Beldemiz
bir başka belde ile birleştirilmek suretiyle Güneysınır adını almıştı, sanırım
90 yılında. Daha önce bağlı olduğumuz Çumra ilçesinden nüfus kütükleri
aktarılırken soyadı kanunundan beri taşıdığımız Yüce soyadı, nüfus müdürlüğünün
hikmeti bilinmez ve hikmetinden sual olunmaz gerekçesiyle Yuca'ya dönüşünce,
mahkeme kararıyla yeniden Yüce soyadını almıştım. Benim bu soyadı almam kolay olmuştu.
Benim
karar emsal olsun, birden mahkeme sonuçlansın diye amcaoğluma kararın bir
örneğini göndermiştim. Amcaoğlum da hem anne babasının hem de kendinin ve
çocuklarının soyadını değiştirmek için mahkemeye müracaat etmişti.
Benim
bir duruşmada gurbette kazandığım davanın emsal kararı olmasına rağmen
amcaoğlum soyadını değiştirmek için yıllar yılı uğraştı.
Dava
sürecinde epeyce bir stres yaşamış olan amcaoğlum, yıllar sonra yeniden Yüce
soyadını aldıktan sonra mahkeme sürecini birkaç defa anlattı. Anlatmadan önce hafızım,
senin soyadı nasıl değişmişti diye sorar. Ben de birkaç cümle ile anlatırdım. Ardından
o anlatmaya başlardı. Olup bitene hem şaşırır hem de katıla katıla gülerdik.
Aklımda kaldığı kadarıyla amcaoğlumun anlattıklarını onun dilinden özetlemeye
çalışacağım.
"Bizim
oğlan mahkeme günü geldi. Dükkanı kapatıp adliyeye gittim. Bekle bekle. Nice
sonra hakim karşısına çıktım. Hakim, annen ile baban nerede? Onları niye
getirmedin dedi. Babam hasta kalkamaz dedim. Olmaz, getireceksin. Davayı şu
güne erteliyorum deyip beni çıkardı.
Öbür
mahkeme günü geldi. Babamı, anamı, çoluk çocuk hepsini arabaya doldurdum.
Adliyeye gittim. Uzun bekleyişin ardından bizi çağırdılar. Girdik içeriye.
Gördüm ki benim davaya bakan hakim değişmiş. Hiçbir şey sormadan, bu yaşlı ve
hasta adamı niye getirdin? Yazık değil mi dedi. Davanın incelenmesi için
mahkemeyi şu güne erteliyorum dedi. Bizi gönderdi.
Artık
ayda bir her pazartesi bizim mahkeme var. Dükkanı kapatıp gidiyorum. Çoluk
çocuk doluşup gidiyoruz. Kemal Sunal'ın Davacı filmine benzedi. Nereden girdim
bu işe.
Her
gidişimde de hakim değişiyor. Hakim değişince de karar vermiyorlar. Babamı
götürüyorum, niye getirdin diyorlar. Getirmiyorum, niye getirmedin diyorlar. Ne
yapacağımı şaşırdım. Kaçıncı duruşma oldu, onu da unuttum. Hepsinde dükkanı
kapatıp gidiyorum. Her defasında da bu işi niye bu kadar uzatıyorsunuz. Bakın
şu kağıda. Benim amcaoğlum ta Adıyaman'da soyadını ilk duruşmada kazandı. Ben
kaç aydır küçücük kendi ilçemde gelip gidiyorum dedim ise de dinleyen
olmadı.
Yine
bir pazartesi mahkemenin yolunu tuttum. Kaç duruşmadır, şahit istemeyen hakim
bu sefer iki şahit dinleyelim dedi. Dur çağırayım dedim. Kapıya yöneldim. Hakim,
şahidin yok mu, o zaman öbür duruşmaya getir. Duruşmayı şu tarihe erteliyorum
dedi.
Halbuki
kapıyı açıp gördüğünü çağırsa herkes amcaoğlunu tanır ve şahitlik yapardı.
Çünkü küçük bir ilçe ve herkes herkesi tanırdı. Hele amcaoğlum esnaf olduğu
için tanımayan yoktu. Adıyaman Kahta'da açtığım soyadı değişikliği davasında
hakime de benden şahit istemişti. Yanımda şahit götürmemiştim. Kahta çok büyük
bir ilçe ve adliye civarında beni tanıyan kimse olmamasına rağmen, hakime, izin
verirseniz şahit çağırayım demiştim de hakime, tamam çağırabilirsiniz. Biz
başka bir davaya bakarız. Ardından sizi tekrar alırız demişti. Şahidimin
gelmesi bir yirmi dakikayı bulmuştu. Halbuki amcaoğlumun şahitleri saniyeler
içinde gelirdi. Çünkü adliyenin bulunduğu kaymakamlıkta çalışanların hepsi onu
tanıyordu. Bir hakim bu şekil inisiyatif alırken bir başkası almıyor. O da
hakim, bu da hakim.
Soyadı değişikliği davasının kaç celse sürdüğünü hatırlamıyor. Her ayın ilk pazartesi dükkanını kapalı gören eş, dost, tanıdık niye kapalı demiyor. Belli ki bizimki yine mahkemede diyor. Ertesi günü de herkes ne oldu dava diye dükkanına uğrarmış. (Devam edecek)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder