Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Çoğumuzun Parayla İmtihanı

Üç beş kuruşum arttı ise gram alma yoluna gittim. Otuz yıldır bu şekil artıra artıra 30 yıllık bir ev alabildim. Hiç döviz hesabım olmadı.  Oğlanlardan birinin düğününde bir arkadaş 50 avro hediye takdim etti. Bu vardı sadece cebimde. Bir ara ülke döviz sıkıntısı çektiğinde, (gerçi bu ülkenin hep döviz sıkıntısı vardır ya neyse) birinci elden, cebinizdeki dövizleri bozdurun dendiğinde şu yabancı para cebimde durmasın, bir de karınca misali ülke ekonomisine katkım olsun diye gidip dövizciden bozdurayım dedim. Dövizciye giderken de korka korka gittim. Olur ya tam dövizciye girerken biri görüp de hain der mi diye endişe etmedim değil. Anlayacağınız ne evimde ne cebimde dövizim var. Nakit olarak taşıdığım pul olsa da hep Türk lirası olmuştur.  Bankada da maaş hesabı dışında döviz türünden bir hesabım yok.  Kur garantili TL hesabım da olmadı. Aynı şekilde altın garantili TL hesabına da girmedim. Ben böyle kimseye muhtaç olmadan ve borçlanmadan, yabancı paraya yatırım yapmada

Hz Muhammed Niçin Doğumunda Anılır?

Doğumu dolayısıyla Mevlidi Nebi adı altında Hz Muhammed anıldı. Cami veya salonlarda bir dizi anma programları düzenlendi. Güne dair minarelerden salalar verildi. Aramalar ve WhatsApp mesajlarıyla insanlar birbirlerinin kandillerini tebrik etti.  Güne dair gül takdim edilirdi. Yine devam ediyor mu bilmiyorum. Kutlu Doğum adı altında anma programlarında yemek verme de yaygınlaşmıştı. Nisan ayında yapılan bu anmalar kaldırılınca külfetli anmalar da son buldu. Kayalıpark’ta gündüz vakti yol alırken yine güne dair bir etkinlik vardı. Salavat sesi geliyordu ben ilerlerken. Sanırım lokma türünden ikram yapılıyordu.  Yine kandil dolayısıyla camilerde vaazlar verilir, mevlitler okunur, salavatlar getirilir. Bazı camilerde tespih namazları kılınır. Tüm bu anma programları örnek olarak kabul edilen Hz Muhammed'i anlamaya yönelik olduğu aşikar. Anılır ama şimdi konumuz değil. Yalnız ne kadar örnek alındığı da tartışılır. Dikkatimi çeken bir hususu burada ele almak isterim. Anıla

Pazarlarda ve Marketlerde Sebze ve Meyve

Ahmet Özcan'dan Fetih Caddesi'ne doğru giderken sol tarafta araba ve insan yoğunluğunu görünce bugün buranın pazarı. Dönüşte pazara bir gireyim dedim. İşimi bitirip dönerken evi aradım. Var mı alınacak bir şey diye. Söylenen listeyi kafama yazdıktan sonra pazarın içine girdim. Sebze ve meyve tarafına yöneldim. Turum fazla uzun sürmedi. Çünkü iki, üç sıra sebze ve meyveye ayrılmış. Diğer taraflar giyim üzerineydi. Bu pazar bu kadar küçük müymüş dedim. Gitmiş bulundum. İki kilo patlıcan, bir kilo fasulye, bir kilo biber aldım. Üç dört yerde Bursa domatesi gördüm. Pek görüntüsünü de beğenmedim. Hepsinde de 10 lira idi domates. Gözümü kestirdiğim bir tanesine vardım. Çünkü diğer tezgahlara göre hem daha diri hem de sağlam gözüküyor. 5 kg'ı 50 TL yazmış. Beş kilo verir misin. Çürük çarık olmasın dedim. Olur mu abi, bak buradan veriyorum. Çürük ve ezik yok dedi. Uzattı. 6 kilosu elli dedi. Pazardan çıkıp arabaya bindim. Eve varmadan markete uğradım. Marketin önünde kadınl

Yemeksiz Düğün Salonlarının İkramlığı

Davetli olduğum bir düğüne gecikmeli olarak gittim.  Kapalı bir alandaydı düğün.  Girdim salona. Kulak patlatan cinsten bir müzik sesi vardı içeride. Birine hal hatır bile soramıyorsun. Sorsan bile herkes anlamadan kafasını sallıyor, elini göğsüne götürerek.  Çoğunluk oturmuş. Pek az kişi ise misafirlerle aynı hizada dizayn edilmiş sahnede, müzik eşliğinde oynuyor. Hem sesten kurtulmak hem müzik eşliğinde içindeki kurtları dökmek için tam oynama zamanı ama o da bende yok. Çünkü sahne hep dar gelir bana. En arka taraftayız beş altı arkadaşla beraber. Hiç sigara içmeyen, gelin bir sigara içelim diye bizi dışarı çıkardı bir ara.  Sonra tekrar geldik. Az sonra önce çerez geldi. Altı kişiye üç adet gördüğünüz tabakta çerez vardı. Bu küçücük çerez tabağının içindeki kuruyemişin üstünde ikinci bir kuruyemiş yoktu. Tam taban doldurulmuş kabın. Saysan sayılır. Diğer üç kişiye az sonra gelir dedik gelmedi. Servis yapan kız çocuğuna, kızım, bizim masaya üç çerez eksik dedim. Eksiklik

Bir İmamın İşgüzarlığı

13.09.2024 tarihli cuma hutbesi gittiğim camide Gazze üzerineydi. Dinlerken Gazze üzerine bir yılda bu kaçıncı hutbe. Diyanet sanırım konu sıkıntısı çekiyor. Gazze'yi ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyor. Bir boşluk bulursam, "Hutbelerde Temcit Pilavı Dönemi" başlığıyla bir yazı yazayım dedim. Eve gelince Diyanet'in bu tarihli hutbesini aradım. Böyle bir hutbe bulamadım. Aynı tarihli hutbe Mevlidi Nebi üzerineymiş.  Bu caminin imamı farklı konu irat ettiğine göre imamlar Diyanet'in belirlediği hutbeye rağmen kendileri farklı hutbe irat edebiliyor mu? Anlaşılan o ki farklı hutbe tercihi, gittiğim bu cami imamının işgüzarlığından başka bir şey değil.  Gerçi imam caminin her zamanki görevlisi değildi. Daha önce bir defa daha görmüştüm bu hutbe okuyanı. Ya müezzin ya da imamın, yerine bıraktığı mahalleden biri olmalı. Öyle de olsa kafasına göre hutbe okumaması lazım.  İmam madem farklı konu seçti. Bari bir haftadır Türkiye gündeminde olan ve büyük tepkilere sebep o

Allah Korkusu Eğitimi Yeterli Olur mu?

Zaman zaman bir şeyden dert yandığımızda, "Allah korkusu yok bunlarda, vicdansız bunlar, Allah'tan korkmadığı gibi kuldan da utanmıyor. Bu tiplerin ar damarı çatlamış" deriz. Yine başımıza gelen olumsuzluklar karşısında, "Tüm bu başımıza gelenler İslam'ı yaşamadığımızdan. İslam'ı yaşasak, İslam kanunları geçerli olsa bunlar başımıza gelmez" deriz. Daha neler deriz neler...  Bu kervana etkili ve de yetkili bir büyüğümüz de katılmış. Bir topluluğa yaptığı konuşmada mealen şöyle demiş: " Derdimiz bilgi değil. Bilgi meslekte ve üniversitede öğrenilir. Eğitim şart. 4-6 yaştan itibaren çocuklarımıza Allah korkusunu, kuldan utanmasını, milli ve manevi değerleri öğretmemiz, bunların eğitimini vermemiz; vatan, millet ve bayrak sevgisini vermemiz lazım. Bunları verdik mi ondan sonra nereye giderse gitsin, ondan korkma. Burada en büyük sorumluluk annelerindir. Sonra okul, sonra çevre gelir. Anneler tam görevini yapmıyor. Baba çocuğunu sabah namazına ka

İslam Dünyasının Şeytana İhtiyacı Var mı?

Bangladeş, bir zamanlar Doğu Pakistan olarak bilinen bir ülke. 1952 yılında başlattıkları bağımsızlık mücadeleleri fayda verir, 1971 yılında bağımsız bir ülke olur. 2024 yılına gelince, "Bangladeş, 1971'deki Bağımsızlık Savaşına katılanların çocuklarına kamuda kontenjan ayırır. Bu kararın ardından öğrenciler protestolara başlar. Protestolar sonucunda 625 kişi ölür, 18.380 kişi yaralanır. Yüksek Mahkeme kontenjan kotasını düşürdükten sonra protestolar sona erer. Gösterilerdeki şiddet olaylarından sorumlu tutulan Cemaati İslami Partisi ve öğrenci kolunun yasaklanmasını ardından, protestocular bu kez de gösterilerdeki yaşamını yitirenler için adalet çağrısıyla sokaklara dökülmüş.  Ölü sayının artmasından endişe ediliyor".    Yukarıdaki haberi "internethaber.com" sitesinden okuyunca şaşırdım. Bir o kadar da üzüldüm.  Şaşırma ve üzülme neye yarar? Zira bir hiç uğruna 625 kişi ölmüş. 18 binden fazla kişi yaralanmış.  Acaba bağımsızlık savaşında bu ka

Çiçeği Burnunda Bir Amirin Serüveni (6)

Mesaiye riayet konusunda çok hassastı. Bazı zamanlar mesai başlamadan kalkar. Tam 08.00'de tüm katı dolaşarak odalara girer. Hangi koltuk boş tespiti yapar. Sonra makamına geçer.  Zamanında mesaiye gelmeyenler arasında kendi koruması da vardır.  Koruması göreve geldikten sonra korumayı tüm kurumlara gönderir. Bundan sonra mesaiye geç gelme olmayacak uyarısında bulundurur. Hala yeni gelenler varsa merdiven başında beklemesini, kim hangi dakikada gelmişse not almasını ister. Güvenlik de merdivende durur. Üç dakika geç kaldın, on dakika geç kaldın diye el kol işareti yapar ve kara listeye isimleri ekler.  Güvenliğin uyarısını yeterli görmez ki akşam 16.30'da mesaiye geç gelenlerin makam önünde toplanması emrini verir.  Bir yarım saat sonra içlerinde daire amirlerinin de olduğu kişileri makamına alır. Geç kalmayacaksınız bundan sonra der birkaç defa. Ardından "Sabahın sekizinde dikti demiş içinizden biri. O hanginiz" diye  sorar. Kimseden cevap çıkmaz. İstihbaratının güçl

Noter Kur'ası

Toplum yararına programlar (TYP) çerçevesinde okullarda temizlik görevlisi olarak çalışmak için müracaat edenler içerisinde, şartları tutan 98 kişi içerisinden; 13 asıl, 5 yedek seçmek istiyorsunuz. Bunun için kura çekmeniz gerekiyor. Bu kurayı da siz çekemezsiniz. Çünkü bir güvenilirliğiniz yok. Bunun için yanı başınızdaki notere müracaat ediyorsunuz. Noter ortada siz de kenarda üç eşit insan gibi oturuyorsunuz. Orta yere saklama kabı gibi iki kutu konuyor. İçinde katlanmış bildiğimiz kağıtlar var. Ama bu kağıtlar değerli kağıt kabul ediliyor. Kuraya başlamadan önce kutuları bir güzel sallıyor ve karıştırıyor noter. Birinden isim çekiliyor, diğerinden ya boş ya asıl ya da yedek. Kimin bahtına ne çıkarsa artık. Asıl çeken seviniyor, boş çeken ise kör talihine yanıyor.  Asıl ve yedek çıkanların isimleri tutanağa geçiriliyor katip tarafından. Siz de tüm bu olup biteni izliyorsunuz. Bir 40 dakikanın sonunda kura işlemi bitiyor. Tutanaklara imzalar atılıyor. Sandaly

Ters Koltuk Fobisi

Selçuklu Ağız ve Diş Sağlığının önündeki durakta çarşıya giden 53 nolu otobüse bindim. Otobüs de doluymuş. Ağırlıklı olarak öğrenci. Belli ki bir okulun dağılma saati. Güya oturup bir şeyler yazım çizecektim. Oturacak yer olmayınca ortada bir köşeye kendimi verdim. Sırtımı camın önündeki korkuluğa dayadım. Bir elim yazarken diğer elim telefonu tutarken ne düştüm ne de sendeledim. Halbuki o kadar da dönmüştü otobüs. Buna da şükür.  Elime telefonu alıp çarşı-otogar dolmuş seyahatimi otogarda otururken yazıp bitirmiştim. Sadece başlık, son rötuş ve yazıyı bağlamak kalmıştı. Ayakta dinelirken bunu hallettim. Başlığı da "Gençler ve İban" koydum. Az sonra karşılıklı koltuklardan biri boşaldı. Geçip oturdum. Ben oturduktan sonra iki teyze bindi. Ben teyze diyorum ama belki de benden yaşça küçük bu kadınlar. Hoş, 61 yaşında olmama rağmen kendimi hala çocuk hissettiğim için her gördüğüm erkek amcamdır, kadın da teyzemdir.  Karşımdaki genç, teyzenin birine yer verdi. Kadın

Gençler ve Iban

Ne zamandır şehir içi minibüslerine binmişliğim yok. Gideceğim yere çoğunlukla yürürüm. Yürümezsem otobüsleri tercih ederim ya da arabamla giderim. Bir tanıdığımla görüşmek için Beyhekim'e gitmem gerek. Orası yürümek için uzun. En iyisi şeytanın bacağını kırayım deyip minibüse bindim. Minibüsün sağında kalan üç oturak dolu olduğu için mecburen sol tarafındaki tekli koltuklardan birine oturdum. Saat 15.00 suları idi. Haliyle güneş batıdan cama, camdan da bana geliyor. Minibüste klima yok. Varsa da çalışmıyor. Doğal klima olarak üst taraftaki havalandırma açık. Oradan gelen serinlik ise camdan vuran güneşin verdiği sıcaklığı engellemediği gibi bana mısın demedi.  Bir an için dolmuşta mıyım, saunada mıyım diye düşündüm. Çünkü hem yandım hem piştim hem de terledim. Düşmüştüm bir kere. Çekeceğim artık. Ama ne zaman bitecek bu çileli yolculuk. Çünkü indi bindi çok oluyor.  Ama bir iyiliği var. 20 liraya sauna hizmeti. Bu paraya saunanın kapısından içeri almazlar. Yine dolmuş

Dünyada Üstün Irk Var mı?

Dünyada üstün ırk var mı bilmem ama bir mavi kandan bahsediliyor. Kan adına bugüne kadar da bildiğim kırmızı kandır. Mavi kan var mı, bu bir mitoloji mi bunu da bilmiyorum. Ama bazı ülkelerin bayraklarında hakim renk olarak maviyi görmek mümkün. Mitolojilerde özellikle Sümer tabletlerinde iki tür varlıktan bahsedilir. Biri dünyalı, diğeri de dünya dışından gelmiş insan türü. Bunlara uzaylı da deniyor. Hatta uzaylıların bir müddet yeryüzünde durduğu, burayı yönettiği, bunlara yarı ilah muamelesi yapıldığı, buradaki bazı kadınlarla ilişkiye girdikleri, bu ilişkiden çocukları olduğu, bu uzaylıların yeryüzündeki insanlara göre daha fazla bilgiye sahip oldukları, bazı bilgileri insanlara öğrettikleri, Nuh tufanından sonra uzaydan gelenlerin yeryüzünü terk ettikleri, bugün yeryüzünde hakim olanların, uzaylıların yerdeki bazı kadınlarla ilişki sonucu doğanların olduğu belirtiliyor. Enok kitabında ise gökyüzünden 200 kadar düşmüş meleğin yeryüzüne inip kadınlarla cinsel ilişkiye girdikle

Çarşı ve Pazarda İnsan Yoğunluğu

Cumartesi adımlayarak çarşıya çıktım. Çarşı her zamankinden daha kalabalıktı.  Bu kalabalığın sebebi hikmeti nedir derken jeton düştü: Okullar açılıyor. Yanına çocuğunu almış anne ve baba yollara düşmüş.  Dönüşte torunuyla bir akrabamı gördüm. Torununa okul kıyafeti almaya gidiyormuş. Okul kıyafeti satanlar gerinizde kaldı. Ters gidiyorsunuz dedim. Baktık oralara. Çok kalabalık. Bir de şu çarşıya bakalım diye düşündük dedi.  İlk, orta ve lisede okuyan küçük çocuğum olmadığından, bu yıllarda okul masrafı yapmıyorum. Hoş, çocuklar okurken de okullar açılacağı hafta alışverişe çıkmazdım. Ne yapıp ne edip kırtasiyeci ve okul kıyafeti satanlar tenhalaşıncaya kadar uğramazdım. İğne atsan düşmezdi çünkü. Eğitim ve öğretim istenildiği gibi olmasa da herkes ne olacak bu eğitim işi dese de yine de herkeste bir umut var. Bu insan yoğunluğu da bunun göstergesi. Bu umudun hiç bitmemesini temenni ederim. İsterim ki öğrenci de veli de umduğunu bulamadığı için hayal kırıklığına uğramaz.

Narin Bebek

Diyarbakır’da 8 Ağustostan beri kayıp olan 8 yaşındaki Narin bebek, 19 günün ardından çuval içinde üzeri ağaç ve taşlarla örülmüş bir şekilde dere kenarında bulundu. Narin bebeğin cesedi bulunduğun göre katil ya da katillerin yakalanması da an meselesi. Umarım caniler en kısa zamanda belli olur da hak ettikleri cezayı alırlar ve çekerler. Menfur cinayetin sebebini bilmiyoruz ama belli ki büyüklerin kurbanı seçilmiş olmalı bu çocuk. Cinayetle ilgili çocuğun anne babası ve amcaları da dahil 21 kişinin göz altına alınması düşündürücü. Belli ki cinayet aile içinden biri ya da birileri tarafından işlendiğinden şüpheleniyor devlet. Az önce bir kanalda biri “Aile meclisi kararıyla öldürüldü” iddiasını ortaya attı. Eğer bu iddianın aslı varsa aile meclisi karar alacak şekilde bu çocuk ne yapmış olabilir? Öyle ya eti ne budu ne bu küçük çocuğun. Aklıma getirmek istemiyorum ama acaba bu çocuk istismara uğradı da aile, meclis kararı alarak sülalenin namusunu temizleme yoluna mı gi

İnce Kabuk Domates

Küçüklüğümde domatesi mevsiminden mevsimine görürdük. Müstakil evi olan herkesin bahçesinde domates, biber, patlıcan, fasulye, salatalık çizileri olurdu.  Bahçeye ekilenler çıkıncaya kadar pazardan alınırdı. Domatesin çeşidi var mıydı, hatırlamıyorum. Pazarcı ne getirdiyse, onu alırdı herkes. Belki de yerli vardı çeşit olarak. Şimdi ise yerli, sera, köy, pembe, Bursa, salçalık, kurutmalık, turşuluk, çeri, yemeklik ve kahvaltılık, ekşi, ince ve kalın kabuk gibi çeşitleri var. Üstelik sadece mevsiminde değil, her mevsim her türlü sebzeyi görmek mümkün. Özellikle domatesin çeşidi saymakla bitmez. Herkesin aradığı, almak için koştuğu bir domates türü var: İnce kabuk.  Bu domates türünün kabuğu ince olduğuna göre diğerlerinin kabuğu kalın olmalı.  Daha fazla para verip alıyorsun ince kabuk domatesi.  Varsın fazla olsun, ağız tadıyla yiyelim diyorsun.  Kahvaltıya dilimliyorsun. Bazen de menemen yapalım diyorsun.  Bir bakıyorsun ki o fazla para verip aldığın domatesin in

Sisi'nin Ardından

Devletler arasında gerilim, iyi ilişkiler, limoni durumlar ve anlaşmazlıklar olur. Sorun diplomatik yolla çözülmeyecek çalışılır. Olmadı. Nota, ültimatom, kınama ilişkileri kesme, büyükelçiyi çekme hatta savaş bile olabilir. Tüm bunlar uluslararası ilişkilerde olağandır. Sonu savaş bile olsa diplomatik dil terk edilmez. Yalnız ifrat ve tefritte, dostluk ve düşmanlıkta, sevgi ve nefrette ölçülü olmak gerektiğini gerekir. Dış politikada ilişkiler bozuldu diye iç siyaset malzemesi yapılmaz. Birileri Sisi'ye benzetilmez. Sisi mi, Binali mi denmez. Çünkü kişilerin onurundan önce gelir devletlerin onur ve itibarı. Mursi ve Rabia yine iç siyasette kullanılmaz. Mursi ve Rabia mazlumun yanında yer almak ise gündemden düşmez. Sisi yaptıklarından vazgeçmediğine göre hiçbir şey olmamış gibi gidip gelmeler düşündürücü. Mısır ile gerilim dolayısıyla Mısır bildiğim kadarıyla Yunanistan ile kıta sahanlığı anlaşması yaptı. Sisi'yi Yunanistan'ın kucağına itmiş olduk. ABD gemile