Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Çuvalla Para Dönemi

"Bir eşek yükü kadar para verdim",  "Dünyanın parasını harcadım/verdim",  "Kendini satsan, ödeyemezsin/alamazsın",  "Bir çuval para verdim/döktüm", "Çuvalla para verdim", "Bir çuval dolusu para verdim" gibi ifadeler kullanılırdı eskiden. Bu ifadeler abartı olsa da dökülen ve saçılan paranın çok olduğu anlaşılırdı. Geçmişte abartılı söylenen bu cümleler, günümüzde gerçek oldu. Hayaldi, gerçek oldu da diyebiliriz buna. Artık abartı yok. Hayatın acı gerçeği var. Yine eskiden birinin veya bir şeyin değersiz olduğunu ifade etmek için "Gavur parasıyla beş para etmez" deyimi kullanılırdı. Bu deyim de öyle zannediyorum, yabancı paraların çok değersiz olduğu zamanlara binaen söylenmiş olmalı. Bugün bu deyimin de bir anlamı kalmadı. Çünkü tersi bir durum söz konusu. Buna, nereden nereye diyebiliriz. Bu deyimden hareketle, ülkemizde TL gibi tedavülde olan dövizlere bir bakalım. Bakalım diyorum ama yazdığım anda

Müteferriçliğimden Kesitler (2)

Bir önceki yazımda günlük rutin yürümeye nasıl başladığımı anlatmaya çalışmıştım. Sizin için hiç önemi olmasa da günlüğümde yer alsın diye aklımda kalan yürüyüş güzergahlarımı yazmaya çalışacağım. Yürüdüğüm yerlerin mesafesini Konya dışındakiler bilmese de Konyalılar bilir. Meram Yaka-Altın Apa Barajı. Bugüne kadar mesafesi uzun en uzun  güzergah. 2 defa gidiş-geliş, bir dönüş. Her gidiş geliş süresi toplam beş saat. Meram Yaka-Takkeli Dağ. Bu yürüyüşümde 1675 m. yüksekliği olan dağa, yolundan değil, yamaçlarından çıktım. Toplam dört saat sürdü. Meram Yaka-Sarayköy (3 kez) gidiş-dönüş.  Meram Yaka-Sille (3 kez) gidiş-dönüş. Meram Yaka-Eski Sanayi Köprüsü (Koyuncu Petrol), Meram Yaka-Meram Bağları-Dutlukırı Millet Bahçesi-Antalya Çevre Yolu (3 saat), Meram Yaka-Akyokuş Tepesi (defalarca), Meram Yaka-Akyokuş-Takkeli Dağ hizası (defalarca), Meram Yaka-Tavus Baba,  Meram Yaka-Meram Dere, Meram Yaka-Adliye, Meram Yaka-Alaeddin Tepesi, Meram Yaka-Mevlana Kültür Me

Türk Futbolunun Gelişmesine Dair Önerilerim

Eskiden her takımda birkaç yabancı olur, geriye kalan futbolcuların çoğu Türk futbolcu olurdu. Son yıllarda takımlarımızdaki Türk futbolcu oranı değişti. Tüm takımlarımızın on birinde çoğunluk artık yabancı futbolcu. Takımlarımızda yabancı futbolcu bolluğu olsa da hakemlerimiz Türk idi. Ali Koç'un haksızlık yapılıyor, VAR hakemleri istiyoruz isteği doğrultusunda kritik maçlarda yabancı VAR hakemine görev verilir oldu. Fenerbahçe'nin Sivasspor ile yaptığı maç gösterdi ki yabancı VAR hakemi de FB'nin kötü gidişine çözüm olmadı. Bizim VAR hakemleri bugüne kadar bu sezon FB lehine 16 penaltı vermiş. Bu penaltıların 12 tanesi FB mağlupken ya da berabere iken gelmişti. Penaltıların zamanlaması da manidardı. Genelde son dakikalarda ve uzatmalarda FB lehine penaltı kararı verildi. Bu sezon kulüpler arasında en fazla penaltı verilen unvanını koruyor FB kulübü. Gel gör ki Ali Koç'un isteği üzerine Sivasspor maçında görev yapan yabancı hakem bir kural hatası yaparak maçın

Müteferriçliğimden Kesitler (1)

“Derdini, sıkıntısını gezerek atan kimse. Yürüyerek rahatlayan, dolaşarak sıkıntısından kurtulan kişiye” müteferriç denirmiş. Bu kelimeyi 2023’ün Ocak ayında duydum. Anlamını da bu vesileyle öğrenmiş oldum. Adını ve anlamını bilmeden başladığım müteferriçlik, pandeminin Türkiye’de görüldüğü günlere (2020 Mart) dayanıyor. Yürüyerek dert ve sıkıntı ne kadar atılır bilmem ama bilinçsizce başladığım bu yürümenin; göbeğimin inmesine, ayaklarımın açılmasına ve vücudumun rahatlamasına faydalı olduğuna yüzde yüz inanıyorum. Hem bedenen hem zihnen dinçleştim. Hantallıktan kurtuldum. 2020’nin ramazan ayında iftar vaktini değerlendirmek amacıyla ikindiden sonra kendimi dışarı atarak 40 dakika yürüdüm ilk başlarda. Marketlerde burnunu gösterip ağzını kapatan maskelilere, maske öyle değil, böyle takılır diyerek kurallara uygun maskemi takıp fotoğrafımı çekerek bu maskeli fotoğrafımı sosyal medyada paylaşmıştım. Paylaşımıma yorum yazanlara cevap verirken paylaştığım fotoğrafım gözüme ilişti.

Sen misin Canı Künefe Çeken? (2)

Zile bastım. Kapı açıldı. Ooo diyecekler sandım. Gördüm ki normal günlerden bir gündü gelişim ev halkı için. Belki de hangi dağda kurt öldü ya da künefesizlikten iflahımız kesildi, nasıl yiyeceğiz diye düşünüldü. Belki de şok geçirdikleri için tepki verilmedi. Künefe künefe diye tutturan oğlan dışarı çıkacakmış. Zamanını buldun der gibiydi.  Neyse oturduk yemek için. Oturunca eşofmanımda damlacıklar gördüm. Tek tük de samana benzer ince ince döküntüler. Damlacıklar yağmur damlaları, döküntüler de rüzgarın yerden savurduğu olmalı dedim ve zekama hayran kaldım. Öyle ya rüzgar eşliğinde yağmur vardı. Başka ne olacaktı. Yine de test için elimi dokundum damlacığa. Dokunduğumun yağmurla alakası yoktu. Elime bulaştı tatlı bulaşığı.  Bir kalkış kalktım oturduğum yerden. Başka yerimde var mı derken gömlekte de vardı bulaşıklar. Adeta parlıyordu gömleğimde oluşan desenler.  Sıcağı sıcağına yiyeceğim künefeyi bırakıp üzerimi değiştim ve ardından künefeyi bir beş dakikada bitirdik. Beş dak

Sen misin Canı Künefe Çeken? (1)

Aile efradım ekonomik kriz dinlemedi. Tutturdular ille de künefe diye. Ne de olsa arkalarında anaları var. Bir böyle... beş böyle. Baktım olmayacak. Künefesiz giderlerse kendimi affedemezdim. Geri kalan ömrümü de vara onlara bir künefe yedirseydim diye nedametle geçiremezdim. O zaman yapacağım tek şey, sonu pişmanlık olacak bir aile faciasına yol açmadan bu künefe meselesini halletmeliydim. Bunun için akrep beni sokmadan elim cebime gidip gelmeliydi. İyi de nasıl ve nerede yiyecektik? O değilden sordum nerede var bu künefeci diye. Neredeyse hep bir ağızdan evimize beş dakika mesafede cadde üzerindeki künefeciyi söylediler. Bilmem ne zade imiş adı da. Meşhurmuş üstelik.  Bir zaman sonra caddeye çıktım. Gör gör, buradayız dercesine künefeci gözümün önünde belirdi. Burnumun ucundaymış meğer.  Künefecinin yerini öğrenmiştim. Geriye gelmek kaldı buraya. Bir de künefe fiyatlarını öğrenmek. Benim için de en önemlisi bu idi. İçeri girip sormak olmazdı. Bunu da öğrenmek zor olmadı. Go

Okulların Yeni Rengi

Üzerime ne giysem, bana ne yakışır demem. Daha doğrusu neyin yakıştığından anlamam. Bulduğumu giyerim. Yeni bir şeyler alayım da demem. Modası da geçse eskimediği ve daralmadığı müddetçe rengi ağarsa bile üzerime yeni bir şey almam. Evim şunları yıllardır giyersin. İle karşı üzerine yeni bir şeyler al ısrarlarına, son raddeye gelinceye kadar direnirim. Baktım ısrar bezdirir noktaya gelince, olmayacak böyle deyip mağazaların yolunu tutarım. Giderken ya yanımda biri olur. Hangisi bana yakışır, söyle, onu alayım deyim ya da tezgahtardan yardım isterim. Hangisini dersen onu alacağım derim. Yanımda götürdüğümün ya da tezgahtarın göz zevki var mı yok mu bilmem. Belki de benden kurtulmak istedikleri için olsa gerek. Şu sana yakışır derler. Beğendiklerini gözüm kapalı alırım. Eve gelince şu beğendiğin renge bak derler ama olsun. En azından aldım. Al al faslı bitmiş olur.  Kimsenin giydiğine, giydiğinin kendisine yakışıp yakışmadığına da bakmam. Üzerinde elbise var o kadar benim için.  Bakma ze