Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli (2)

Programın temel yaklaşımında; öğrenci, Ede (Erdem-Değer-Eylem) ve beceri vardır. Bununla; ahlaklı, erdemli; milleti ve insanlık için iyi, doğru, faydalı ve güzel olanı yapmayı ideal edinmiş bilge nesiller hedeflenmektedir. İlkeleri arasında “Eleştirel düşünen, problem çözen, karar veren, mesuliyet ve ülkü sahibi; yalnızca medeniyete uyum sağlamakla yetinmeyip etkin olarak medeniyet kurucusu ve geliştiricisi nesiller yetiştirmek de” vardır. Aklıselim, kalbiselim ve zevkiselim nesiller yetiştirmek için madde-mana, akıl-duygu, nefis-vicdan, insan-toplum ve zaman-mekân dengesini gözetir. Eğitim, herkesin hayat boyu erişiminin teminat altına alındığı temel bir hak, aynı zamanda hayatın toplumsal açıdan herkes için daha güvenli, müreffeh kılınması, birlikteliğimizin pekiştirilmesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin dinamik vizyonuyla güçlü bir şekilde varlığını devam ettirmesi bağlamında bir ödevdir. Tüm politika ve uygulamalar, eğitim hakkının kullanımını ve fırsat eşitliğini sağlamak

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli (1)

Öğretim programı, eğitim ve öğretimin anayasası dense yanlış olmaz. Öğretim programını değiştirmek tıpkı Anayasa yapmak ve Anayasayı değiştirmek gibi zordur. O yüzden haydi deyince müfredat değişikliğine gidilmez. Bunun için beklenti, konsensüs ve çaba gerek. Her ne kadar 82 Anayasasını tümden değiştirip yerine yeni Anayasa yapamasak da müfredat değişikliği zaman zaman oluyor. Bildiğim kadarıyla 2000 yılından bu yana yapılan müfredat değişikliği dört oldu. En kapsamlı değişiklik, yanlış hatırlamıyorsam, Hüseyin Çelik’in Bakanlığı döneminde 2005-2006 öğretim yılında yapılmıştı. Bunu Ömer Dinçer ve Ziya Selçuk’un Bakanlıkları dönemi izlemişti. Hüseyin Çelik zamanında yapılan değişikliğe “Yapılandırıcı Eğitim” adı verilmiş. Sonuç odaklı değil, süreç odaklı bir eğitim esas alınmıştı. Yıllık planlarda ilk defa kazanıma yer verilmiş, öğrenci merkezli bir eğitim hedeflenmişti. Performans, ürün dosyası, etkinlik gibi yenilikler düşünülmüştü. Öğretmenden ziyade öğrencinin aktif oldu

Manavgat Evliya Çelebi Uygulama Oteli

Manavgat Evliya Çelebi Uygulama Otelinde dört gün konakladım. İşlek bir cadde üzerine yapılmış otel. Trafiğin gürültüsü, kapısı ve penceresi kapalı otelin içine kadar geliyor. Hemen yanı başında da Uygulama Otelinin Lisesine yer verilmiş. Keşke hem okulu hem de oteli işlek caddenin tam kenarına değil de biraz iç taraflara yapılmış olsaydı daha iyi olurdu. Çünkü tatile gidenler zaten şehrin trafiğinden uzaklaşıp sessiz ve sakin yerde kafa dinlendirmek için soluğu tatil beldesinde alıyor. Kaldığım odanın balkonu ormana bakıyor. Baktıkça insanın içi açılıyor. Bu yönüyle otelin yeri harika.  Trafik gürültüsünü artıran hususlardan bir tanesi de kavşağa yaklaşırken belirli aralıklarla çizilmiş beyaz şeritler, yaya ve okul yolu işaretleri. Araçlar bu işaretlere gelince, ister istemez ses yükseliyor. Otelin geniş bahçesi var. Kafeteryanın olduğu bölüm yeşillendirilmiş. Bahçede at çıkabilir uyarısı dikkatimi çekti. Arka tarafa geçtiğimde iki tane at bir de tay gördüm. Araçlar güneşten etkilenme

Manavgat'ta Bir Kaportacı

2011 yılında bir aracı almak istedim. Aracı göstermek için aracı olan tanıdığım sanayideki bir arkadaşa götürdü.  Komşu kaportacıya, arabanın kaportasına bir bak dedi. Kapıları açıp kapattı. Arabaya, önden ve arkadan baktı. Şurada, burada boya var. Araba temiz, alabilirsiniz dedi. Tavsiye üzerine arabayı aldım. O yıldan bugüne kullanıyorum arabayı. Bir ara satışa çıkardım. Bir sanayici aradı. Araca baktı. Arka sağ çamurluk ile bagaj kapağının değişmiş olduğunu söyledi. Bu vesileyle aracımda iki parça değişen olduğunu öğrenmiş oldum.  Nasıl kaportacı ise değişen parça olduğunu ya anlamadı ya da söylemedi.  Sağ çamurluktan geçtim. Bagaj kapağı sert vurmayla kapanıyordu. Bunu da birkaç defa tekrar etmek gerekiyordu. Bunu da birkaç kaportacıya gösterdim. Uğraştılar, didindiler. Bu, bu kadar olur dediler. Bagajın sert vurmakla kapanmasından dolayı çok mecbur kalmadıkça bagajı pek kullanmadım. Araba arkadan darbe yiyince belli ki sahibi adam gibi yaptırmamış. Fazla masraf etm

Dalgalı Deniz

"Gitti ömrünün tamamı" kesimindenim. Çünkü nahiv bilir, yüzme bilmem. Bu yüzden deniz nedir bilmem. Çünkü gitmem. Gidersem de boyumu aşan sudan öteye geçmem ya da masmavi denizi uzaktan seyrederim. Yüzme bilmeyince tatil kültürü de yok. İlla tatile gideceksem, kaplıcayı seçerim. Çünkü yüzme derdi yok. Kapanıyorsun 1+1 odaya. Dolduruyorsun sıcak suyu. Giriyorsun içine. Yandım Allah diyorsun. Bir 20 dakika yanıyorsun. Bu süre zarfında dünyanın en büyük çilesini çekiyorsun. Yanma ve bu çile karşılığında para ödüyorsun. Adına da tatil deniyor.  Yazın ne yaptın diyene kaplıcaya gittim diyorsun.  Ama kaplıcayı oğlan sevmiyor. Ya peşimize takılmıyor ya da suya girmeden odasına kapanıyor. Yüzü gülmüyor ve sıkılıyor.  Oğlan arkadaşlarıyla denize giderse, biz de kaplıcaya gidelim dedim. Aksilik oldu, oğlan denize gidemedi. Bu yüzden kaplıcayı askıya aldım ve denize gitmeye karar verdim. Ben yüzme bilmesem de bari oğlan yüzsün istedim.  Nereye gideyim derken dört günlüğüne M

Sudan Ucuz Olmayan Su

Yan tarafta gördüğünüz liste bir uygulama otelinin kafeteryasında ki fiyat listesi. Listedeki fiyatlardan küçük ve büyük suyun fiyatları dikkatimi çekti: 0,5 Lt su 20 TL, 1,5 Lt'si ise 40 TL.  Fiyatları nasıl buldunuz bilmiyorum ama bana fahişin fahişi geldi bu fiyatlar. Aynı suyun küçüğünü marketlerde 3,5 liraya, büyüğünü 10 liraya almak mümkün. Tamam, kafeteryada fiyatlar market fiyatlarıyla aynı olmasın ama bu kadar da fiyat uçurumu olmasın.  Belediyelerin şebeke suyu fiyatları belediyeden belediyeye farklılık gösterse de herhalde hiçbir belediyenin 1 ton su bedeli 40 lira değildir. Diyelim ki tonu 40 lira olsun. Bir ton su ile epey bir ihtiyacımızı giderebiliriz. 1,5 litre ile susuzluğu gidermenin dışında hiçbir işimizi yapamayız.  Hasılı 1,5 litre suyu 40 liraya satan uygulama otelinin kafeteryası devletin bir kurumu. Devletin kurumu böyle fahiş su satıyorsa, özel sektör kaça satmaz.  Aynı uygulama otelinin salata fiyatlarına yer vereyim. 140 ila 170 arasında değişiyor fiyatla

Üzmeye Değen İnsan Tipi

Sorsalar, insanın en kötüsü kimdir diye bilirim bunun tek cevabı yoktur. Kim, neden muzdarip ise ona göre cevap verir: Kincisi, hasetçisi, içten pazarlıklısı, yüze gülüp arkadan vuranı, niyet okuyucusu, gıybet yapanı vb. hoş görülmeyen özellikler sayılabilir.  Bunların içerisine laf taşıyanı da eklemek hatta en başa koymak lazım. Çünkü bana göre insanın en kötüsü laf taşıyan kimsedir. Bunlara gammaz yani ispiyoncu denir. Halk arasında koğucu da denir. Kısaca söz getirip götüren kimsedir.  Bu tiplerin görevleri, "birinin bir kimse için ya da başkasının onun için söylediği kötü sözleri, aralarını açmak amacıyla kendilerine ulaştırmaktır”.  İlla arayı açmak gibi bir niyetleri olmayabilir bazılarının. Çeneleri düşük olduğu için gördüklerini, duyduklarını aktarırlar. Bunu yaparken iki kişinin arasını açabileceğini hiç hesaba katmazlar. Güya söyleneni aktarmakla o kişiye iyilik yaptığını bile sanırlar.  Ağızlarında bakla ıslanmayan bu tipler laf taşımayı marifet bilirler