Ana içeriğe atla

Hayat Dersi Veren Hikaye

Bir gemi yolculuğunda, bir nahiv (Arapça cümle yapısı) ustası, gemidekilere nahiv bilir misiniz diye sorar. Bilmeyiz derler. Gitti ömrümüzün yarısı der.

Az sonra aşırı dalgadan gemi sallanmaya, yan yatmaya ve içine su almaya başlar. Gemidekilere nahiv hocasına, hocam, yüzme bilir misin derler. Hayır cevabını alırlar ve o zaman gitti ömrünün tamamı derler. Haliyle az önce nahiv bilgisinden dolayı hava atan hocanın sesi kesilir. 

Anlattığım bu hikayeyi bilirsiniz ve bu hikaye bir hayat dersi verir bize. İnsan cümle bilgisi olmadan da yaşayabilir, yaşarken bir eksikliğini çekmeyebilir. Çekse de hayatın sonu değil. Yalnız kişi yüzme bilmezse;

Boğulurum korkusuyla suya girmez. 

Deniz nedir bilmez. 

Havuzla zaten işi olmaz. 

Tatil planı yapmaz. 

Tatile gidenlerden benim neyim eksik deyip tatile gitmeye kalkarsa, yüzme bilenler yüzerken, o uzaktan seyreder. Keşke zamanında yüzme öğrenseydim pişmanlığı duyar. 

Korka korka suyun kenarına gelse de belinden yukarı suyun içine girmez. Leğende yıkanır gibi denizin kenarında eğilir çıkar. 

Bacak kadar sıpaların  suya atlayışlarını ve yüzüşlerini görür. Çocuklara gıpta eder, helal olsun bücürlere. Keşke şunlar gibi ben de yüze bilseydim der durur. 

Hasılı yüzme bilenler denizin keyfini çıkarırken yüzme bilmeyenler kenarda somurtur durur. 

Sahi yüzme bilmiyorsa biri, denizde ve havuzda ne işin var. Niye masraf ederler, o kadar yolu tepeler ve boşu boşuna sahili kalabalık ederler.

Burada anne ve babalara görev düşüyor. Çocuk yetiştirmek sadece karnını doyurmak, üst baş almak, okula göndermek, okutmak ve evlendirmek değil. En az bunlar kadar yüzme de önemli. Çünkü yüzme hayatın kendisidir ve hayatı öğrenmedir.

Her aile küçük yaşta çocuklarına yüzme öğretmeli. Çünkü demir tavında dövülür misali küçük yaşta yüzme daha çabuk öğrenilir. Büyüdükçe insanın cesareti kırılır, kendine güveni kalmaz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde