Ana içeriğe atla

Filistin için Ne Yapabiliriz?

Efendim, Filistinlilerin durumu malum. İsrail kana doymak bilmiyor. Biz bu konuda ne yapabiliriz? Bu kan nasıl durdurulabilir? 

Hiçbir şey yapamayız. 

Olur mu öyle şey. Bir şeyler yapmalıyız. 

Eğri oturup doğru konuşalım. Etimiz ne budumuz ne? 

Yapacaklarımız olmalı. 

Yapalım da bir acziyet hali var ortada. 

Olsun, yine de bir şeyler yapmalıyız. 

O zaman milletin yaptığını yapacaksın.

Ne gibi? 

Yahudilere ait ürünleri boykot edeceksin. 

Boykot ürünlerini paylaşacaksın. 

Yahudi ürünlerini satanları ve alanları sosyal medyada paylaşacaksın. 

Filistin'e destek ve İsrail'i telin için yapılan miting, yürüyüş ve protestolara katılacaksın. 

Cinayete kurban giden Filistinliler için düzenlenen gıyabi cenaze namazlarını kılacaksın.

İsrail için hep beddua edeceksin ve lanet okuyacaksın. 

İsrail'in uyguladığı orantısız gücü sürekli gündemde tutacaksın. 

Bir yerde başka konular konuşulurken "Filistin kan ağlarken şu konuştuğunuz şeye bakın" diyeceksin. 

Filistin için düzenlenen kermeslere katılacaksın. 

Maddi yardımda bulunacaksın. 

Hutbe ve vaazlarda Filistin için dua edeceksin. 

Çarşının belli yerlerinde açılmış stantlara katılarak Filistin davasını konuşmacılardan dinleyeceksin vs.

İyi de bunlar yapılıyor zaten.

Dedim ya milletin yaptığını yapacaksın diye.

Ama bunlardan bir sonuç alınmıyor.

Alınmaz zaten.

O zaman ne diye yapıyoruz bunları?

Dedim ya acizlik böyle bir şey.

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Nemrut'un Hz. İbrahim için yaktırdığı ateşi söndürmek için su damlası taşıyan karınca misali elbette bir şeyler yapılabilir. Ancak, bu zulme karşı olan tüm milletler İsrail'e karşı hiçbir şey yapamıyorlar. Tüm ülkeler birleşecek ve İsrail'e karşı savaşacaklar. Öyle kuru kuruya gadanı alayımla bu iş olmaz! Yapılacak tek şey var, o da İsrail'e savaş açmak!.. Filistin'i, zulme uğramış mazlum bir millet olarak gördüğüm için, elimi kana bularım, aksi halde onların diğer durumları için kılımı bile kıpırdatmam.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  2. Merhabalar, As. Yerden göğe haklısınız Recep Bey. Bu yazıda İslam dünyasının ve Türkiye'nin acziyetini dile getirmeye çalıştım. Yoksa yapılması gereken güçtür. Çünkü ancak güçten anlar İsrail.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde