Eğitim ve öğretim ve
çocuk yetiştirme konusunda yeterli donanım, tecrübe ve bilgi birikimine sahip olmamama rağmen zaman zaman bu konularda
da kalem oynatırım. Çünkü dert edindiğim konuların başında gelir. Whatsappıma
mesaj olarak gelen uzun bir yazı bu konu üzerine. Yazı kime ait belli değil.Görebildiğim yazım ve imla düzeltmelerini yaparak aynen yayımlıyorum:
“Doğu & Batı Çocukları” *
(Doğu çocukları niçin daha egoist, Batı çocukları niçin daha öz güvenli
yetiştirilmekte?)
Yurt dışına dil
öğrenimi ve eğitim için çıkmıştım. Türkiye’de daha önce ciddi hiçbir iş
deneyimim yoktu, rahat bir öğrencilik hayatım olmuştu... Yaşam masraflarını
karşılamak için bir restaurantta çalışmaktaydım. Benimle birlikte 14-15
yaşlarında yerli bir lise öğrencisi çocuk daha çalışıyor, hafta sonları gece
saat 10-11’e kadar bulaşık yıkıyordu. Acıyordum çocuğa. Arada izin veriyor,
yerine ben yıkıyordum.
Ülke refah düzeyi
yüksek bir ülke idi. Bir gün, çocuğa niçin çalıştığını sordum. “Yaşam masrafları
için... kiramı ödemem lazım,” dedi.
“Kiminle kalıyorsun?
Ailen ödemiyor mu kirayı,” dedim. “Ailemle kalıyorum ve aileme ödüyorum.” (İçimden
‘Vay acımasızlar,’ dedim) Bir yandan çocuğa üzülüyor bir yandan da ona elimden
geldiği kadar yardım ediyordum bizim oraların yüreğiyle ”Aman ezilmesin bu
yavrucak,” diyordum.
Haftalar geçti..
Bir gün gazete okuyordum. Ülkenin vergi rekortmenleri listesi açıklandı. Tam
gazete okuyorken çocuk geldi. Bana selam verdi içeri girerken. Ben de bir anda
”Bak bu adam sana ne kadar benziyor,” dedim. Adam cidden benziyordu ama ben
şaka yapıyordum.
Yanıma geldi
gazeteye baktı ”Babam,” dedi. Bu sene 2. olmuş. Geçen sene 3. idi,” dedi.
İnanamadım. Çocuğun babası ülkede en çok vergi veren 2. zengin iş adamıydı. Çocuğun
ailesine karşı içimde duyduğum kızgınlık daha da artmıştı. “Şuna bak, ülkenin
en zengin adamlarından birisinin çocuğu hafta sonu sabahlara kadar bulaşık
yıkıyor, kirasını ve yaşam masraflarını karşılamak için uğraşıyor; ailesiyse
yardım etmiyor,” diyordum. Çocuk beni çok severdi. Bir gün doğum günü partisine
davet etti. Gittim. Denize sıfır, harika bir villada yaşıyordu. Ailesi ve bütün
arkadaşları oradaydı. Partide babası ile tanışma ve konuşma fırsatı buldum. İyi
bir adama benziyordu. Sıcak kanlıydı, herkesle teker teker ilgileniyordu. Daha
ceberrut bir baba bekliyordum karşımda. Konuşup konuşmamak konusunda içim içimi
yiyordu.
Kendimi tutamadım.
Adama: Bu çocuğa niye sahip çıkmıyorsun, niye korumuyorsun dedim. Adam
şaşkınlıkla bana bakarak, “Niçin böyle düşünüyorsun,” dedi. “Bu çocuk hafta sonları
yanımızda bulaşık yıkıyor.” Adam şaşırdı: “Koruyorum işte,” dedi, “Çalışıyor ve
kimseye muhtaç değil. Yaşam masraflarını şimdiden kendisi çıkartıyor,” dedi.
Kızgınlıkla, “Bu çocuğun okuması gerek. Kira alarak mı sahip çıkıyorsun bak
şunun haline… Bizim de ailelerimiz var; bizim için her şeyi yapıyorlar. Bir de
vergi rekortmenisin. Yazık şu yaptığına,” dedim.
Adam önce şaşırdı
ve sonra güldü. Daha sıcak bir ifadeyle, “Bak,” dedi, “sizin yardım etmek
anlayışınızla, bizim yardım etme anlayışımız çok farklıdır. Balık vermek yerine
balık tutmayı öğretmeyi tercih ediyoruz. Senin dediğin gibi bu çocuğun
masraflarını ailecek biz karşılasak, bu çocuk rahat bir eğitim dönemi geçirir;
ancak asalak, bencil, kibirli bir çocuk olur. Toplumla ve insanlarla bağında
hep problem olur ve herkese üst perdeden konuşur. Evet kira alıyorum, yaşam
masraflarını kendisi karşılıyor. Bana şükran borcu yok. Hayatın ne olduğunu
biliyor. Hayat hep bir şeylerin masrafını ödetmiyor mu sana? Bunu erken yaşlarda
öğrenip, ona göre gerçekleri görmesi ve hayatını daha rasyonel, temelde ona
göre kurması olumsuz birşey mi?”
Salonun daha sakin
bir köşesine geçtik. Pencere kenarına kadar attığımız adımlar bitince adam
devam etti:
“Eğitim çocuğa
harika bir kapı açabilir, bu sayede çok para da kazanabilir. Ancak meslek öğrenmesi
insanları hayatı genç yaşta tanıması onu farklılaştırır, olgunlaştırır.
Toplumda sadece kendisinin olmadığını ve öteki insanların da olduğunu fark
eder. Eğitim insanı farklı bir yöne, meslek farklı bir yöne hazırlar. Kira
almasam, bütün parası kendisine kalsa kazandığı parayı gidip uyuşturucuya,
eğlenceye, alkole, kumara harcayacak. Kira sorumluluğu olduğu için bütçesini
ona göre ayarlıyor. Bu yaşta bütçesini yönetebiliyor. Oğlum seni çok sever.
Bahsetti. Çok iyi bir insanmışsın. Ona yardım ediyormuşsun. Üniversite
okumuşsun, ancak iş yerinde bir domatesi bile kesemiyor, kızıyor ve küfür
ediyormuşsun; elin bir çok ise yatmıyormuş restaurantta. Oğlum, komik hallerini
anlatıp gülüyor. Biz de ailecek gülüyoruz. Ancak bir domatesi kesemiyorsan,
yetiştirilme tarzında eksiklikler var demektir. Bir yerde üniversite diploması
ile iyi bir iş bulabilirsin. Ancak hafife aldığın, basit gördüğün domates kesme
işini yapan adamı aşağılarsın,” dedi.
“Yeri gelecek şu
gördüğün bütün servetim bu oğlumun olacak. Çalışmadan servet sahibi olursa
canavara dönüşür. Herkesi aşağılar. Bir işçinin nasıl iş yaptığını, nasıl işçi
maaşı ile geçindiğini bilmez. Sürekli onlarda kusur arar, uğraşır durur. Ben
bir evlat yetiştirmek istiyorum; bir canavar yetiştirmek istemiyorum. Sadece eğitimi
önemsiyorsunuz. Mesleği önemsemiyorsunuz. Eğitim ne yapacağını öğretirken,
mesleki tecrübe başkalarıyla birlikte nasıl yapacağını öğretir. Meslek
sayesinde egoyu atar. İş yapabilme yeteneği ile öz güveni gelişir. Hem
yetenekleri çoğalır, hem insanları anlar,’ dedi.
Söyledikleri çok
etkilemişti. Gelelim bana… Kendi hikayemi anlatacağım ama bilin ki bu hikaye
neredeyse hepimizin hikayesi… Bütün eğitim dönemimde ailem masraflarımı
karşıladı. Hiç çalışmadım o dönemler. Durmadan kitap okudum, durmadan dolaştım,
eğlendim ve durmadan siyaset yaptım... Bir çoğunuz gibi çocukluğun ilk
günlerinden ” Büyük adam olacak, ya da ünlü adam olacak, ” diye yetiştirildim.
Bizim gibi
toplumlarda, “Büyük devlet adamı, kurtarıcı vs” gibi yetiştirilen çocukların
durumunu destekleyen bir de rüya görülür. Bir yakınımız, biz çocukken rüyasında
büyüyünce çok büyük bir adam olacağımızı görür. Ya bu rüyayla ya da çocukken
söylediğimiz bir sözün keramet alameti sayılmasıyla hepimiz ayrıcalıklı, üstün
”Büyük adam” adayı olarak yetiştiriliriz. Doğu toplumlarının destan, efsane ve
masal toplumları olması, kahramanlık temasının bu efsanelerde, masallarda ve
destanlarda çok yüklü olması da başka bir faktördür.
TR’deyken herhangi
bir kitabı okuyup bitirince, “Çok güzel bir kitap ama birşey eksik yine,”
derdim. Cevabını yurt dışında buldum: ” Hayatın kendisi eksikti...
Beğendiğim bütün
hikayeler, bütün sonuçlar bütün deneyimler ne kadar güzel olursa olsun bana
değil, başkalarına aitti. Başkalarının tecrübeleriyle geldiği sonuçtu
okuduğumuz kitaplardaki öyküler, romanlar ve tavsiyeler…
Gelelim bizim anne
ve babalarımıza..
Bu konunun çok
önemli olduğunu düşünüyorum…
Bizim annelerimiz
ve babalarımız çok iyi insanlar, ancak çok “kötü” anne ve babalar. Çocukları
gerçeklere göre değil, hayallere göre yetiştiriyorlar. Batı’da çocuk hayallere
göre değil, gerçeklere göre yetiştiriliyor. Gerçekleri daha erken gören çocuğun
hayalleri de daha gerçekçi oluyor. Gerçekçi olunca gerçekleştirilme oranları da
hayliyle yüksek oluyor. Ailemizin bir yanlışı var. Anne babalarımız sebebi ne
olursa olsun hayatta kendi gelemedikleri yerlere bizleri getirmeye
çalışıyorlar. Çocuklarından kahramanlar, kurtarıcılar çıkartmaya çalışıyorlar.
Hiçbir annenin ve
babanın hayatta kendi gelemediği yere çocuğunun gelmesini beklemek gibi bir
hakkı yoktur. Bu arzu çocuğun yaranına görünse ve masum gibi dursa da değildir.
“Senin için neler çektim. Sana verilen imkanları kimsenin çocuğu göremedi.
Saçımı süpürge ettim,” gibi anlayışlar son derece zarar vericidir.
Annelere babalara
şunu söylüyorum. Çocuğunuz için fedakarlık yapmayın. Onu da küçük yaşta hayata
atın. Hem sorumluluk alsın hem de görsün herşeyi. Bizde çocuk 23-25 yaşlarında
üniversiteyi bitiriyor ve hayatı öğrenmeye ancak mezun olunca başlıyor. Batı’da
üniversite bitiren çocuk eş zamanlı olarak çalıştığı için hayatı da bir bakıma
görmüş, öğrenmiş oluyor. Bizim Doğu toplumlarında çocuk sürekli korunduğu ve
sürekli olağanüstü hayallerin varisi olarak yetiştirildiği için ” Egoist”
oluyor.
Bir gün parkta
küçük bir çocuk seviyordum, “Büyüyünce ne olacaksın?” diye sordum. Annesi
güldü. Sonra bir daha sordum, bu sefer memnuniyetsiz bir ifade belirdi yüzünde.
“Çocuğa böyle sorular sormayın. Ne olacağına yıllar sonra hayatı görüp karar
verecek. Şimdiden kafasının bununla meşgul olması anlamsızdır. Şu an öğreneceği
şey ayakkabılarını bağlamak, yatağını toplamak, tabağını yıkamak gibi disiplin
ve organize edici şeyler yapmak; bir de çocukluğunun tadını çıkartmak.
Batı’da çocuğa ilk
yatak toplamayı, ayakkabılarını bağlamayı öğretirler. Önemlidir bu. Her gün
yatağını toplayan çocuk düzen, disiplin öğrenir. Bizde düzen, disiplin, sistem,
organizasyon öğretilmez. Bütün hayatımız boyunca en büyük eksikliğimizdir
aslında. Her şeyi anne baba yapar. Çocuk geleceğin dehasıdır, büyük adamıdır,
kahramanıdır ya da kurtarıcısıdır, yeter ki ezilmesin.
Öz güven, insanın
yaptığı işlerden, uğraşlardan, becerilerden, yarattıklarından, ürettiklerinden
gelmektedir. Bizler uzun süre hiç çalışmıyoruz yaratmıyoruz, üretmiyoruz da.
Batı’da çocuk küçük yaşta kendine uygun işlerde çalışarak önce ÖZ GÜVENİNİ geliştiriyor.
Bizde, çocuk
sürekli korunarak ve aşırı övülerek EGO’su olağanüstü şekilde şişirilmektedir.
Bizler büyük adam, olarak yetiştirildiğimiz için daha çok EGOİST, bencil ve
kibirli oluyoruz. Buna rağmen iş yeteneğimiz ve becerimiz olmadığı için
ÖZGÜVEN’imiz çok daha azdır.
Egoizmin, kibirin
pan zehiri küçük yaşta becerimizi, iş yapabilme yeteneğimizi, başkalarıyla
ortak hareket edebilme tecrübemizi geliştirmek, yani yaşamla ve gerçeklerle
erken tanışmaktır. Tanıdığım ne kadar üst düzey müdür ve yönetici varsa hepsi
zamanında bulaşıkçılık, cafe işçiliği, benzincilik gibi bizim hor gördüğümüz
işleri yapmış. Zengin fakir hepsi çalışmış. Toplumun her tabakasıyla empati
kurabilme yeteneğini bu yüzden geliştirmiş.
Şu an ne zaman
dışarıdan yiyecek alsam ve gittiğim yer kalabalık olsa, servis yapan elemana
hep “Acelem yok, rahat ol; önce öteki müşterilere bak,” derim. Çünkü o adamın o
an neler yaşadığını iliklerime kadar bilirim. İlk geldiğim yıllar ben de o işi
yapıyordum. O duyguyu her haliyle tecrübe etmiştim. EMPATİ ancak böyle
öğretilebilir, diye düşünüyorum. Bizim ÖZ GÜVENİMİZ yok. Çünkü becerilerimiz,
hünerlerimiz, iş yapabilme yeteneklerimiz, kendimize yeterliliğimiz ve bunun
yanında başkalarıyla birlikte yaşama duygularımız pek gelişmemiş.
O yüzden daha çok
EGOmuz var. EGO ile ÖZ GÜVEN tamamen ters orantılıdır. Ancak hep birbiriyle
karıştırılır. Egoist bir insanın kibri yüksek Öz güven sayılır. EGOİST
insanlara bakın, ÖZ GÜVENLERİ olmadığı için sürekli kibir abideleri gibi
dolaşırlar. Ancak ellerinden hiçbir şey gelmez. Birçok şeyi beceremezler. Hep
başkalarını suçlayarak ezerler. Hayatta çocuğu hayata hazırlamanın en güzel
yolu, onu hayatla en kısa zamanda tanıştırmaktır.
Hayatla en kısa
zamanda tanışmak çocuğa; insanlar arasındaki ilişkileri, kazandığının değerini
bilmeyi, bedel ödemeyi öğretip, geleceğe yönelik önemli kararları almak
hususunda son derece de gerçekçi olmasını sağlayacaktır. Bizde yanlış bir
anlayış var: Çalışan çocuk okumaz deyip çocuğu hiç işe vermemek, ya da bir iş
yerine, “Eti senin kemiği benim,” diyerek verip, gizliden tanıdık patrona
çocuğu ezdirmek.
İkisi de çok
yanlış bakış açıları…
Haftada 1-2 gün
3-5 saatte olsa çocuğunuzu ise verin.
Topluma ” Sen benim
kim olduğumu biliyor musun? ” diyen ve kendisinden daha güçsüz gördüklerini
ezen, onlara parayla, güçle, lüksle hava atan bir canavar yetiştirmek
istemiyorsanız bir konfeksiyoncunun, marangozun, kasabın, manavın, tamircinin
hayatını tecrübe etmiş bir çocuk yetiştirin; EMPATİ böyle edinilir, başka
reçetesi yoktur.
Doğu toplumları
yaşadıkları sorunların kaynağını yönetimde, Batı toplumları üretimde
aramaktadır. O yüzden bizler çocuklarımızı hep “üstün yöneticiler” olmaya
yetiştiririz. Ülke meselelerini üretim (ekonomi) değil, hep yönetim (siyaset)
boyutuyla tartışırız. Üretim yapılarını değil, yönetim yapılarını hedef alırız.
Çocuklarınızı
yönetici olmaya değil, önce üretici ve katılımcı olmaya yetiştirin.
Bırakın çocuğunuz
kendi yeteneklerine, becerilerine ve tecrübesine göre kendisi seçsin hayatta
izleyeceği yolu. Lisede zaman bulabildikçe hafta sonları, yaz tatilleri çalışan
çocuk hem insanları, hem hayatın nasıl kazanıldığını hem kendi becerilerinin
neler olduğunu öğrenecek.
Yani hem toplumu
hem kendisini tanıyacak.
Lise sonrası
eğitim veya çalışma hayatında en doğru tercihi yapacak. Yarın çok büyük bir
makam, mevki de elde etse, karşısına çıkan alt tabakadan insanları ezmeyecek,
onları kendi geçmişinden tanıyacak. 28/12/2016
* yazı kime ait bilmiyorum. Alıntıdır.