerin neresi olduğunu bilemesen bile “Burayı nasıl buldun. Puanlar mısın” mesajı geliyor sana. O yüzden akıllı telefon kullandığın müddetçe senin hiçbir mahremiyetin yoktur. Yeter ki cemaziyelevvelini pardon mahremiyetini ortaya dökmek istesinler. Senin unuttuklarını bile bir bir sıralar ve gözünün önüne getirirler.

—Ne yapacağız bu durumda?

—Yapacağın tek şey her türlü teknolojide nasılsa bir başkasının velinimetiyiz. Biz onlara müşteri olmaya devam edelim. Tüm bunları yaparken de “Biz öyle bir milletiz ki…” diye övünmeye devam edelim ve hiçbir şey üretmeyelim.

—İçimi kararttın artık. Bu konuşmaya bir son veriyorum.

—Dur hele bir de cuma mesajcılarının içini karartayım. Sonra sen yoluna, ben yoluma.

—Onlara ne oldu?

—Ne olacak? Ellerindeki hazır resimli cuma mesajını her perşembe akşamından bir tuşla kayıtlı numaralara gönderiyorlardı. Bundan sonra bunların işi zor.

—Niye ki?

—Niye olacak. Bundan sonra istediği herkese aynı mesajı gönderemeyecek. Çünkü kimi Telegram, kimi Dedi, kimi Bip yükleyecek, kimi de Whatsappta kalacak. Hepsine göndermek isterse bunların hepsini telefonuna yüklemesi gerekecek.

—Daha neler! Bu kadar da değildir herhalde.

—Sen bilmezsin bu mesaj grubunu. Sana ulaşmak için her yolu denerler. Tüm yollar bitse evine kadar gelip sana “hayırlı cumalar” bile derler. Çünkü istenmemesine rağmen onlar için cuma mesajı göndermek, içki müptelası gibidir. Sen “Arkadaş, bana gönderme” desen de göndermeye devam ederler. Hatta Whatsappla gönderdiği mesaj, belki gitmemiş olabilir diye mesaj yoluyla da teyit edenler bile var. Belki de Whatsapp bu cuma mesajlarından kurtulmak için bizi üzerinden atmak istedi. Kim bilir?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde