Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bazılarının İlçe Belediye Başkanlığı

İşlerimin tadı yok. Borç boyumu aştı. Battım batacağım. Nasıl kurtulurum bu badireden bilmem. Gördüğüm kadarıyla ağzın laf yapıyor. Yukarılara aran iyi. Tatlı bir dilin var. İçin nasıl bilmem ama herkese gülücükler dağıtıyorsun. İyi de ne işe yarar? Aslında işlerini çekip çevirecek, seni borç batağından çıkaracak bir yol var. Neymiş o? Belediye başkanlığı.  Nasıl olacak bu? Sonra ben anlamam ki. Anlamana gerek yok. Kaçı anlıyor zaten.  İyi de belediye başkan adayı olmak ve kazanmak kolay mı?  Dedim ya senin yukarılarla aran iyi. Önce bir ilçe başkanlığı, ardından ilçeye belediye başkanı oldun mu, bu iş tamam. Sonra? İşlerinde düze çıkarsın. Peki belediye başkanlığını nasıl yapacağım? İşte orası kebap. Çünkü sen büyük şehre bağlı bir belediye başkanısın. Büyükşehir yapacak, sen büyükşehre durmadan teşekkür edeceksin. Alacağın bir çöp. Bunu da yaparsın artık. Halkın içinde olmaya çalış. İlçenin pazarı varsa ki vardır, her hafta bu pazarları gezip pazarcıya h

Hayat Dersi Veren Hikaye

Bir gemi yolculuğunda, bir nahiv (Arapça cümle yapısı) ustası, gemidekilere nahiv bilir misiniz diye sorar. Bilmeyiz derler. Gitti ömrümüzün yarısı der. Az sonra aşırı dalgadan gemi sallanmaya, yan yatmaya ve içine su almaya başlar. Gemidekilere nahiv hocasına, hocam, yüzme bilir misin derler. Hayır cevabını alırlar ve o zaman gitti ömrünün tamamı derler. Haliyle az önce nahiv bilgisinden dolayı hava atan hocanın sesi kesilir.  Anlattığım bu hikayeyi bilirsiniz ve bu hikaye bir hayat dersi verir bize. İnsan cümle bilgisi olmadan da yaşayabilir, yaşarken bir eksikliğini çekmeyebilir. Çekse de hayatın sonu değil. Yalnız kişi yüzme bilmezse; Boğulurum korkusuyla suya girmez.  Deniz nedir bilmez.  Havuzla zaten işi olmaz.  Tatil planı yapmaz.  Tatile gidenlerden benim neyim eksik deyip tatile gitmeye kalkarsa, yüzme bilenler yüzerken, o uzaktan seyreder. Keşke zamanında yüzme öğrenseydim pişmanlığı duyar.  Korka korka suyun kenarına gelse de belinden yukarı suyun içine gi

Manavgat Şelalesi

Manavgat'a gelinir de şelaleye gidilmez mi? Çünkü Manavgat dendi mi bu şelale akla gelir. Çıktık otelden. Açtık harita bilgisini. Vardık şelaleye.  O da ne bir sıra var bir sıra. Bir şelale için bu kadar uzun kuyruk olacak şey değil.  Bu kadar uzun kuyruk olduğuna şelale görülmeye değer olmalı. Paralıymış üstelik giriş.  Belediye çalıştırıyor. İşin içine belediye girdi mi belediyeler tek başına hükümet. Ne müze kartı işler ne öğrenci indirimi. Herkes verecek otuz lirayı. Şehit yakını ve gazi isen ne âlâ. Onlara beleş.  Gelmişken girelim dedik ve güneşin altında 150 metreden fazla kuyruğa girdik. Bizden önce kuyruğa giren kızımız, az önce boştu burası. Kuyruk falan yoktu. Tur gelince böyle oldu dedi.  Daha önce girmiş miydiniz bu şelaleye dedim. 4-5 sene önce girdim dedi. İçeride su falan doldurabiliyor muyuz şelaleden dedim. Hatırlamıyorum dedi. Hayran kaldım hafızasına.  Bereket sıra hızlı ilerliyor. Fişi kestiren sırayla şelale mıntıkasına giriyor. Biz de ilerledik şelaleyi görme

Merdiven Altı Sendikacılığı

Siyaset zor zanaat vesselam. Her kişi yapamaz. Yapmaya kalkarsa da bir şey üretemez. Halbuki siyaset bir şey üretme sanatıdır. Ama iyi ama kötü. Fark etmez. Çünkü yapılan unutulmaz. Mesela biz yıllardır okulları tasnif etmeye çalışır ama beceremezdik. Önce Savunma ardından Milli Eğitim Bakanlığı yaparak iki ayrı dalda oynayan biri çıktı. Bizim beceriksizliğimizin üstünü örttü: Okulları nitelikli ve niteliksiz diye ikiye ayırıverdi. Böylece herkes rahatladı. Öğrenci de hangi tür okula gittiğini bilir oldu. Ailesi de tabi. Aynı üretimi şimdi Çalışma Bakanı’nda görüyoruz. O da onca sendikayı "Merdiven altı" ve "Merdiven üstü" diye ikiye ayırıverdi. Bazıları nitelikli ve niteliksiz tasnifine kızsa da kızan kızdığıyla kaldı. Zira tuttu. Şimdi de merdiven altı ve merdiven üstü tabirine kızılsa da göreceksiniz bu da tutacak. Yok, ben bunu kabul etmiyorum diyen olursa, ben bakan değilim ama yine de bir öneride bulunmak istiyorum. Kalburüstü ve kalbur alt

Kuğulu Park

İlk açıldığı yıllarda adından çok söz ettirmişti Kuğulu Park. 17 sene önce öğrencileri getirmiştik buraya. Hoşça vakit geçirmişlerdi öğrenciler.   Yola çıktım. Kahvaltıyı nerede yapayım diye düşünmedim. En iyi yer bildiğim yer deyip arabayı yolum üzerindeki Kuğulu Parka sürdüm. Birçok belediye gibi burası da girişi ücretli yapmış. Girişte 20 lira aldılar.  Girişin ücretli olmasında sakınca yok. Hatta savunuyorum. Çünkü park da olsa bakım masrafı var. Bazı yerlerde bu paraya çay bile içilmez.  Saat 11.00 gibiydi parka girişim. Erken vakit olmasına rağmen erkenden gelip mangal yakanlar vardı.  Park bakımlı olsa da eski görkemli halinden bir eser göremedim.  Zeytin, peynir, yumurta, salatalık ve domatesten ibaret kahvaltı için bir yarım saat oyalandık. Termosta getirdiğimiz çayı içip kalktık.  Yola çıkmadan lavabo ihtiyacı için WC'ye uğradım. Bu ihtiyaç için de belediye giriş ücreti olarak 5 TL alıyor. Tıpkı 20 gibi 5 TL'nin de bir kıymeti yok ama garipsedim bu ücret

Ülkemiz Futbolunun Hali

FB'nin ardından GS de eleme maçını kaybederek Şampiyonlar Ligi gruplarına kalmadan bu lige veda etti.  Hasılı Şampiyonlar Liginde ülke olarak yokuz.  Özellikle GS'in elenmesi hiç sürpriz olmadı benim için. Çünkü bırakın Şampiyonlar Lig'inde gruplara kalmayı, küme düşmeye oynayan bir Anadolu takımını bile yenemezdi her iki oyunda da oynadığı oyunla. Maddi değer bakımından kendinden çok çok zayıf bir takım karşısında, kendi sahasında bu şekil ecel terleri dökmesi anlaşılır gibi değil. Sanırsın ki saha Young Boys takımının sahası. Ne doğru dürüst pas var ne taktik var ne rakip takımın sahasında top çevirme var. Tehlike yaratacak tehlikeli bir atağı bile yok. Rakip takım sol tarafı otoban yaptı doksan dakika. Sanırsın ki puana ihtiyacı olan Young Boys takımı. Ne teknik direktör çözüm üretti ne o kanadın futbolcuları bir şey yapabildi. İlk 45 dakika GS sahada yoktu. 45 dakika boyunca teknik direktör tribünde bizimle beraber izledi. İkinci yarıda yapılan değişiklikl

Seviyesizlikte Yarış

Kaba ve sabalıkta, hakaret ve küfürde, çirkeflik ve belden aşağı vurmada bazıları çok iyi yarışıyor. Bu tür yarışanları hayret ve ibretle izliyorum. Sen bana veya benim sevdiğime şunu dedin, al sana.  Sen benim değerlerime hakaret ettin, al senin değerine.  Bunu sen başlattın, al sana... Bu tür söz ve hakaret düellosu maalesef bu toplumda diz boyu. Dindarı, dinsizi, dine mesafelisi, ahlaklısı ve ahlaksızı, okumuşu ve cahili bu konuda adeta yarışıyor. Özellikle kelli felli, etkili ve yetkili ve sorumluluk sahibi kişiler yapıyor bunu. Halbuki topluma örnek olma gibi bir misyonları var bu tiplerin. Merak ediyorum böyle mi örnek olacaklar? Güya altta kalmayacaklar. Hakarete daha büyük hakaretle karşılık verecekler.  Ben buna seviye yoksunluğu diyorum. Kısaca seviyesizlik.  Halbuki rakibin seviyesine inmek, kişi dilinin altında saklıdır. Konuşunca kendini ele verir sözünü haklı çıkarmaktır. Merak ediyorum bu seviyesizlikte kim kimin hocası. Öyle ya bu şekilde yarışanların

Yazılarıma Geri Dönüşler

Karşılaştığım tanıdıklarımdan yazılarımı takip edenlerden geri dönüşler: "Çok keskin yazıyorsun", "Çok sivri yazıyorsun",  "Çok eleştiriyorsun",  "Hep eleştiriyorsun",  "İyi dokunduruyorsun", "İyi vuruyorsun",  "Baya vuruyorsun",  "İnce ince dokunduruyorsun",  "Konuşur gibi yazıyorsun",  "Çok farklı konulara değiniyorsun",  "Günde kaç yazı yazıyorsun? Takipte zorlanıyoruz",  "Bu kadar yazıyı yazmaya nasıl vakit buluyorsun?",  "Zor olmuyor mu cep telefonuyla yazı yazmak?",  "İyi eleştiriyorsun. Ben bu kadarına cesaret edemem",  "Güzel yazıyorsun ama ne olur ne olmaz diye beğenemiyorum",  "Yazdığının bir getirisi var mı?",  "Yazılarını niye kitap haline getirmiyorsun?",  "Çok akıcı yazıyorsun",  "Yazılarını beğenmediğimize bakma. Doğru yazıyorsun",  “Yazdı

Filistin için Ne Yapabiliriz?

Efendim, Filistinlilerin durumu malum. İsrail kana doymak bilmiyor. Biz bu konuda ne yapabiliriz? Bu kan nasıl durdurulabilir?  Hiçbir şey yapamayız.  Olur mu öyle şey. Bir şeyler yapmalıyız.  Eğri oturup doğru konuşalım. Etimiz ne budumuz ne?  Yapacaklarımız olmalı.  Yapalım da bir acziyet hali var ortada.  Olsun, yine de bir şeyler yapmalıyız.  O zaman milletin yaptığını yapacaksın. Ne gibi?  Yahudilere ait ürünleri boykot edeceksin.  Boykot ürünlerini paylaşacaksın.  Yahudi ürünlerini satanları ve alanları sosyal medyada paylaşacaksın.  Filistin'e destek ve İsrail'i telin için yapılan miting, yürüyüş ve protestolara katılacaksın.  Cinayete kurban giden Filistinliler için düzenlenen gıyabi cenaze namazlarını kılacaksın. İsrail için hep beddua edeceksin ve lanet okuyacaksın.  İsrail'in uyguladığı orantısız gücü sürekli gündemde tutacaksın.  Bir yerde başka konular konuşulurken "Filistin kan ağlarken şu konuştuğunuz şeye bakın" di

Çiçeği Burnunda Bir Amirin Serüveni (5)

Çiçeği burnunda mülki amir yaptığı hizmetlerine hizmet katmaya devam ediyor. Yalnız ilçenin her şeyinden sorumlu mülkü amir mi yoksa sadece ilçe milli eğitimle uğraşmakla yükümlü bir mülki amir mi bilinmez. Çünkü yatıyor kalkıyor ya ilçe milli eğitimle uğraşıyor ya da soluğu köyde alarak okulun eksiklikleriyle ilgili ilçe milli eğitimi hesaba çekiyor. Çünkü eğitim olmazsa olmaz. Zira eğitim her şeyin başı. İlçe düzelecekse eğitimle düzelecek.  Yine köy okulunda sabah sabah. Sorar okulun tek öğretmenine. Temizliğini kim yapıyor bu okulun diye. Öğretmen kendim yapıyorum dediyse de olmaz. İlçe milli eğitim planlama yapacak, belli periyotlarla okulunu temizleyecek. Telefonla ilçe milli eğitim müdürünü aratarak talimatını verir.  Sonrası günlerde de hangi okula gitmişse ilk işi ilçe temizlik ekibi gönderdi mi diye soruyor. Göndermediyse niçin göndermedin diyor. Gönderdiyse kimden onay aldınız diyor.  İlçe milli arabamız eski model. Adeta benzini yutuyor. Bizim yakıt ödeneğimiz yok.

Kota

Market ve pazardan alışveriş yapan tüketiciler ürün bolluğundan yeterince faydalanamasa da görünen o ki bu sene mahsul çok. İhracat da olmayınca üretilen mahsul iç piyasaya fazla geliyor. Komisyon ve hal esnafının verdiği rakam çok komik kaçınca bu da üreticiyi kara kara düşündürüyor.  Ekip kaldırdığı para etmeyen çiftçiler kara kara düşünmeyi bir tarafa bırakıp seslerini duyurmak için endi çaplarında eylem yapmaya başladılar. Sosyal medyada gördüğüm kadarıyla toprağa ekilip biçilen hiçbir şey çiftçinin yüzünü güldürmeyince; Kimi maliyeti kurtarmıyor kimi işçi parasını karşılamıyor diye mahsulünü tarladan kaldırmıyor.  Kimi, hal, maliyetin çok altında fiyat verince tonlarca ürününü hayrına dağıtıyor. Kimi yetiştirdiği karpuzun üstüne düğün davetiyesi yapıştırarak davetlilerine karpuz hediye ediyor.  Kimi yol kenarlarına döküyor mahsulünü.  Kimi seneye ekersem iki olsun diye pişmanlığını ifade ediyor.  Kimi sinirinden ağacını kesiyor.  Kimi emek sarf edip ürettiği ma

Bir Güzel Örnek

" Yolcuyuz, feribot saatini beklerken mecburen camiye sığındık. Çocuğumuz hasta olduğu için prizi kullanarak hava verdik, sıcaktan dolayı da klimaları kullandık. Kullanım ücreti olarak bir miktar para bırakıyorum. Hakkınızı helal edin." Bu notu, ailesiyle KKTC’ye gidecek bir vatandaş, feribotun hareket saatini beklerken Silifke'de bir camiye girip caminin klimasını bir müddet kullanmasının ardından camiden ayrılırken yazmış ve  kullandığı priz ve çalıştırdığı klima karşılığında 200 TL bırakıp gitmiş.  Bırakılan bu not ve para haberlere konu oldu. Ki olması da gerekir. Çünkü güzel bir örnek. Bu örneğe ve yazılan nota da duygulanmamak mümkün değil.  Örneklerine basında fazla rastlamasak da bu tür güzel örnekler bu ülkede oluyor. Bir ara yakacak odunu kalmayan bir üniversite öğrencisinin ısınmak için caminin odunluğundan aldığı odun için de bu şekil para bıraktığını okumuştuk gazetelerde.  Yine "Çöpte bulduğu şu kadar parayı emniyete teslim etti" haberler

Hangi Tipsin?

Nevzat Tarhan'a göre kaygıyı yönetme açısından A, B, C olmak üzere üç insan tipi vardır: A tipi insanlar: Sünger tipi insanlar da deniyor. Özellikleri: Aceleci, sabırsız, pervasız hareket ederler.  Bunlarda kaygı çok yüksektir.  Hedefe ulaşmak için her şeyi yaparlar ama kendilerini yer bitirirler.  Bütün stresi alırlar. Stresi aldıkları için sünger gibi emerler, çökerler ve tükenmişlik duygusu yaşarlar.  Psikiyatri ofislerine, iç hastalıkları ofislerine çok giden kişilerdir.  C tipi insanlar: Teflon tipi insanlardır. Özellikleri: Gamsız, duyarsız, umursamazdır.  Başkasını yakar, kendi yanmaz.  Acı çektirir. Kendisi gamsızdır.  Etkilemez, etkilenmez.  Bencildirler, rahattırlar, parazittirler.  Hep başkasının sırtından beslenirler.  Elinde güç varken o insanların etrafında insan vardır. Ama güç yokken yalnız kalırlar.  B tipi insanlar: Kauçuk tipler, elastik tipler denir. A ve C tipi insan tipi arasında denge sağlayan kişilerdir. Olaydan bir şey öğ

Promosyon Uğruna Hepsi (2)

Hesabımdan para çekmem lazım. Şu bankadan diğer hesaplarıma havale yapayım da o bankaların ATM'sinden para çekeyim derken Kayalıparkta bu bankanın şubesini gördüm. Ne arıyordu bu bankanın şubesi burada. Halbuki kaç defa geçmişliğim var bu bankanın önünden. Demek ki hiç dikkatimi çekmemiş. Bankanın önünde iki adet ATM var. İçeri girmeden çekeyim dedim. Bankanın İnternet bankacılığına girdim. Ara ki bulabileyim karekökü ve okutarak para çekebileyim. İçerideki görevliye sordum. O da epey aradı. Önce açık değil dedi. Sonra buldu. ATM'ye yanaştım. Para yokmuş ATM'de.  Hoş para olsa da günlük limit 10 bin imiş. Çeksem de işime yaramayacak.  Bari bankadan çekeyim diye içeri girdim. Hesabımdaki parayı günlük limitin üzerinde çekebilir miyim dedim. Maaş hesabı ise hepsini çekebilirsiniz. Şuradan sıra alın dedi görevli.  Aldığım sıraya göre önümde 4 kişi vardı. İyi, az bekler hepsini buradan çekerim dedim. Üstelik burası bankanın merkez şubesi imiş.  Beklerken, oturduğu

Promosyon Uğruna Hepsi (1)

Köklü bankalar var bir de adı sanı duyulmamış bankalar. Köklü bankaların her bir yerde şubesini görmek mümkün. Aynı zamanda ATM'lerini de bulabilirsiniz.  Yeni yetme ve adı pek duyulmamış bankaların ise ne doğru dürüst şubesi var ne de ATM'si. Tercih, köklü bankalar olması gerekirken pek tanınmayan şubelerden hesap açtırmak, onlarla maaş sözleşmesi yapmak, onlarla iş yapmak hiç akıl kârı değil. Ama yapılıyor. Nedeni de promosyon belası. Kurumlar, okullar yeni bir maaş sözleşmesi yapacağı zaman yeni ve eski hepsinin kapısını çalıyor ya da onlar gelip seni buluyor. Promosyonlarda da uçuk kaçık rakamlar havada uçuşunca, işin içine para girince çoğu kurum yeni yetme bankalarla maaş sözleşmesi yaparak imzayı atıyor.  Yeni okul değiştirince şu bankanın şu şubesinden hesap açtırın dediler. İsmini ilk defa duyduğum, böyle banka da var mıymış diye hayret ettiğim bankayı araya araya buldum.  Bir hesap açtırma işi bir yarım saati geçti. Bir işlem yapıyor. Beyefendi size bir

Trajikomik Bir Soyadı Değişikliği (2)

Nihayet karar çıkar. Soyadı değişikliği kabul görür. Kararın gerekçesinde başka ne var bilmiyorum. Yalnız bir madde var ki amcaoğlumun belini büker. Çünkü yarım sayfalık bir ilan metninin ulusal bir gazetede yayımlanması da var.  Yine de soyadı değişikliğine amcaoğlu sevinir. Niye sevinmesin, yılan hikayesine dönen mahkeme sonuçlanmış ve her ay pazartesi günleri dükkanını kapatmak zorunda da kalmayacaktı.  Hakimin şu şekilde basında çıkacak dediği metni eline alır. Soluğu Konya'da alır. Giderken de biri akıl verir. Bu ilanı fotokopi ile iyice küçülttür. Çünkü ne kadar küçük olur ve az yer kaplarsa o kadar az para ödersin der. Amcaoğlu, fotokopiciye girer. Ne kadar küçültebilirsen küçült der. Adam birkaç defa küçültür. Her küçültülen fotokopiyi daha da küçült der. Niye diye sorar kırtasiyeci. İlana az para ödeyeyim deyince, ilan metninin fiyatı, sayfanın küçüklüğüne göre değil, kelime ya da harf sayısına göre olur der.  Amcaoğlum, sora sora basın ilan kurumunu bulur. Çünkü i

Trajikomik Bir Soyadı Değişikliği (1)

Beldemiz bir başka belde ile birleştirilmek suretiyle Güneysınır adını almıştı, sanırım 90 yılında. Daha önce bağlı olduğumuz Çumra ilçesinden nüfus kütükleri aktarılırken soyadı kanunundan beri taşıdığımız Yüce soyadı, nüfus müdürlüğünün hikmeti bilinmez ve hikmetinden sual olunmaz gerekçesiyle Yuca'ya dönüşünce, mahkeme kararıyla yeniden Yüce soyadını almıştım. Benim bu soyadı almam kolay olmuştu. Benim karar emsal olsun, birden mahkeme sonuçlansın diye amcaoğluma kararın bir örneğini göndermiştim. Amcaoğlum da hem anne babasının hem de kendinin ve çocuklarının soyadını değiştirmek için mahkemeye müracaat etmişti.  Benim bir duruşmada gurbette kazandığım davanın emsal kararı olmasına rağmen amcaoğlum soyadını değiştirmek için yıllar yılı uğraştı.  Dava sürecinde epeyce bir stres yaşamış olan amcaoğlum, yıllar sonra yeniden Yüce soyadını aldıktan sonra mahkeme sürecini birkaç defa anlattı. Anlatmadan önce hafızım, senin soyadı nasıl değişmişti diye sorar. Ben de birkaç cüm