Karşılaştığım
tanıdıklarımdan yazılarımı takip edenlerden geri dönüşler:
"Çok
keskin yazıyorsun",
"Çok
sivri yazıyorsun",
"Çok
eleştiriyorsun",
"Hep
eleştiriyorsun",
"İyi
dokunduruyorsun",
"İyi
vuruyorsun",
"Baya
vuruyorsun",
"İnce
ince dokunduruyorsun",
"Konuşur
gibi yazıyorsun",
"Çok
farklı konulara değiniyorsun",
"Günde
kaç yazı yazıyorsun? Takipte zorlanıyoruz",
"Bu
kadar yazıyı yazmaya nasıl vakit buluyorsun?",
"Zor
olmuyor mu cep telefonuyla yazı yazmak?",
"İyi
eleştiriyorsun. Ben bu kadarına cesaret edemem",
"Güzel
yazıyorsun ama ne olur ne olmaz diye beğenemiyorum",
"Yazdığının
bir getirisi var mı?",
"Yazılarını
niye kitap haline getirmiyorsun?",
"Çok
akıcı yazıyorsun",
"Yazılarını
beğenmediğimize bakma. Doğru yazıyorsun",
“Yazdıkların
doğru da her doğru her yerde söylenmez”,
“Biz
okumakla baş edemiyoruz. Bu kadar yazıyı nasıl yazıyorsun?”,
"İyi,
güzel, hoş yazıyorsun da yazıların çok uzun. Oku oku bitmiyor. Biraz okuyup
gerisini okuyamıyorum. Çünkü ben uzun yazıları sevmem" vs.
Yukarıdaki
geri dönüşlerin hepsine eyvallah. Tüm eleştiri ve tespitleri değerli buluyorum.
Hepsine evet böyleyim ya da değilim diye cevap vermeyeceğim. Yalnız yazıların uzun
diyenlere cevap yazmak isterim:
Yazılarım bazen bir sayfayı geçse de genellikle bir sayfa ile sınırlandırıyorum. Çünkü yazılarımdan seçtiklerimi yayımlanması için gazeteye de gönderiyorum. Gazete yazıları da genellikle bir sayfa olur. Bir konuyu işlemek için bir sayfa da uzun sayılmaz. Çünkü kırmadan, dökmeden meram anlatmak kolay değil. Bazen netameli alanda yazdığım da olur. Elbette meram ne kadar kısa anlatılırsa iyi olur ama unutmayalım ki hakikat ve gerçekler uzun yazıların satır aralarında saklıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder