Ana içeriğe atla

Namaz Pislikleri Örtme Aracı Yapılmamalı

Ölümünün ardından günler geçmesine, olayla ilgili ondan fazla kişinin tutuklanmasına rağmen küçük kız Narin'in ölümü hala gizemini koruyor. Çünkü sık sık ifade değiştiriliyor.

Gizli tanık, verdiği ifadelerini sık sık değiştirse de değişmeyen ifadelerden biri, Narin'in ölü bedeninin bir battaniye içerisinde amcası tarafından kendisine teslim edilmesi, gizli tanığın cesedi çuvalın içine koyması, dere yatağına koyduktan sonra cesedin üzerini 20 kilo taşla kapatması. Cesedi dere yatağına koyduktan sonra eve gelip namazını kılması, ardından herkesle beraber arama kurtarma faaliyetlerine katılması.

Narin niçin ve kimler tarafından öldürüldü üzerinde durmayacağım. Zaten bu konuda görsel ve yazılı basında konuşuluyor, yazılıp çiziliyor. Cesedi gömen kişinin hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi Narin'i araması üzerinde de durmayacağım. Bu ifadede en dikkatimi çeken ise bu kişinin cesedi dere yatağına koyduktan sonra görülmesin diye üzerini taşla kapatıyor, sonra da eve gelip namaz kılıyor.

Sonradan adı Bahtiyar olduğu söylenen kişinin, cesedi gömdükten sonra namaz kılması ilginç olduğu kadar içinde çelişki barındırıyor. Çünkü kızı başkası öldürse de delilleri karartma, jandarmayı yanıltma yönüyle suç ortaklığı yapıyor. 

Bahtiyar hem suç ortağı hem de kıldığı namazı örtüşmüyor. Çünkü burada "Namaz insanı fuhşiyattan ve kötülüklerden arındırır" ayeti ile taban tabana zıt bir durum söz konusu. Buna, bu ne perhiz ne lahana turşusu ve ne yaman çelişki denir Anadolu'da. 

Diyelim ki suç ortağı, tehdit ve para karşılığında ölen çocuğu gizledi. Sonra gelip niye namaz kılıyor. Namaz kıldı. İfadede niçin namaz kıldığını söylüyor?

Diyelim ki çocuğu gömdükten sonra eve gelip yaptığına pişmanlık duysa, sonra kalkıp namazını kılsa, ardından duasını ve tövbesini yapsa, sonra da gidip jandarmaya bu durumu haber verse, dersin ki adam yaptığının doğru olmadığını biliyor, pişmanlık duymuş ve gelip durumu haber veriyor. Ama böyle yapmıyor. Namazın ardından kamufle ettiği çocuğu arayan topluluğun içine katılıp çocuk arıyor. Yani dostlar alışverişte görsün ve kimse kendisinden şüphelenmesin. 

Anlamadığım, akıl almaz, izahı mümkün olmayan ve insanlıktan bihaber bu yaptığına namazı alet etmesi. 

Pisliğine namazı niye karıştırıyor?

Yoksa hem her türlü pisliğe imza atarım hem de namazımı kılarım, ben namazımı hiç geçirmem demeye mi getiriyor? 

Yoksa Narin’i kamufle ettiği gibi yaptığı pisliği örtmek için namazı emeline alet mi ediyor? Nasılsa işi kamufle. 

Sahi namaz yaptığı pisliği temizleme aracı mı? 

Bu yaptığıyla insanları kandırdığı gibi Allah’ı da kandıracağını mı düşünüyor? 

Yoksa bu günahı işleyene ortak olmaya oldum. Nasılsa öbür dünyada Narin’den önce ilk hesap namaz borcu olup olmadığına bakılacak. Günahkar olmaya oldum. Bari namaz borcum olmasın, zaten namaz borcu olmayınca Allah diğer günahları affeder diye mi düşünüyor? Ki bu düşüncede olan insanın sayısı az değil. 

Şu var ki yazıklar olsun bu tiplerin kıldığı namaza!

Yazıklar olsun dini sadece namaza indirgeyenlere!

Yazıklar olsun namazı kötü emeklerini örtmek için basamak kullananlara! 

Gönül ister ki bu tipler namaz kılmasın. Çünkü namazla yaptığı taban tabana zıt. Keşke bu tipler hiç namaz kılmasa ve yönünü kıbleye hiç dönmese...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde