Ana içeriğe atla

Merdiven Altı Sendikacılığı

Siyaset zor zanaat vesselam. Her kişi yapamaz. Yapmaya kalkarsa da bir şey üretemez.

Halbuki siyaset bir şey üretme sanatıdır. Ama iyi ama kötü. Fark etmez. Çünkü yapılan unutulmaz.

Mesela biz yıllardır okulları tasnif etmeye çalışır ama beceremezdik.

Önce Savunma ardından Milli Eğitim Bakanlığı yaparak iki ayrı dalda oynayan biri çıktı. Bizim beceriksizliğimizin üstünü örttü:

Okulları nitelikli ve niteliksiz diye ikiye ayırıverdi. Böylece herkes rahatladı.

Öğrenci de hangi tür okula gittiğini bilir oldu. Ailesi de tabi.

Aynı üretimi şimdi Çalışma Bakanı’nda görüyoruz. O da onca sendikayı "Merdiven altı" ve "Merdiven üstü" diye ikiye ayırıverdi.

Bazıları nitelikli ve niteliksiz tasnifine kızsa da kızan kızdığıyla kaldı. Zira tuttu.

Şimdi de merdiven altı ve merdiven üstü tabirine kızılsa da göreceksiniz bu da tutacak.

Yok, ben bunu kabul etmiyorum diyen olursa, ben bakan değilim ama yine de bir öneride bulunmak istiyorum. Kalburüstü ve kalbur altı sendikacılığı densin. Çünkü merdiven altı kaçak ve gayri resmi anlam içerir.

Neyse gelelim sadede. Bir insan/sendika, kalburüstü olur da diğer kalbur altıdakilerle aynı olur mu? Olmaz. Zira biri altta, diğeri üstte.

Her daim üstteki gözetilmeli.

Son memur toplu sözleşmesiyle şükür ki bu sorun da halledildi:

Kalburüstündekiler ikramiye olarak üç ayda bir 400 lira alacaklar.

Büyük bir dayanışma ve ikramiye örneği olan bu paranın, kalburüstü sendikacılığının iyice perçinlenmesi için keşke bu ikramiye 404 lira yapılsaydı. Bence çok daha iyi olurdu.

4 liracıktan ne olur demeyin. Bilin ki 404 nelere kadirdir. Yapıştı mı ayıramazsın.

Anca beraber kanca beraber demektir bu. İyi günde, kötü günde yekvücut ayakta durmak ve kenetlenmektir. Fareler gibi batmakta olan gemiyi terk etmemektir.

Ne demek istiyorum. Bu memur kesimine güven olmaz. Bugün yetkili olan sendikanın destek verdiği parti iktidardan gidiverse, bizim memur kesimi hemen karşı cepheye geçiverir. İstiyorum ki bugün kalburüstü olan sendika ve yetkili sendika hep kalburüstü kalsın. Kalbur altı sendikalar da hep kalbur altında kalsın. Yani herkes kendi liginde oynasın. 28.08.2021

Not: Bu yazı 28.08.2021 tarihinde sosyal medyada yazılıp paylaşılmış. Bu yazı da blog arşivimde yerini alsın istedim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde