Ana içeriğe atla

Trajikomik Bir Soyadı Değişikliği (2)

Nihayet karar çıkar. Soyadı değişikliği kabul görür. Kararın gerekçesinde başka ne var bilmiyorum. Yalnız bir madde var ki amcaoğlumun belini büker. Çünkü yarım sayfalık bir ilan metninin ulusal bir gazetede yayımlanması da var. 

Yine de soyadı değişikliğine amcaoğlu sevinir. Niye sevinmesin, yılan hikayesine dönen mahkeme sonuçlanmış ve her ay pazartesi günleri dükkanını kapatmak zorunda da kalmayacaktı. 

Hakimin şu şekilde basında çıkacak dediği metni eline alır. Soluğu Konya'da alır. Giderken de biri akıl verir. Bu ilanı fotokopi ile iyice küçülttür. Çünkü ne kadar küçük olur ve az yer kaplarsa o kadar az para ödersin der. Amcaoğlu, fotokopiciye girer. Ne kadar küçültebilirsen küçült der. Adam birkaç defa küçültür. Her küçültülen fotokopiyi daha da küçült der. Niye diye sorar kırtasiyeci. İlana az para ödeyeyim deyince, ilan metninin fiyatı, sayfanın küçüklüğüne göre değil, kelime ya da harf sayısına göre olur der. 

Amcaoğlum, sora sora basın ilan kurumunu bulur. Çünkü ilk defa yolu düşer. 2000 öncesinin şartlarında ilan metni için 600 bin lira para çıkar. 

Parayı duyan amcaoğlunun nevri döner. Nedin lan sen, sen kendinde misin deyip ağzına geleni sayar. Varsın benim soyadım Yüce değil, Yuca kalsın. Yuca'yım  Yuca der. Küplere biner.

Basın ilan kurumundaki görevli, kardeş, hakimin anayı, babayı, onların baba ve annesini karıştırmasına gerek yoktu. Kısaca T. Yuca, soyadını Yüce olarak değiştirmiştir dese yeterli olur, bu kadar da ödemezsin, tarife düşer. Sen hakime bu durumu anlat diye yol gösterir. 

Aklı alan amcaoğlu ilçeye döner, hakimle görüşür, olmaz der, yazı işleri müdürüne durumu anlatır olmaz der. Araya girsin diye belediye başkanına çıkar, avukatı devreye sokar. Kimlerin kapısına gider, sayısı yoktur. Hakim kararından vazgeçmez ve metni kısaltmaz. 

Amcaoğlu soyadı peşine düşmekten vazgeçer. Bırak kalsın der.

Bir zaman yolu yine basın ilan kurumuna düşer. Akıl veren görevliye durumu anlatır. O da tüm bu görüştüğün kişilere gerek yok. Yazı işleri müdürü metni kısaltsa, bir yazı yazıverse, hakimin ismini açsa, diğer imzalanacak evrakın arasına koysa, hakim çoğunun içeriğine bakmaz. Gözü kapalı imzalar şeklinde yeni bir akıl verir. 

Yazı işleri müdürü yeni kısa bir metin hazırlayarak diğer evrakların arasına sıkıştırarak imzaya sunar. Dediği gibi hakim imzalar. Sormadım ama imzalayan hakim başka biri olmalı. Çünkü gelen hakim kısa süreli gelir, sonra tayini çıkar gider. Mahkeme sürecinden beri değişen hakim sayısı çoktur. 

Yeni kısa metnini amcaoğlu alır, tekrar basın ilan kurumunun yolunu tutar. Giderken de markete girip 2,5 litrelik bir Cola alır, yardım edip yol gösteren memura hediye etmek için. O zamanlar kola boykotu yok tabi. 

Yeni ilan ücretini hatırlamıyorum ama arada o kadar ay ve yıl geçmesine rağmen sanırım 300 bine düşmüş rakam. 

Yarı yarıya fiyatın düştüğünü gören amcaoğlunun keyfine diyecek yok. Mutluluktan uçuyor. Hemen parayı sayıp verir. Aynı zamanda kardeşim, sen kırık dölü değilsin, kırık dölü değilsin tamam mı der. Adam ilk defa duyuyor olmalı ki. Bu ne demek diye sorar. Hızlı hızlı ağzının içinden bazı harfleri yutarak konuşan ve bazı söylediği kelimeleri tekrar eden amcaoğlu, iyi bir şey iyi bir şey der. Aynı zamanda elindeki Cola'yı da şunu benden iç diye görevliye uzatır. 

Görevli rüşvet olur diye almaz. Bir süre alırdın almazdın mücadelesi olur. Ne rüşveti kardeşim, dedim ya sen kırık dölü değilsin. Bu kola sana anamın ak sütü gibi helal der. Güç bela Cola'yı verir. Üzerinden büyük bir yük kalkmış gibi sevinçle dışarı çıkar. 

Yıllarca süren bir soyadı değişikliğini bitirmenin, kararın lehine çıkmasının sevinciyle ilçenin yolunu tutar.

Ertesi günü ilk iş olarak Yuca soyadını taşıyan nüfus cüzdanlarının toplayarak elindeki ilan metniyle birlikte nüfus müdürlüğüne çıkar. Yüce soyadlı yeni kimlikleri çıkartır. 

Amcaoğlumun başından geçen bu soyadı değiştirme serüvenini esas kendi ağzından dinlemek lazım. Hem anlatır hem güler hem sinirlenir hem de dinleyenleri katıla katıla güldürür. 

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Hocam hikayeyi baştan sona kadar bir solukta okudum. "Harf yazım hatalarınızı gözden geçirin derim." Ben sizin amca oğlunuzun yerinde olsam soyadımı hiç değiştirmezdim. Çünkü, YUCA soyadının bir benzeri varsa da çok azdır. Kimsenin soyadına benzemeyen bir soyadımın olması beni daha memnun ederdi. Bir akraba grubunun soyadı GÖNÇ'tür. Sizin amca oğlunuzun hesabı soyadları GÖNÇ yerine KUNÇ olarak yazılmış ve onlar soyadlarından çok memnunlardı. Nedenine gelince; GÖNÇ soyadı ile her yerde karşılaşırsınız, ama KUNÇ soyadı herhalde tek onlarda var.
    Güzel bir hikayeydi. Kaleminize ve emeğinize sağlıklar dilerim.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  2. As Recep kardeşim, as. çok teşekkür ederim. Dediğin gibi Yuca soyadı fazla olmadığı için iyi olsa da biraz gurur meselesi yaptık. Değiştirme yoluna gittik. Şimdi düşünüyorum da gerek yokmuş böyle bir maceraya girmeye... Hatırlatman için çok teşekkür ederim. Yazının birinci bölümünde bir, ikinci bölümünde ise çok sayıda yazım ve imla hatası tespit ettim. Bu sayede düzeltmiş oldum. En büyük hatam yazdıktan sonra geriye dönüp yazıyı bir kez daha okumamak. Bundan sonra kulağıma küpe olsun. Şimdi okuyup düzeltirken gördüm. Benim yazdığım kelimeyi klavyem otomatik düzeltmiş. Garip kelimeler, anlamı bozan ifadelere dönüşmüş. Cep telefonu ile yazıp yayımlayınca bu tür yanlışlarım maalesef oluyor. Tekrar teşekkür ediyorum.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde