Ana içeriğe atla

Promosyon Uğruna Hepsi (2)

Hesabımdan para çekmem lazım. Şu bankadan diğer hesaplarıma havale yapayım da o bankaların ATM'sinden para çekeyim derken Kayalıparkta bu bankanın şubesini gördüm. Ne arıyordu bu bankanın şubesi burada. Halbuki kaç defa geçmişliğim var bu bankanın önünden. Demek ki hiç dikkatimi çekmemiş.

Bankanın önünde iki adet ATM var. İçeri girmeden çekeyim dedim. Bankanın İnternet bankacılığına girdim. Ara ki bulabileyim karekökü ve okutarak para çekebileyim. İçerideki görevliye sordum. O da epey aradı. Önce açık değil dedi. Sonra buldu. ATM'ye yanaştım. Para yokmuş ATM'de. 

Hoş para olsa da günlük limit 10 bin imiş. Çeksem de işime yaramayacak. 

Bari bankadan çekeyim diye içeri girdim. Hesabımdaki parayı günlük limitin üzerinde çekebilir miyim dedim. Maaş hesabı ise hepsini çekebilirsiniz. Şuradan sıra alın dedi görevli. 

Aldığım sıraya göre önümde 4 kişi vardı. İyi, az bekler hepsini buradan çekerim dedim. Üstelik burası bankanın merkez şubesi imiş. 

Beklerken, oturduğum yerin yanında, içeride de bir ATM varmış. Buradan 50 bin liraya kadar para çekebileceğimi öğrendim. Ama ne ben çekebildim ne de başkası. Çünkü içerideki ATM bozukmuş. Merkezden kod almak suretiyle ATM’yi açıp tamire başladılar. Bunu yapmak için de üç kişinin işlem yaptığı, sıradan çağırdığı görevliden biri yerinden kalkarak ve işlemi keserek bozuk ATM'nin tamiri yapılırken başlarında beklemek için geldi. Belli ki bankanın en yetkilisi. Onun görevi tamirden ziyade biri tamir için uğraşırken önünde beklemek olduğunu beklerken öğrendim. Tamir edenin de tamirden anlamadığına kanaat getirdim. Çünkü telefon açmadığı yer kalmadı. 

Süreci izlemekle görevli kızımız bozuk ATM'nin önünde bekleye dursun. İçerideki on, on beş kişi de bekliyoruz. Çünkü çalışan üç kişiden biri içerideki ATM'nin tamirini izlemekle sorumlu. İki taneden biri dışarıdaki ATM’yi tamir için kalktı. Çalışan bir vezne var. O da önüne aldığını bırakıvermiyor. Kod gönderip kodu istiyor. Kodu söyleyecek kişi de çantasının içindeki telefonu çıkarmakla meşgul. Önce fermuarı açıyor. Sonra çantanın içinde elini karıştırarak telefonunu arıyor. Ardından uzatılan evrakı imzalıyor bir taraftan. 

İçerideki ATM yapılmadan dışarıdaki ATM'yi yaptı ikinci çalışan. Tam koltuğuna oturmuştu ki kiralık kasası olan bir müşteri için alt kattaki kasaya gitti. Tek çalışan ise kah 6000'li kah 4000'li kah 9000'li numaradan sıra bekleyen kişi çağırdı. Tam sıra bendeydi halbuki.

Ara ara bireysel bankacılık işlemi için bekleyen varsa alabilirim sesi geldi bir yerden. Bunu birkaç defa aralıklı olarak söyledi. Kalkıp giden olmadı. 

Tüm bu bekleme esnasında, içerideki ATM'nin tamirini bekleyen iki kişi isyan etti. Niye bekliyoruz böyle. İşimiz var gücümüz var. Hani hiç sıra ilerlemiyor. Zaten üç kişi çalışıyor. Onlardan da sadece biri aktif. Yok mu başka çözüm öneriniz? İlla başka bankaya mı gidelim dedi. 

İçerideki ATM tamirini izlemekle yükümlü kızımız, o sizin bileceğimiz bir şey beyefendi. Başka bankaya da gidebilirsiniz. Ben burada beklemekle yükümlüyüm. Koltuğuma geçip sıradan kimseyi alamam. Zafer'deki şubemize gidebilirsiniz. Orada da içeride ATM var. Yalnız ATM aktif mi değil mi bilmiyorum dedi. Kasada çalışan bir kişiye talimat vererek içerideki ATM'nin çalışıp çalışmadığını sormasını istedi. Oradaki ATM’nin aktif olmadığı haberi verildi. Bunu pekala kendi de yapabilirdi halbuki. Demek ki çalışanın iyisi iş yapmaz, iş yaptırırmış dedikleri böyle bir şey olsa gerek.

Nihayet bana sıra geldi. Kimliğimi uzattım. Şu kadar para çekeceğim dedim. Buradan çekerseniz 40 lira farkı var dedi. İyi de aynı banka dedim. Şube farkı imiş bu kırk lira. On bin çeksem de mi bu fark var dedim. Evet cevabını aldım. Kalsın deyip çıktım. 

40 değil, 1 lira da fark olsa vermem. Niye vereyim.

Hasılı bir saat, içeride boşu boşuna beklemiş oldum. Keşke bankayı görmemiş olsaydım. Niyetim İnternet bankacılığı üzerinden bir o bankaya bir bu bankaya bir öbürüne havale edip işimi görecektim. Güya o bankanın ATM'si, bu bankanın ATM'si dolaşıp durmayayım. Üstelik çoğu ATM para vermiyor. Para verse de ellilik mi verecek, yüzlük mü verecek, iki yüzlük mü, şansına artık. Vara ATM ATM dolaşsam iyiymiş. Önümde dört kişinin olduğu bankanın içinde beklemek bir saatime mal oldu. İşimi de görseydim bari beklediğime değdi derdim. 

Ama bunu öğrendiğim iyi oldu. İşim yok, avare avare dolaşıyorum. Vakit geçirmek istiyorum. Böylesi durumlarda benim yeni yetme bankanın merkez şubesine gelip bir sıra alacağım. Mesaiyi içeridekilerle beraber doldurmuş olurum. 

Gittiğim yer bankanın merkez şubesi. Bir de şubesine gitseydim, bu dört kişilik sıra için ne kadar beklerdim bilemiyorum. 

İşte böyle yani yeni yetme bankalar üç beş kuruş fazla promosyon almak için. Görevliler personeline caka satmak ve şu kadar promosyona imza attık demek için buluyor böylesi yeni yetme bankaları. İyi ki bu promosyon çıkmış. Değilse avımız dan ölecekmişiz. Devlet bankası bile bu kadar ağır ve hantal çalışmaz. İnanın böyle iş bilmez özel bir bankayı da ilk defa bu vesileyle öğrenmiş oldum. Değer mi üç beş lira fazla promosyon için böyle adı sanı belli olmayan bankalarla maaş anlaşması imzalamaya? Bence değmez. 

İşin ilginci, Çumra'dan açtırdığım maaş hesabımdan, yüklü miktarda para çekmek için Konya'daki bir şubesine gittim. Tüm paramı çekeceğim dedim. Verdiler ve bir kuruş fark bile almadılar. Fark alsalardı, verecektim de üstelik. Çünkü Çumra nere, Konya nere. Benden kırk lira fark isteyen bankanın merkez şubesi Kayalıparkta, şubesi de Zafer'de imiş. Dedim ya böylesi ucuz, adı sanı belli olmayan ve aynı şube olmadığı için fark isteyen bu bankayla çalışmak, promosyon için sadece. Değer mi promosyon için iş bitirmez böyle bankaları bulmaya? 

Gerçi promosyon anlaşması için yeni yetme bankaları bulan kurum yöneticilerine de bir şey dememek lazım. Çünkü kurum müdürü köklü bir bankayla makul bir promosyon anlaşması yapsa, personel, falan kurum şu kadara anlaşmış. Bizim ki niye düşük şeklinde eleştirmeye kalkıyor. Bu durumda kurum müdürleri ne yapsın. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde