Ana içeriğe atla

Okulların Yeni Rengi

Üzerime ne giysem, bana ne yakışır demem. Daha doğrusu neyin yakıştığından anlamam. Bulduğumu giyerim. Yeni bir şeyler alayım da demem. Modası da geçse eskimediği ve daralmadığı müddetçe rengi ağarsa bile üzerime yeni bir şey almam. Evim şunları yıllardır giyersin. İle karşı üzerine yeni bir şeyler al ısrarlarına, son raddeye gelinceye kadar direnirim. Baktım ısrar bezdirir noktaya gelince, olmayacak böyle deyip mağazaların yolunu tutarım. Giderken ya yanımda biri olur. Hangisi bana yakışır, söyle, onu alayım deyim ya da tezgahtardan yardım isterim. Hangisini dersen onu alacağım derim. Yanımda götürdüğümün ya da tezgahtarın göz zevki var mı yok mu bilmem. Belki de benden kurtulmak istedikleri için olsa gerek. Şu sana yakışır derler. Beğendiklerini gözüm kapalı alırım. Eve gelince şu beğendiğin renge bak derler ama olsun. En azından aldım. Al al faslı bitmiş olur. 
Kimsenin giydiğine, giydiğinin kendisine yakışıp yakışmadığına da bakmam. Üzerinde elbise var o kadar benim için. 
Bakma zevkim var ama seyir ve seyrettiğimden zevk alma duygum da yok. 
Estetikten zaten hiç anlamam. 
Yeme ve tat zevkim de yok. Sadece aç olayım ve sevdiğim yemek olsun. Bu göz ve bu mide bende olduğu müddetçe yemeye hayır demem. Siler süpürürüm. Midem doysa yeter artık dese daha da yiyeceğim yemek kalsa ya Rabbi keşke midemi büyük yaratsaydın deme noktasına gelirim. 
Renk körü olmasam da bazı ana renkler dışında renkleri de bilmem. Bazısını da karıştırdığım olur. 
Her kula nasip olmaz bunca özelliğim say say bitmez anlayacağınız. 
Bu demek değildir ki gördüğüm her renk ve görüntü benim için aynı. Zira renk renktir. Her renk güzeldir. Yeter ki yerinde ve kıvamında yapılsın. 
Zevklerle, renkler tartışılmasa da bu demek değildir ki zevk ve renk hiç dikkatimi çekmez ve haklarında hiç değerlendirmede bulunmam. Zira bu benim işim. 
Mesela son bir yıldır boyanmış ne kadar eski okul varsa, tercih edilen renk dikkatimi çekmiştir. Fark etti iseniz, yeni boyanan okullar hep yeşile boyanmış. 

Siz yeşile boyanmış bu okulların rengini nasıl buldunuz bilmiyorum. Belki çok beğendiniz belki de renk renktir. Tüm renkler güzeldir. Önemli olan renkten ziyade okulların boyalı olması bile dediniz. Belki de okulların bu rengi hiç dikkatinizi çekmedi belki de evimi boyatsam ben de bu renkten boyatırım dediniz. 

Bana gelince ne zaman bu renge boyanmış bir okul binası görsem, bu renk bana çok itici geldi. Hep niye böyle bir renk tercih edilmiş. Daha önceki rengi daha güzeldi diyorum.

Gerçekten yeni boyanan okul binaları için niçin bu renk tercih edilmiş olabilir? Daha doğrusu tercih mi yoksa zorunluluk mu? Bu renk konusunda benim bilmediğim bir emir veya genelge mi var? 

Sebebini bilmesem de aman bana ne demeyeceğim. İçimdeki merak duygusunu yenmek için bu renk tercihinin sebebini irdeleyeceğim. 

Milli Eğitim Bakanlığı bir okullar yeşil renge boyanacak diye bir mevzuat değişikliği mi yaptı? Mevzuat çıkarmasa da toplantılarda il müdürlerine bu rengi tercih edin ricasında bulunmuş olabilir mi? 

İl müdürlerinin bir tasarrufu olabilir mi bu renk? 

Okul müdürleri, toplantılarda okulları hepten yeşile boyayalım demiş olabilir mi? 

Okulların bu renge boyanmasını isteyen sponsor olabilir mi? İlle de yeşil olsun demiş olabilir mi? 

Bu renk, fiyat yönünden en uygun ve ucuz olanı olabilir mi? 

Okulların boyanması için ihaleye girildi de ihaleyi kazanan firma elimde bol miktarda sadece yeşil renk var. Bu renkle boyayacağım demiş olabilir mi? 

Bu renk elde kaldı da bari okullara harcayalım demiş olabilirler mi? 

İslam'daki haki renk yeşil deyip okullar bu yüzden bu renge boyanmış olabilir mi? (Her ne kadar yeşil dense de mavi renk İslam'da ki haki renktir) 

Sebep her ne ise okullara giydirilen bu yeşil renk hiç hoş durmuyor. Çok itici vesselam. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde