30 Ekim 2022 Pazar

En İyi Narkotik Polisi Anne (2) *

Uyuşturucu kullananlarda çok görülen materyaller: Sigara çarşafı, kilitli düğme poşeti, enjektör, kova, yanmış alüminyum folyo  parçaları, kalemle delinmiş pet şişe... 

Uyuşturucu kullanılan mekanlar: Kendi evleri, metruk binalar, park ve bahçeler, araç içi, şüpheli mekanlar, bazı camiler, üst düzey korunan villa tipi evler. 

Sokak satıcısı: Torbacı. Bunlar (Konya'da) 25'li yaş grubunda, esmer, kirli sakallı, vücutlarında döğme, ayaklarında spor ayakkabısı, ceplerinde 5 ve 10 liralıklar bol miktarda bulunur. 

Uyuşturucu kullananları ve satanları görürseniz 112'yi arayarak ihbar ediniz. UYUMA (Uyuşturucu ile Mücadele) programını cep telefonunuza indirebilirsiniz. Bana dokunmayan bin yaşasın deme lüksümüz yok. 

2022 verilerine göre uyuşturucu kullanma yaş ortalaması, Türkiye ortalaması 21.2'dir. Konya'da bu oran biraz üzerinde diye düşünüyoruz. 2020'de yaş ortalaması 19 küsur, 2021'de 20 yaş. 

Madde kullanım belirtileri: (Sosyal belirtileri): Aile ilişkilerinden uzaklaşma, argo konuşmaya yönelme, evden değerli eşya veya paranın kaybı, derslere ilgi ve başarıda düşüş, evden uzaklaşma, hırsızlık, gasp, yankesicilik vb suçlara karışma, ilgi ve istek kaybı, kendine güven kaybı, kontrol kaybı, mevcut arkadaş çevresinde değişme, sık yalan söyleme. 

Psikolojik belirtileri: Motivasyon eksikliği, dalgınlık, uykusuzluk, uyuşukluk, odaklanmak güçlük, veya anormal hareketlilik. Hayal görme. Kişilikte ve duygu durumunda aniden ortaya çıkan ve sebebi açıklanamayan değişiklikler. Korku duyma, içe kapanma, gerginlik ve şüpheli tavırlar gibi psikolojik olumsuzluklar. 

Fiziksel belirtileri: Ağızda yaralar ve dişlerde çürükler, bakımsız dış görünüş, iğne izleri, bitkinlik ve dalgınlık, burun akıntısı, dengesizlik, sarhoşluk hali, göz bebeklerinde daralma ve genişleme, gözlerde kanlanma, konuşma güçlüğü, mide-bağırsak bozuklukları, kabuk bağlamış yaralar, sakız çiğnemede artış, kaşıntı, kas ve eklem ağrıları, solunum güçlüğü, terleme ve titreme, uyku bozukluğu, kilo kaybı, yüzde kızarma. 

Madde bağımlılığına giden yol: Yoksunluk belirtileri- aş erme-tolerans gelişimi- sahte iyi oluş hali. 

Bağımlı maddeye başlama nedenleri: Merak etkisi, arkadaş ısrarı, özenme, kişisel sorunlar, ailevi sorunlar, eğlence amaçlı. 

Not ettiklerimi bir insicam içerisinde ifade edemedim. Biliyorum, bölük pörçük oldu. Cep telefonu marifetiyle bu kadar oldu. Umarım meramımı anlatabilmişimdir. Yazımı uzattığımın farkındayım. Bağımlı olan iki kişinin kriz durumlarını anlatan şu iki anekdotu da ilave etmeden geçemeyeceğim: "İki doğum yaptım. Kriz geçirirken gördüğüm acıyı doğumlarda görmedim". (Bir anne)                

"Etim kemiklerinden ayrılıyor. Her yerime iğne batıyor şeklinde  hissediyorum" . (Bir erkek)

Son söz, başta evlatlarımız olmak üzere hiçbirimizin uyuşturucu bağımlısı olmaması en büyük temennimizdir. Nice ocakları yakan, gençlerimizi zehirleyen, canlara ve milyarlarca paraya mal olan uyuşturucunun her türlüsünden Allah bizleri korusun. Özellikle çocuklarımızı bu tuzaktan uzak tutmak; anne-babalar, din görevlileri, öğretmenler ve sorumlu vatandaş olarak her birimizin görevidir. Yurt içinde ve yurt dışında uyuşturucunun her türlüsüyle mücadele eden narkotik polisimize kolaylıklar ve başarılar dilerim. Anneler, çocuklarımıza sahip çıkalım. Gözünüzü dört açın. Lütfen burnunuz iyi koku alsın. Sonra ağlarsa anam ağlar misali, en fazla sizler ağlarsınız.

Diyelim ki çocuğumuzun uyuşturucu bağımlısı olduğunu öğrendik. Çözüm ve tedavisi de var. Yeter ki soğukkanlılığı ve sabrı elden bırakmayalım. Alkol ve Madde Bağımlılığı Tedavi Merkezleri (AMATEM) bu tip bağımlıların tedavi edildiği yerlerdir. Biz ve çocuğumuz yeter ki tedavi olma iradesi gösterebilsin. 

*02/11/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır. 

En İyi Narkotik Polisi Anne (1) *

Güneysınır Kültür Merkezinde öğretmenlere, imamlara, ilçe daire başkanlarına, muhtarlara ve okul-aile birliği başkanlarına, Konya Narkotik Şube Müdürlüğünden bir görevli tarafından "En iyi narkotik polisi anne" başlıklı bir sunum yapıldı. Konusu ve içeriği pek hoş olmasa da 50 dakika süren sunum, dinleyiciler tarafından can kulağıyla dinlenildi. Dinlediklerimiz karşısında ağzımız açık kaldı. 

Başlığı görür görmez bana ne bağımlılıktan ve uyuşturucudan. Benim, ailemin ve çevremin bu taraklarda bezimiz yok. Çok da tın diyebilirsiniz. Açıkçası seminere giderken ben de sizler gibi aynı düşüncedeydim. Bir saatimi heba edecekler dedim. Aynı şekilde seminere davet edilen kişiler de potansiyel olarak bağımlılığa çok uzak kesimler. Semineri dinledikçe ve bittikten sonra iyi ki bu semineri dinlemişim, iyi ki ilçemiz böyle bir imkandan nasiplenmiş oldu dedim. Bu vesileyle bu semineri organize eden Güneysınır Kaymakamlığına teşekkürü bir borç bilirim. 

Bize sunum ziyafetini veren emniyet görevlisi, konusuna hakim olduğu gibi sunumu da harika idi. Tebrikler ve teşekkürler polisimize. 

İzninizle seminerden akılda kalanları kısa kısa ifade etmek isterim:

Sunum beni çok etkiledi. Ama en dikkat çekici ve ilginç bulduğum kısmı, sunucunun bize sorduğu sorunun cevabı idi. "Uyuşturucu kullanan çocukların annelerinin dörtte üçünün ev hanımı olduğunu, bunun sebebinin de ev hanımı annelerin çocukların uyuşturucu kullandığından geç haberlerinin olması" olduğunun ifade edilmesiydi. Açıkçası bu oran bana garip geldi. Bana göre bu oran tam tersi yani çalışan annelerin geç haberinin olmasıydı. Çünkü çalışan anne işi gereği çocuğuyla sabahtan akşama yeterince ilgilenemeyebilirdi. 

Uyuşturucu kullananlardan her 10 kişiden 7'si bu hayata esrarla başlamakta. 

Konya'da kaçak olarak ekilen dişi keneviri yaygın. Konya polisi erken hareket etmek suretiyle ekimlerin hepsini yok etmiş ama ilimize diğer illerden girişler olmakta. Konya'da konuşma esnasında esrar "ot, cigara, cara" şeklinde ifade edilebiliyor. 

Bonzai ile ilgili 2014'den itibaren ölüm haberlerini duymaya başladık. Bitki gibi görünüyor ama 600’den fazla maddenin karışımıyla ortaya çıkan sentetik bir maddedir. Konuşma arasında jamaike geçiyorsa Bonzai'den şüphelenmek gerekir. 

Rengi beyaz diye bilinen eroin, ilimizde fazlaca kullanılan uyuşturuculardandır. Aslında rengi beyaz değil, kahverengi ve kahve tonlarındadır. Konuşma esnasında beyaz veya mal geçiyorsa kastedilen eroin olabilir. 

Kokain, nişastaya benzer bir maddedir. Koko veya taş geçiyorsa kokainden şüphelenmek gerek. Çok pahalı bir ürün olduğu için ilimizde nadiren görülür. 

Metamfetamin ilimizde hızlı ilerleyen bağımlı maddelerdendir. Limon tuzu, nane, kristale benzer. Islak veya nemli elinizle dokunmayın. Nedir diye merak edip dil ve dişinize değdirmeyin. Koruma altına alıp polise haber verin. Üç versiyonu var. Toz, tablet ve kristal. 

Ağrı kesici olarak kullanılan bazı ilaçlar 2019 yılına kadar eczanelerden reçetesiz alınabiliyordu. Bu ilaçlar antideprason ilaçlardır. Uyuşturucu kullananların evlerinde bu tür ağrı kesicilere rastlandıktan sonra bu ilaçlar kırmızı ve yeşil reçete kapsamına alındı. Bu ilaçlar kişiye özeldir. Bir başkasına vermek suçtur. (Devam edecek) 

*31/10/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

27 Ekim 2022 Perşembe

Ülke Yönetimi

Siyaset, ülkenin içte ve dışta usulüne ve kurallara uygun ortak akılla yönetilmesi sanatıdır. Milletin teveccühüyle sandıktan çıkıp ülke yönetimini emaneten üzerlerine alanlar, içte ve dışta beklenmeyen ve umulmadık bir kriz ortaya çıktığı zaman;

Yeni bir krize yol açmayacak şekilde çözülmesi için çaba göstermekle yükümlüdür. 

Çözüm bekleyen sorunları görmezlikten gelme ve öteleme gibi lüksleri yoktur. 

Kronikleşmiş sorunları çözmek için tarafların görüşlerini almak suretiyle çözüme kavuşturmalıdır. En azından çözüm odalı irade ortaya konmalıdır.

Sorunları soğukkanlılıkla masaya yaptırmalı, çözüm için kapıyı ardına kadar açık bırakmalıdır. Yangına körükle gidilmemelidir.  

Gerilimden beslenmemeli. Gerilimi iç siyasette malzeme olarak kullanmamalı. 

Diplomasiyi kesmemeli, hamaset ve slogana yer vermemeli, diplomatik bir dil kullanmalı. En son söylenecek söz ilk başta söylenmemeli. Ülke meselelerini kişiselleştirmemeli. Mesela, bu can bu tende durduğu/ben burada durduğum müddetçe ve kitabımda geri adım yoktur denmemeli. 

Diyelim ki boşta bulunduk. En son söyleyeceğimiz sözü ilk başta söyledik. Bu hatadan nasıl döneriz hesabı yapılmalı. Bunun için ülke onurunu zedelemeden bir çıkış kapısı bulma yollarına başvurulmalı. Kırıldığı yerden kopsun denmemeli. Ülke menfaati gözetilmeli. Ülkem bundan ne fayda sağlar ne zarar görür denmeli. Ülke zarar görecekse bir orta yol bularak gerekirse geri adım atılmalı.

Sorunu aylara, yıllara yaymamalı. Meseleyi Filistin ve İsrail haline getirmemeli. Pireyi deve, deveyi pire yapmamalı. Çünkü sorunun ötelenmesi demek ülke menfaatinin zararına olabilir. Sorun ne kadar çabuk çözüme kavuşursa diye hareket etmeli. Gerekirse üçüncü bir ülkeyi devreye sokmalı. Çünkü sorunun ötelenmesi ve çözümsüzlük ülkeye telafisi güç zararlar verebilir. Nasıl ki gecikmiş adalet adalet değilse, gecikmiş çözüm de çözüm olmayabilir. Hele "Ba'dü harab-il Basra" (Basra harap olduktan sonra) türünden çözümün bu ülkeye zerre faydası olmaz.

Her sorunu enine boyuna düşünüp kritik yapmalı. Bunu tecrübe olarak hanemize yazmalı. Bir daha aynı hatayı yapmamayı kulağımıza küpe yapmalı.

Dış ülkeyi ilgilendiren hususlarda mümkün oldukça yazı dışına çıkmamalı. Çıkmamız gerektiği zamanlarda da soğukkanlılığı elden bırakmamalı. Üsluba dikkat etmeli. Yaptığımız açıklama yeni krizlere sebebiyet vermemeli. Tansiyonu düşürmeye yönelik olmalı.

Siyasetçi ve devlet adamı her konuda inisiyatif almalı. Ama her konuda açıklama yapmayı alışkanlık haline getirmemeli. Çok konuşmalı, her konuda görüşünü söylememeli. Çoğu açıklamaları yardımcılarına, sözcülerine, alt birimlere ve ilgililere havale etmeli. 

Siyasetçinin ve devlet adamının işlerin nasıl yürüdüğüne dair takip ve denetim görevi de vardır. Bunu asla ihmal etmemeli. Yetkili organlarca işlerin takibini yaptırmalı. Aksayan yerler varsa müdahale etmeli.

Siyasetçi ve devlet adamı çok çalışan, durmadan koşturan değildir. Her konuda konuşursa, her açıklamayı kendisi yaparsa, her eleştiriye kendisi cevap verirse vücut bunu kaldırmadığı gibi zihin de kaldırmaz. Bu yüzden birçok şeyleri ekibine havale etmeli. Dinlenme ve tatile zaman ayırmalı. Çünkü her tatil ve dinlenme insanı daha az hata yaptırır. Olaylara daha soğukkanlı yaklaşmasına ve daha sağlıklı karar vermesine sebebiyet verir.

26 Ekim 2022 Çarşamba

Kokuşmuşluk *

Ölüm dışında her şeyin bir çaresi var sözü halk arasında yaygın kullanılan doğru bir sözdür. Yeter ki nefes almaya devam edelim ve vücut fonksiyonlarımız tedaviye cevap verebilsin. 

Bir eşya düşünelim ki kırılmıştır. Her kırılan yapıştırılabilir. Yapışmasa da yenisiyle değiştirilebilir. 

Bir şey yırtılmış veya eskimiş olabilir. Yama yapmak suretiyle onu kullanmaya devam edebiliriz. 

Bir meyveye kurt girmiştir. Kurtlu yeri kesip atmak suretiyle geri kalan kısmı yiyebiliriz. 

İnsanoğlu hata ve yanlış yapabilir. Hangi birimiz hata yapmayız ki. Hatayı terk edip yolumuza devam ederiz. 

Pişmanlık duyduğumuz şeyler yok mu? Hayat geriye döndürülemese de pişmanlığı içimize gömer, hayatımıza devam ederiz. 

Birilerine kırılır, küseriz. Bir zaman gelir ki barışır hatta dost bile olabiliriz. 

Deneme yanılma yoluyla doğruyu bulabiliriz. 

Deli dolu yaşarız. Bir gün dinginleşiriz. 

Yoruluruz. Dinlenince yorgunluğumuz geçer. 

Uykusuz kalırız. Deliksiz bir uyku bizi kendimize getirir. 

Gördüğünüz gibi her şeyin bir çözümü var. Örnekleri de çoğaltabiliriz. Daha fazlasına da gerek yok. Burada sormak gerek. Ölüm dışında çözümü olmayan başka ne olabilir? Buna kokuşma, kokuşmuşluk demek isterim. Gerçekten kokuşmuşluğun çözümü yoktur. Buna bozulma ve yozlaşma da diyebiliriz. Bozulan ve kokmuş yemeği yemez, dökeriz. Dökmekle de kalmayız. Evden uzaklaştırırız. Et de böyledir. Kokmaya yüz tutmuşsa kurtarmak mümkün değil. 

Kokma, kokuşma, bozulma deyince akla sadece yiyecek ve içecek gelmez tabi. Mesela, 

Toplumun yozlaşması, 

Ahlaki bozulma,

Atamalarda ehliyet ve liyakati göz ardı etme,

Yargımızın adalet dağıtmaması,

Toplumda kimsenin kimseye özellikle zıt kutupların birbirine güven vermemesi,

Şüyuu, vukuundan beter durumlara rağmen adaletin, siyasetin ve toplumun sessiz kalması,

Yapanın yanına kar kalması,

Siyasetin umut vermemesi, her gelenin öncekini aratması gibi hususlar;

Toplumda, yönetimde, siyasette, adalet vb. alanlarda sınıfta kaldığımızın göstergesidir. Bunlar düzelir mi? Düzelmez diyemem ama düzelmesi çok zordur. Zira bu ve birçok alanda kokuşmuşluk, yozlaşma, savrulma had safhadadır. Bugünden yarına düzelmesine dair bir umut da yok. Çünkü bunları dert edinip çözümü için ciddi çaba göstermek gerekir. Böyle bir iradeyi de maalesef göremiyorum. 

Hasılı, ölüm dışında birçok şeyin çözümü ve alternatifi olabilir. Umutsuz değilim ama kokuşmuşluk, çürümüşlük, yozlaşma ve bozulmanın giderilmesi için kuvvetli bir irade olmazsa, çözümü, ölüm gibi bir o kadar zordur. 

 *04/11/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

24 Ekim 2022 Pazartesi

Bu Halı Başka Halı

Tüm başarısı ilkokulu birincilikle bitirmek olan zatı muhterem nihayet birileri tarafından görülür. Kendisine arayıp da bulamadığı bir görev tevdi edilir ve protokolde vali ve belediye başkanından sonra Cumhuriyet başsavcısı, adli yargı komisyon başkanıyla birlikte üçüncü sırada yer bulur. İstediği bir gözdü. Ona verildi iki göz. Daha ne istesin. 

Görevine başladığı andan itibaren hiç gündemden düşmedi. Maceradan maceraya koştu. Kırıp dökse de kimse onun bileğini bükemedi. Öyle ya ilkokulu birincilikle bitirene kim ne yapabilirdi. Kıskananlar çatlasın. Üstelik arkası da sağlamdı. 

Bu başarısına rağmen kendisini tanımamakta direnenlere kendini göstermesini de bildi. Bunun için de soru cevap yöntemini kullanarak öğretmeye devam etti ve tevazuundan hiçbir şey kaybetmedi. Onlara: Bu civarın son yıllarda yetiştirdiği en büyük alim kim diye sordu. İşinde gözü olmayanlar burunlarını ucundaki alimi nereden bilecekler? Kem küm cevapları karşısında hiç bozuntuya vermeden, bilemediniz diyerek ağzını doldura doldura bir isim söyler ki herkes ne diyeceğini şaşırır. Çünkü beyefendi kendi ismini söyler, ... diyeceksiniz diyerek ismini iki defa söyler. Bir alimle çalıştıklarından dolayı öyle zannediyorum, personel mutluluktan uçmuştur. Ayrıca moral depolamışlardır. Bu alim olduysa, biz hayli hayli oluruz demişlerdir ve ilme yönelmişlerdir. 

Gel zaman git zaman nasıl ki günler, aylar, yıllar birbirini kovalarsa, bu da maceralarına devam eder. Her bir macerasına rağmen kendisini hala koltukta oturur görünce, var bende bir şeyler zehabına kapılır ve kendisini hala tanımayan zevat ve devlet erkanı var mı diye düşünür. İmdadına şehre yeni atanan mülki amir gelir. Evet, ona kendini göstermeliydi. 

Şehirde darülaceze ziyaret edilecektir. Mülki amirle beraber oraya katılır. Oranın sakinleri kendi el emeği göz nuru halılarından bir tanesini mülki amire hediye ederler. Hediye edilen halı sıradan bir halı değil. Daha önce bu halıya muhteremin eşi göz dikmiş meğer. Bu halının mülki amire hediye edilmesini görünce hanımefendi, "Ben size bu halıyı kaldırın dememiş miydim" diyerek mülki amirin yanında bir tartışma başlatır. Ama mülki amir halı benimdir artık diyerek halıya sahip çıkar.

Hanımefendi bu işi burada bırakmaz. Evde ne olduysa artık. Öyle zannediyorum evde kıyameti koparır. Muhterem eli mahkum, halının peşine düşer. Mülki amire danışmanını ve yardımcısını gönderir. Ellerine de üç halı verilir.

Muhteşem ikili, emir demiri keser misali, koltuk altlarında üç halı ile birlikte mülki amirin huzuruna çıkarlar ve "Efendim, size verilen halı x kişiye hediye edilecekti. Yanlışlıkla size verildi. Bunun yerine size üç halı getirdik. Bunlardan birini seçip o halıyı bize verseniz" derler. Mülki amir halıyı vermediği gibi üç halıdan hiçbirini de seçmez. Bunun üzerine ikisini verelim derler. Hayır cevabı alırlar. Bu sefer üçünü birden verelim derler ama mülki amir Nuh der, peygamber demez. 

Bir işi halledemedikleri için muhterem yardımcısına bir şey yapamasa da daha önce mükarrabünden kıldığı ve birden fazla makamla donattığı danışmanını kızağa çeker. Çünkü bir halıyı alamadı. Normal mi bu? Bence çok normal. Muhteremin eşi üzüleceğine kendisinin göreve getirdiği kişi üzülsün. Görevlerinden kızağa almada da sakınca ve sıkıntı yok. Zira zaten o getirmişti. Veren de o, alan da. Verirken iyiydi de alırken mi kötü olacak. Sorgusu bile abes. O da verilen görevi yerine getireydi. Sonra kendisi o göreve liyakatinden dolayı mı getirilmişti?

Sonra mı? Mülki amir halıyı vermediği gibi olayı yukarıya taşır. Yukarı bu meseleyi tereyağından kıl çeker gibi çözer. İlkokul okul birincisi ve civarın en büyük alimi demez, üstünü çizer ve istifa edin denir. Çünkü muhteremin itibarı söz konusu burada. O da baktı ki pabuç pahalı. İstifa eder. Pardon af talebinde bulunur. Gördüğünüz gibi eski dil alışkanlığımı hala terk edemedim. Hasılı şehrin bu krizi böylece çözülmüş olur. Verirdin vermezdin şeklinde bir arbede yaşandı mı, inanın bilmiyorum. Bunu ancak Suudi Konsolosluğuna sormak lazım. 

Uğruna koltuğundan eden meşhur halıyı görmedim ama yine de ne halıymış demekten kendimi alamadım. Ömrüm olur, mülki amir halıyı duvarına asar, beni de makamına kabul ederse, muhteremi makamından edecek şekilde krize sebebiyet veren bu halıyı görmek isterim. Burada muhteremi de tebrik etmek lazım. Hediye ettiği halıyı geri alamadı ama eşi için verdiği mücadele takdire şayan. Kim ne derse desin, akıllı adammış, vesselam. Eşiyle arası bozulacağına makamı terk edebildi. Öyle ya aile huzuru bozulduktan sonra makam ne işe yarardı. Umarım, eşi kocasının kendisi için giriştiği mücadelesini takdir etmiştir. Bir halıyı geri alamadın. Beceriksiz. Makamın da elinden gitti demez. 

Sonuç olarak, siz siz olun. Bir makama bir hediye götürmeden önce hanım, ben bu hediyeyi götürmek istiyorum. Ne dersin diye sorun. Değilse burada olduğu gibi başınıza iş açmış olursunuz. Demedi demeyin. Yoksa sizi ben bile kurtaramam. 

20 Ekim 2022 Perşembe

Saygı Duymuyorum

*Ömrünü birilerine şakşakçılık yaparak ve başkasını kötüleyerek geçirenlere,

*Bir kişinin, bir düşüncenin, bir kişinin sorgusuz sualsiz trollüğünü yapanlara,

*Akıl nimetini başkasına kiraya verenlere, 

*En ufak bir eleştirinin yapıcı olanına dahi tahammül edemeyip ağzını ve kalemini bozarak hakaret edenlere,

*Hayata tek gözlükle bakıp hayatı kendinden ibaret görenlere,

*Sevdiklerinin birçok konuda çelişkileri ayan beyan ortaya çıkmasına rağmen vardır bir hikmeti deyip yanlışı savunmaya devam edenlere veya çelişkiye sessiz kalanlara ya da çelişki yok deyip eleştirip ayıpladıklarını dün dündür aymazlığına yatanlara, 

*İşini çıkarmak amacıyla her devrin adamı rolünü üstlenenler kendini belli etmesine rağmen bu tiplere prim verenlere,

*Kiminle ve nasıl biriyle çalışacağına dair elinde seçme iradesi olduğu halde çevresini, yeteneksiz ve ehliyetsiz çapsız insanlarla dolduranlara,

*Kendisini başkasını kötüleyerek ifade edenlere,

*Yapamadıkları ile ilgili bin bir türlü mazeret, gerekçe ve bahanenin ardına sığınarak kendisine hiç toz kondurmayanlara ve bu gerekçelere inanıp savunanlara, 

*Her şeyde dış güçler parmağı paranoyasına inananlara, 

*Kendisi gibi düşünmeyenlere hain, nankör diyenlere, 

*Perşembenin gelişi çarşambadan belli olmasına rağmen gözünün içine baka baka hayatı toz pembe göstermeye çalışanlara, 

*Olup biten ve düzgün gitmeyen her şey için dünyada da böyle deyip biz yine iyiyiz diyenlere,

*İşini ve her şeyini algılar üzerinden yürütenlere,

*Kendi mahallesine toz kondurmayanlara,

*Bu konuda ben ne yapabilirimden ziyade Mehdi bekler gibi kurtarıcı bekleyenlere,

*Varlığını zayıf rakiplerinden alanlara,

*Sevgi ve nefrette aşırı giderek dün söylemedik söz bırakmayıp bugün kol kola girenlere,

*Dün birlikte iken öküz öldükten sonra ortaklığı bozanlara ağır ithamlarda bulunanlara,

*Bazı şeylerin şüyuu mide bulandırmasına rağmen kılını kıpırdatmayanlara…

18 Ekim 2022 Salı

Basın Yasası Sansür Yasası Olmasın *

Basın kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 7418 sayılı Kanun, 13 Ekim 2022 tarihinde Meclisten oy çokluğuyla geçti. 17 Ekim 2022 tarihinde de Cumhurbaşkanı tarafından onaylanarak 18 Ekim tarihli Resmi Gazetede yayımlandı. Kanunun girişinde amacının, basın özgürlüğü ve bu özgürlüğün kullanımı ile basın kartına ilişkin usul ve esasları belirlemek olduğu açıklanmaktadır. Tartışmalara sebebiyet veren bu kanunun basın camiasına ve sosyal medya kullanıcılarına hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Basından okuduğum kadarıyla yasalaşmış olmasına rağmen hakkında hala tartışma yapılan bu kanunun sadece iktidar partisine mensup partilerin oylarıyla değil de oy birliği ile yasalaşmasını gönül isterdi. Çünkü kanunun "basın özgürlüğü ve bu özgürlüğün kullanımı..." şeklindeki amacı kulağa hoş geliyor. Bir yerde özgürlük varsa bu kanunla ilgili niye tartışma olsun, öyle değil mi? 
Tartışmanın fitilini ateşleyen, kanunun "Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır." 29.maddesidir. Bu maddenin içeriğine bakıldığı zaman içerikte de sıkıntı yok. Zira kimsenin gerçeğe aykırı bir bilgiyi, ülkenin iç ve dış güvenliğini tehlikeye atacak şekilde yaymak suretiyle kamu düzenini ve sağlığını ve kamu barışını bozmaya; halk arasında endişe, panik ve korku yaratmaya hakkı yoktur. Gerçekten algı oluşturmaya yönelik gerçeğe aykırı haber ve bilgi yayan kimseler fazlasıyla cezasını çekmeli.
Bu içerik ve bu haliyle bu kadar tartışma niye o zaman? Açıkçası bu 29.maddeye ben de rezerv koyuyorum. Çünkü maddede belirtilen beş şart, içkinin şişede durduğu gibi durmuyor. Bu kanunun bir de uygulama boyutu olacak. Çünkü bu ülkede en büyük sorun uygulamada çıkar. Şimdilerde unuttuğumuz 141, 142, 163 ve 312.maddelerden bir zamanlar birçok insanın mağdur edildiğini, siyasi yasaklı yapıldığını, cezaevine girdiğini, düşünce suçlusu muamelesi yaptığını çok iyi bilir. Saydığım bu maddeler de özü ve içeriği itibariyle sorunsuzdu. Ama okunan bir şiir bile 312.maddenin kapsamına alınarak muhtar bile olamaz dendi. Niçin? Çünkü somut kıstası konmayan ve sağa sola çekilip yorumlanan maddelerdir bunlar. Kanun koyucular en iyi kanunun içerisine öyle maddeler eklerler ki birilerine had bildirilmek istendiği zaman hakim ve savcılarca sündürülebilsin. İşte yeni kanunun 29.maddesi de böyle. Bizim gibi asgari müştereklerde buluşamayan, zıt kutbu bol olan, bir doğru da bile buluşamayan, kişi ve zihniyetlere göre doğru ve yanlışın değiştiği, gücü ele geçirenin orantısız güç kullandığı ülkede bu kanun çoğu kimseyi yok yere mağdur edebilir.
Kanun yasalaştı. Şu aşamadan sonra hakim ve savcıların 29.maddeyi uygularken bugün kimsenin hayırla yad etmediği 141, 142, 163 ve 312.maddelerin geçmiş sabıkasından ibret almaları, kimseden emir ve direktif almadan adına ve amacına yaraşır şekilde yasayı uygulamalarıdır. Çünkü bu kanunun basın kanunu olarak anılması uygulamaya bağlı. Değilse bu kanunun adı bazılarının şimdiden dillendirdiği gibi "sansür yasası" olarak anılır. Herhalde bu şekil anılmasını da kimse istemez. Bu yüzden yargıya büyük görev düşüyor. 

*21/10/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

16 Ekim 2022 Pazar

İlk İntiba

—Beni tanıyor musun? 

—Teşehhüt miktarı kadar. 

—Yani yeterince tanımıyorum diyorsun. 

—Aynen öyle. 

—Ama benim hakkımda kanaat belirtmişsin. 

—Doğrudur. Hakkınızda konuştum. 

—Halbuki ben size hep iyi davrandım. 

—Doğrusu hep iyi ve nazik davrandınız ve değer verdiniz. 

—O zaman mesele ne? 

—Konuştuklarım benim meselem değil. Efkarı umumiyenin derdine tercüman olmak istedim. 

—Sen onların avukatı mısın? 

—Değilim ama bigâne de kalamazdım. Çünkü aynı ortamda yaşıyor, aynı havayı soluyoruz. 

—Yeterince tanımadığın biri hakkında konuşmak doğru mu? 

—Hem doğru hem doğru değil. Yeterince tanımıyorum. Bu yönüyle hakkında ileri geri konuşmam doğru değil. Tanımama rağmen hakkında konuşma yapmamın doğruluğuna gelince, yaptığım kanaattir. Bu, ilk intiba demektir. Kanaat ve intiba tanıdıkça değişebilir. 

—Bak, gördün mü? Bu, yanıldığının itirafı değil mi? 

—Ama değişmeyebilir de. 

—O zaman erken hüküm vermemek en doğru olan değil mi? 

—İnsani bir durumdan bahsediyorum. 

—İnsanilikle ne alakası var? 

—Bir insanı ilk gördüğünde ve teşehhüt miktarı hasbihal ettiğinde, hakkında olumlu ya da olumsuz bir kanaat edinir insan. Hatta bununla ilgili "İnsanlar kıyafetleriyle karşılanır, fikirleriyle uğurlanır" da denir. Yine "En iyi dostluklar kavgayla başlar" da denir. Bu iki söz bile kişiler hakkında ilk intibaların olduğunu, bu intibaların daha sonra değişebileceğine işaret eder. Sizinle ilgili kanaat ve intibaya gelince, bunu kompozisyona da benzetebiliriz. Bildiğin gibi kompozisyonlar giriş, gelişme ve sonuç bölümünden oluşur. Hakkındaki kanaatim halihazırda giriş bölümünden ibarettir. Takdir edersin ki kompozisyon giriş bölümünden ibaret değildir. Gelişme ve sonuç bölümü, girişe uygun devam edebileceği gibi değişebilir de. Derim ki yaptıklarından dolayı X kişi hakkında şöyle şöyle düşünmüştüm. Şimdi aynı kanaatte değilim. Yanılmışım derim. Aynı şekilde sizin de beni yeterince tanıdığınızı sanmıyorum. Ama bir kanaat sahibisiniz. Yani sizin durumunuz da benden farklı değil. Bunu ayıplamıyorum. Çünkü doğal olan bu. İnsanlar ilk intibadan sonra daha fazla beraber oldukça birbirlerini daha iyi tanır. Halihazırda ikimiz de birbirimizi yeterince tanımıyoruz. Zamana ihtiyacımız var. Zira zaman her şeyin ilacıdır. Üstelik birbirimizi tanıyacak yolları daha yaşamadık. Ne yolculuk yaptık ne komşuluk yaptık ne de alışveriş. İnsan tanıma yolları diyebileceğimiz bu üç kaideyi belki yaşamayacağız ama işte çalışırken de pekala birbirimizi daha iyi tanıyabiliriz. Yeter ki ilk intibada saplanıp kalmayalım. Şunu unutmayalım ki hiçbir insan özünde kötü değildir, kötü olayım da demez. Ben şöyleyim demekle de kişi tanınmaz. Kişi ne olursa olsun, niyeti ne kadar iyi olursa olsun, o kişi çevrenin tanıdığı ve anladığı kadardır. Yanlış tanınıyorsa, bunda kişinin de payı vardır. Çünkü kişi ne dediğinden, ne yaptığından çok, karşı tarafın anladığı kadardır. Son söz iletişim çoğu kapalılıkları giderir. Yeter ki bu yolu açık tutalım. 

15 Ekim 2022 Cumartesi

Grizu Patlaması ve Biz *

Bartın'da meydana gelen maden faciası 41 cana mezar oldu. Ateş düştüğü yeri yaksa da acımız büyük. Bu faciada vefat edenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar, vefat edenlerin ailelerine başsağlığı diliyorum. 

Temennim, bu tür maden facialarının son bulması. Ama temenniden öteye geçmiyor bu dileğim. Çünkü geçmişte benzerlerini çok gördük, şimdi de gördük, böyle giderse yarınlarda da görme ihtimali yüksek.

Patlamanın olduğu andan itibaren eksik olmasınlar, devlet ricali Bartın'da idi. Ne zaman bir deprem, sel baskını, maden faciası olsa devlet ateşin düştüğü yerde oluyor. En azından acılarınızı paylaşıyoruz demektir bu. Ailelerin acılarını yok etmese de birtakım yardım ve destek açıklamaları da olay yerinde sıcağı sıcağına yapılıyor. 

Devletin olay yerine gidip birinci elden açıklama yapması, süreci yönetmesi, devletin tüm imkanlarını seferber etmesi, yaralı ailelere yardım ve destek açıklaması takdire şayan ama tüm bu yapılanlar yeterli mi? Bence yeterli değil. Yapılanları önemsemekle beraber bu tür patlamaların bir daha olmaması için devletin her türlü tedbiri alması gerekiyor. Olaylara ve yazılıp çizilenlere savunmacı anlayışla yaklaşanların, devlet elinden geleni yapıyor, daha ne yapsın diyebilir. Varsın desinler. Müsaadenizle devlet neler yapabilirdi sorusuna cevap aramaya çalışacağım. Niyetim suçlu aramak, suçu birilerinin üzerine atmak değildir. Bir daha böyle facialarla karşılaşmamaktır temennim. 

Bu tür maden faciaları neden bu ülkede oluyor? Başka ülkelerde grizu patlaması olduğunda onlarda ölen olmuyor da niçin bizim ülkemizde onlarca canı madene kurban ediyoruz? Patlamaya ve can kaybına "kader" demek, sorumluluğumuzu Allah'a yüklemek olmaz mı? Farz edelim ki bu tür facialar bir kaderdir. Allah'ın bu kaderi başka ülkelerde ölümle sonuçlanmıyor da neden bu ülkede cereyan ediyor? Derdi nedir Allah'ın bu ülkenin yerin 300-350 metre altında rızkını temin için didinen madencilerle? Bu sorularıma sadece haşa, sümme haşa derim. Bu tür maden kazalarını kadere yüklemeyi de Allah'a atılmış bir bühtan görürüm. Suçu kadere yıkmak suç bastırmaktır. Hele bu şeyi ve her şeyi kaderle ilişkilendirmek her olup bitende "dış güçler" parmağı aramaktan başka bir şey değildir. Zira maden kazasının kaderle zerre alakası yoktur. Olsa olsa sorumsuz davranışlarımızdır. Geliyorum diyen kazaya tedbir almamaktır. Kazayı kadere yüklediğimiz kadar bilerek veya bilmeyerek kazaya sebebiyet vermeyi sorgulamamız gerekiyor. İlk açıklama, "varsa sorumluları gereği yapılacak" demek iş değil. Zira burada sorumlu ya da sorumlular var. Araştırma, inceleme ve soruşturma inceden inceye yapılmalı. Ucu kime dokunuyorsa, yargılanıp en ağır cezayı almalı. İçimizden, ceza veriliyor diyeniniz çıkabilir. Kusura bakmayın ama ben bugüne kadar bu tür patlamalarda ceza alan ocak sahibine, düzgün denetim yapmayan bürokrata doğru dürüst ceza verildiğini görmedim. Veriliyorsa da caydırıcılığı yok ki bu facialar devam ediyor. Ölen öldüğüyle kalıyor, çocuğu öksüz, hanımı da dul kalıyor, o kadar. Gerçi olayı kadere bağlamak yargılamayı düşürür. Ne de olsa ortada bir takdiri ilahi var, öyle değil mi? 

Olayın sıcaklığıyla bunları yazmak istemezdim. İstediğim bu vesileyle biraz ciddiyet. Bu ülkede çalışan insanın değeri bu kadar ucuz olmamalı. Yetmedi mi grizu patlamalarına ve göçüklere verdiğimiz kurbanlar? 

*17/10/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde "Grizu Patlaması" başlığıyla Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

12 Ekim 2022 Çarşamba

Bana Nasihat Verir misin?

—Babacığım, bir dediğini iki etmem. Zira sever sayarım. 

—Teşekkür ederim evlat. Sadede gelirsen.

—Biliyorsun. Hedeflediğim okulları kazanıp mezun oldum. Devlete atanmak için de iyi puan aldım. Atanma bekliyorum. 

—Hayırlısıyla atanırsın evlat. Benden ne istiyorsun?

—Biliyorsun, sınavlardan iyi puan almak yeterli değil. Çünkü sınav tek başına hayatın kendisi değil. Göreve başlayınca her şeyi kırıp dökmek istemiyorum. Senin tecrübelerinden faydalanmak istiyorum. 

—Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır evlat. Kendi yolunu kendin bulursun. Buna da saygı duyarım. Yalnız şu söylediklerim de kulağına küpe olsun. 

—Lütfen! Zira ihtiyacım olacak.

—Evlat, insanlar kıyafetleriyle karşılanır, fikirleriyle uğurlanır sözünden hareketle, görevde ilk vereceğin imaj çok önemlidir. Biliyorum, mükemmeliyetçi bir kişiliğin var. Herhangi bir aksamaya meydan vermeden her şeyin zamanında düzgün olsun şeklinde bir duruşun var. Zekana zaten diyecek yok. Allah vergisi.  Çalışkanlığına ben şahidim. Zira iki günü eşit tutmazsın. Mükemmeliyetçiliğine yeniden gelirsek, bu hem avantaj hem de dezavantaj. 

—Nasıl?

—Bir işi en güzel şekilde yapmak aynı zamanda dinimizin bir emri. Bu konuda en büyük örnek peygamberimizdir. Malumundur, peygamberimizin oğlu İbrahim küçük yaşta vefat ettiğinde, mezarını kazanlar mezarı yamuk kazmışlar. Yamukluk, evlat acısıyla gözyaşlarına hakim olamayan peygamberimizin dikkatini çeker. Niçin yamuk kazdınız der. Ya Rasulallah, mezar değil mi, zaten az sonra kapatılacak der mezar kazıcıları. Peygamberimiz, evet öyle. Ama Allah güzeldir, güzeli sever buyurur. Hasılı evlat, işlerin düzgün, hemen ve güzel olmasını istemen güzel. Bunu sadece sen değil, herkes ister ama bu işler istemekle bitmiyor. Pratikte mükemmelliğin yeri yok demeyeyim ama insanın olduğu yerde mükemmellik çok zordur. Çünkü mükemmel olsun diyenlerin bile önlerine zaman zaman başka saiklerle engeller çıkar. Bu da aksamalara sebebiyet verir. Aksamalar da senin mükemmeliyetçi yapına ters olduğuna göre karşındakileri kırıp geçirmenden korkuyorum. Bu da üslup demektir. Niyetin ne kadar iyi olursa olsun, usul olmadan vusul olmaz. Ha şunu da söyleyeyim. Atandığın yerde memur olarak kalsan, problem değil. Verilen işi düzgün yaparsın. Olur biter. Çünkü sadece kendinden sorumlusun. Yalnız bu zeka sende varken sen memur olarak kalmazsın. Mutlaka amir olursun. Sorun da amir olduktan sona başlar. Çünkü amir olduktan sonra sorumluluğun artacak; emredeceksin, rica edeceksin. Emrin altındakilerden her şeyi birden ve düzgün yapmasını isteyeceksin. Onlar yapmayız demez ama bazen onları da aşan, işleri başkasından bitenler olur. Bu durumda sana düşen ve yakışan sabırlı olmak iken sen durmayacaksın. Belki de sesini yükselteceksin. Bu da personelini kırar. Personelin hata yapmamak için ne kadar uğraşırsa uğraşsın, yine hata yapacaktır. Onları hataya sevk eden de senin tavrın. Bunu bil. Neden dersen? İnsanoğlu bulunduğu yeri evi gibi hissetmesi lazım. Hata yaparsam, amirim uyarır, ben de hatamı düzeltirim, bir dahakine işimi düzgün yapayım ister. Bunu göremediği zaman çalışırken rahat edemeyecek, rahat edemeyince de hata üstüne hata yapacak. İşlerin düzgün yapılmasını istemen güzel ama adı üzerinde idarecisin. İdare yoluna gitmelisin. İdare derken her şeye eyvallah demeni beklemiyorum. Zira bunu tasvip etmem. Her insan ikinci, üçüncü hatta dördüncü kez hak verilmesini umar. İdare ediyorsa bazılarını görmezden geleceksin. Gördüğün zaman da tatlı dil ile uyaracaksın. Şurası şöyle olmuş, böyle yapın diyeceksin. Her hatada kıyameti koparırsan, bulunduğun yerde barış ortamı bozulur. Bu da kurumlarda istenen bir durum değildir. Hata arama, hataları düzeltici ol, hoşgörü en büyük silahın olsun. Makamın ne kadar yüksek olursa olsun, tevazuu elden bırakma. Çünkü ölümün dışında her şeyin telafisi vardır. Bir de kırıp döktüğün kalbin telafisi zordur. Ne kadar telafi edersen et, mutlaka izi kalır. O yüzden sen sen ol, liderlik özelliğinin yanında idare etmeyi de kendine düstur edin. Böyle yaparsam, şımarırlar diye düşünme. Çünkü babacan tavrın özden saygıyı hak eder. Herhalde şeklen saygıyı tercih etmezsin. Ha alçakgönüllü olmandan dolayı şımaran olursa, bu tiplere de haddini bildirmeyi ihmal etme. Ama had bildireceğim derken söylediklerinden dolayı savunulamayacak ve telafisi mümkün olmayacak sözler söyleme. Bir diğer husus, Her şeye karışarak ağırlığını düşürme. Sözlerimi uzattım biliyorum. Kısaca gittiğin ve bulunduğun her yerde varlığını hissettir. İnsanlar özellikle emrin altında çalışanlar varlığınla kendilerini güvende hissetsinler. Ayrılırken de kubbede hoş bir seda bırakmaya bak. Kısaca kimse senden yaka silkmesin. Gitti de kurtulduk demesin. Bıraktığın hoş seda ile sonrasında da hayırla anılasın.

—Sağ olasın baba. Çok teşekkür ediyorum.

Durum *

WhatsApp, Telegram, Bip uygulamaları, son yıllarda yazılı ve görsel paylaşım ve yazışmaların vazgeçilmezi. Öyle zannediyorum, en yaygın kullanılanı Whatsapp'tır. Ben de bu en yaygın olanı kullananlardan oldum hep. Birilerinin kızarak ve hamaset göstererek bir ara WhatsApp'ı kullanmayı bırakıp Bip uygulamasına geçtiği kısa zaman diliminde dahi WhatsApp kullanmayı bırakmadım. Bir ara zorunlu olarak ilaveten Bip kullandım. Ne yalan söyleyeyim, Bip'e bir türlü içim ısınmadı. Basit bir oyuncak gibi geldi bana. Zaten çok da kullanışlı değildi. Başkasını bilmem ama işkenceydi benim için. Hoş, kızıp bundan sonra WhatsApp kullanmayacağım, Bip kullanacağım diyenlerin kahir ekseriyeti tekrar Whatsapp'a geri döndü. Vatandaş neyse de resmi kurumları Bip'e yönlendiren devlet de Bip'ten vazgeçti. Hasılı pireye kızıp yorgan yakmamız da yanımıza kar kaldı. Ki bu yaptığımız bu ülkede vakayı adiyedendir.

Yakın zamanda tecrübe ettiğimiz bu zigzag geride kaldı. Ben geleyim sadede. 

Nicedir mesajlaşmadan ziyade WhatsApp'ın Bip'te olmayan Durum fonksiyonunu kullanırım. Durum'u kullanan çok. Herkes ne yapıp ne ettiğini, nerede olduğunu, fotoğrafını, beğendiğini, mesajını, mutluluğunu ve üzüntüsünü Durum'dan paylaşarak telefonunda kayıtlı olanlara görün benim durumumu diyor. duyuruyor.  Herkes Durum'dan paylaşım yapar da ben durur muyum. Neyim eksik sonra. Ben de gazetede çıkan yazılarımı paylaşıyorum. Niye paylaştığımı tam bilmesem de izninizle bir beyin jimnastiği yapayım: 

-Bu alemde ben de varım. (Niye olmasın. Zira kambersiz düğün mü olur.) 

-Yaşıma bakıp aldanmayın. Bu teknolojiden ben de anlıyorum. 

-Bakın ne yazmışım? Gazeteden açıp okumazsanız, ben de hizmeti ayağınıza getiririm. (Zira benden kurtulamazsınız. Siz yeter ki teknoloji bağımlısı olmaya devam edin.) 

-Yazımı görenlere moral ve motive olsun diye. (Yazımı gören, üstüme iyilik sağlık! Bu bile yazıyorsa ben hayli hayli yazarım deyip bir köşe bulup yazmaya başlayacak. Ülkede yazan enflasyonu oluşacak. Bu enflasyondan kurtulma umudunu epistemolojik ve heteredoks yaklaşıma bağlayacak.)

-Yazıyı görür görmez okumadan sonraki Durum'a geçenler kurtulacak. Ne yazmış yine deyip okumaya kalkanlar olursa, belki de moralini bozacak ve Allah bunu bildiği gibi yapsın diyecek. Varsın desin. Yeter ki Allah yapsın. 

-Uzun yazılarımı sonuna kadar okuma gafletinde bulunan olursa, gitti kaç dakikam. Allah beni affetsin diyecek. 

-Pek az sayıda okuyucum çıkar da yazımı okur, hoşuna gidiyorsa eyvallah der, gitmiyorsa deli saçması desin. Kendine bir pay çıkarırsa çıkarsın, değilse Durum’da ve gazetede yer kaplasın diye.

-Durum paylaşımlarımı kendine vazife bilip mal bulmuş mağribi gibi başkasına ulaştıran, jurnallik yapan muhbirlerime kolaylık olsun diye. Allah vere de telefonumda kayıtlı ve dost bildiğim kişi ya da kişiler, bu yaptıkları onurlu eylemlerinden dolayı para alsalar, en azından cepleri para görür, kedi olalı bir fare tuttum derler. Yürü, oğlum. Kim tutar seni/sizi. Yok, bu işi benim gibi meccanen yapıyorsa, onun adına acımak düşer bana. 

Gördüğünüz gibi paylaşım amacım baya da varmış. Ezcümle şunu söyleyeyim. Faydalandığım bu Durum uygulaması, bana biri beni gözetliyor (BBG) hissi verse de ben yazdıkça, WhatsApp'ın Durum uygulaması devam ettikçe ben bu Durum aracılığıyla paylaşım yapmaya devam edeceğim.  

*24/10/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

10 Ekim 2022 Pazartesi

Oyları İpotek Altında Olan Seçmenler *

İstisnalar kaideyi bozmamakla beraber bu ülkede seçmen kesimlerinin oyları siyasiler nezdinde çantada keklik görülür. Yani bazı kesimler siyasi partilerin oy deposudur ve kaleleri mesabesindedir. Oyları İpotek altında olan fakat farklı siyasi yönelim gösteren seçmenler ise mecburlar bana vermeye diyen siyasi partiler tarafından pek makbul görülmezler. Nankör ve hain olarak görülürler. Satılmış derler en azından. Bu tür seçmenlerin işi zordur. Çünkü bu kişiler yani kabuğunu kıran ya da kırmaya çalışan seçmenler en hafifiyle mahalle baskısına maruz kalırlar.

Ne demek istediğimi örneklerle açıklamaya çalışayım:

Dindar ve mütedeyyin biri iseniz,

Başörtülü iseniz,

İHL ve ilahiyat mezunu olup Diyanet'te İmam hatip, müezzin kayyum, vaiz, müftü vb görevler yürütüyorsanız,

Din kültürü ve ahlak bilgisi ve İHL meslek dersleri öğretmeni iseniz...

Oylarınızı Milli Görüş geleneğinden gelen veya bu gelenekten geldiğini iddia eden partilere yani SP, YRP ve özellikle AK Parti'ye vermek zorundasınız. Oyunuzu bunlara vermek istemezseniz bile bu partilerden görünmek mecburiyetindesiniz. Oyunuzun rengini belli eder, bu çizginin dışındaki başka partilere yönelir, bu partilerden en büyüğünü icraatlarından dolayı eleştirmeye kalkarsanız; hain ve nankör damgası yemekten kurtulamazsınız. Kazanımları heba edeceksiniz denerek mahalle baskısına maruz kalırsınız. Hele bir de resmi bir göreviniz var veya bir koltukta oturuyorsanız, adam sana makam vermiş, seni bu görevde iyi durduruyor, yaptığın düpedüz nankörlük, sol gelsin de gör gününü denir. Arkandan da bu adamı bu koltuktan indirmek lazım derler. Biraz ileri gidersen, görevden alınman için bazı kapılara bile giderler.

Laik, seküler biri iseniz,

Kemalist ya da Atatürkçü iseniz,

Çağdaş, modern ve Batılı anlamda bir kafa yapısına sahipseniz,

Modern giyimli bir hanımefendi iseniz,

Alevi iseniz,

Solcu, devrimci, komünist veya sosyalist iseniz...

Oylarınızı CHP'ye veya bu partinin düşüncesine uygun partilere vermek zorundasınız. Şayet vermezseniz sağ partilerin ekmeğine yağ sürmüş olursunuz.

Milliyetçi iseniz, bu kimselerin hangi partiye oy verdiğini değerlendirmeden önce milliyetçilik üzerine birkaç kelam etmek isterim. Milliyetçiliği, İç Anadolu milliyetçiliği (dindarlığa yakın) ve sahil milliyetçiliği (ulusalcı) diye ikiye ayırmak lazım. İç Anadolu milliyetçiliği Milli Görüş ve sağ yelpazede siyaset yapan siyasi partilere yakındır ve ve zaman zaman geçişkendir. Ulusalcılar ise CHP'ye yakındır ve zaman zaman geçişkendir. İç Anadolu milliyetçileri MHP'ye oy vermek zorundadır. Ulusalcı milliyetçiler ise MHP'den kopup parti kuran İyi Parti'ye oy vermek zorundadır. 

Kürt iseniz, HDP'ye oy vermek mecburiyetindesiniz. 

Bazı seçmen kesimlerinin oylarının bu şekil ipotek altına alınmasının yanında partilerin üstlendiği bazı misyonlar da var. Birkaç örnek de bu konuda vermek isterim. Bu ülkede başörtüsü, dindarlık, din, iman, ahlak vb. değerler savunulacaksa, bunu ancak AK Parti yapar. Başkasının ağzına bunlar yakışmaz. Çünkü onlar özellikle CHP bu konularda samimi değil. Aynı şekilde Atatürkçülük ve laiklik savunulacaksa bunu sadece CHP yapar. AK Partinin bu değerleri savunması çok iğreti kaçar.

Hasılı büyük seçmen çoğunluğu siyasi partilerin tekelindedir. Türk siyasetinde bu kesimler arasında oy geçişkenliği, sonuca etki edecek şekilde fazla değil. Siyasetimizi esas etkileyen, iktidarları değiştiren kesim, parti ayrımı yapmaksızın her bir yelpazedeki partilere oy verebilen kararsız seçmen kesimidir. Bunların oranı da yüzde yirmi civarındadır.

Siyasi tercihiniz ne olursa olsun, siz siz olun, oyunuzu hiçbir partiye ipotek ettirmeyin. Siz partilerin arkasından değil, siyasi partiler sizin arkanızdan koşsun. 

*12/10/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

3 Ekim 2022 Pazartesi

Hangi Müslümanlık? (2) *

Tasavvuf, tarikat ve Cemaat Müslümanlığı: Varsa yoksa cemaat ve tarikatları. Allah ve peygamberden çok dini liderleri telaffuz edilir. Onların emrinden çıkılmaz. Şuraya oy verin denir, sorgulanmaz. Şeyhleri ne derse vardır bir hikmeti. Kurtuluşta olacak fırka bağlı oldukları cemaat ve tarikattır. Sohbet gününde sohbete giderler, verilen zikri çekerler. Bir araya geldikleri zaman şeyhlerinin kerametini anlata anlata bitiremezler. Cemaatinin çıkardığı dergiye abone olurlar, gazetesi varsa alırlar. Şeyhin tüm kitapları kitaplıklarını süsler. Cemaatlerine bağlı esnaftan alışveriş yaparlar. Zekat ve sadakalarını ehil kimselere dağıtsın diye cemaatlerin kurduğu dernek ve vakıflara verirler. Tarikatlarına bağlı olmayanlara acıyarak bakarlar.

Dine Mesafeli Müslümanlık: Pek camide ve cemaatte görünmezler. Dinden diyanetten pek söz etmezler ve ibadetlere soğuklar ama dine saygılı olduklarını ifade etmekten geri kalmazlar.

Batı Özlemi Duyan ve Batı Karşıtı Olan Müslümanlık: Batılılar Hristiyan olmasına rağmen bizden daha ahlaklı daha medeni daha çalışkanlar. Bizden ilerideler. Böyle diyenlere karşı Batının savunulacak bir tarafı yok. Onların medeniyetinin altında kan, gözyaşı ve sömürü var. Biz de sömürseydik gelişirdik. Batıya özlem duymak aşağılık kompleksinin bir sonucudur derler. 

Her Sözü Geçmişe Atıf Olan ve Özlem Duyan Müslümanlık: Gerçek Müslümanlık bizde. Asrı Saadet örneğinin dünyada bir benzeri yok. Adalet tam hakim olmuştu. Bizim dinimiz sömürge dini değildir. Ecdadımız gittiği her yere medeniyet götürmüş, kimseyi sömürmemiştir. Batı her türlü bilgiyi bizden almıştır. 

Her Türlü Geri Kalmışlığa ve Olumsuzluğa Gerekçe Bulan Müslümanlık: Biz Batılılardan dolayı geride kaldık. Dış güçlerin ülkemize besledikleri emeller hala sona ermedi. Bugün ekonomik saldırı altında isek bu bile dış güçlerin eseri. Bizim hiç suçumuz yok. 

Fıkıh Müslümanlığı: İslam'ı fıkıhtan ibaret gören tiplerdir bunlar. İslam'a dair her şeyi geçmişte alimler ortaya koymuş. Bunların değişmesi söz konusu değildir deyip geçmiş fetvaları dikte etmeye çalışırlar. 

Niyet Okuyuculuğuna ve İthama Dayalı Müslümanlık: Farklı görüşte olanlara sapık, mülhit, İrancı, FETÖ'cü, Hizbullahçı, Selefi, oryantalist vs. derler. 

Korku Salan Müslümanlık: Şunu yaparsan kafir olursun, şu kelimeyi söylersen dinden çıkarsın, şu fetvayı görmezden gelirsen cayır cayır yanarsın türünden söylemlerle dinin sevdirilmesinden ziyade korku salan insanlar var. Din görevlilerinin çoğunda bu üslup hakim. 

Menkıbe ve Gizeme Dayalı Müslümanlık: Dine dair anlatılanlar gizem, hurafe ve menkıbeden ibarettir. Bu tür vaaz veren ve konuşanlardan hoşlanırlar. Dinin ve peygamberin gizemi yoksa o din ve peygamber ne işe yarar onlar için. Din dediğin uçurmalı ve kaçırmalı. Peygamber dediğin uçmalı, kaçmalı. 

Ucuz Mücahit Müslümanlığı: Güçlerini güçlüden alırlar. Kimsenin bir şey yapamayacağını anladıkları zaman çok anlayışsız, kaba ve saba olurlar. Kimseyi konuşturmazlar. Konuşan olursa da vay efendim, nasıl konuşurlar diye hedef gösterirler. Sosyal medyayı çok güzel kullanırlar. Küfrü ve hakareti ağızlarından düşürmezler. Herkese ayar verirler. Güçten, takatten ve iktidardan düştükleri zaman süt dökmüş kediye dönerler. Alttan alırlar. Nazik, kibar ve uzlaşmacı olurlar. Güce yaslanmada bir beis görmezler. Bu tipler sevdiklerine asla söz söylemezler. 

Cuma, Bayram, Belirli Gün ve Hafta Müslümanlığı: Cep telefonlarının davetsiz misafirleridir bunlar. Özellikle haftalık cuma mesajları daha perşembeden damlar. Bıkmadan, usanmadan gönderirler. Gönderme desen dahi göndermeye devam ederler. Bunlar boş ve meşgalesi olmayan tiplerdir. Ortak grupların mesaj gönderme yönünden baş gediklisidirler. 

Kandırılmış Müslümanlık: Yeter ki birileri Allah, din ve peygamberi ağzından düşürmesin. Ardından koşarlar adeta. Sonra da kandırıldık demeyi marifet bilirler. Sağ siyaset halkın bu ulvi değerlerini bol bol kullanarak oya tahvil etmeye çalışır. Kim bunları ağzından düşürmezse rakiplerine oranla siyasete 1-0 galip başlar. 

Ahlak Müslümanlığı: Emredilen her türlü ibadetin nihai hedefi kişinin ahlaklı olmasını sağlamaktır. Herkesin özlemini duyduğu ve olması gereken denilen ahlak ise çok da önemsenmez. O yüzden ahlaki değerleri yaşantısıyla gösteren ve etrafına güven veren Müslüman sayısı pek azdır. Aslında Müslümanlığa ve Müslümanlara değer katacak ve insanlığa örnek olacak olan Müslümanlık, ahlakı ile mümeyyiz olmuş Müslümanlıktır. 

*08/10/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Hangi Müslümanlık? (1) *

İslam ve Müslümanlık tek ve en son hak din olmasına, inananlarına Kur'an'ın ifadesiyle Müslüman denmesine, hepsinin beslendiği kaynaklar Kur'an ve sünnet olmasına rağmen yöreye, bölgeye, yetişme iklimine göre çeşit çeşit Müslüman tipi var. Başka ülke Müslümanlarını bilmem ama gözlemlerime dayanarak Türkiye'deki Müslüman tiplerini ele almaya çalışacağım. Yapacağım tipleme nesnel değil, özneldir.

Namaz Müslümanlığı: Müslümanlıktan anladıkları namazdır. Sabahtan akşama namaz kılmasalar da namaz tüm günlerini kapsar. Bir vakit namazını kılarlar, diğer vakit namazına hazırlanırlar. "Vakit yaklaşıyor, namaza hazırlanmak lazım, namazını kıldın mı? Haydi namazımızı kılalım. Bir namazımız var, namazı da kılamayıp da ne yapacağız..." derler. Namaz kılınır, az iş güç, biraz dinlenmenin ardından tekrar yeni bir namaza hazırlanırlar. Bir abdestle kolay kolay iki vakit kılmazlar. Namaz kılmadan da rahat etmezler. Arda kalan zamanda namaz kılmayanları eleştirirler. Yanlış anlaşılmasın, yapılan bu ibadeti küçümsemiyorum. Namaz dinin direği ve önemli bir ibadet. Bu tipler için tek söyleyeceğim, Allah namaz ibadetini kaldırsa, bunlar ibadet namına ne yapacaklar? Öyle zannediyorum, sudan çıkmış balığa dönerler.

Slogan, Hamaset Müslümanlığı ve Siyasal İslamcılık: Sabahtan akşama dinin muhabbetini yaparlar. Ayet ve hadis paylaşırlar. Ağızlarından din, iman düşmez. Müslümanlığı kendilerinden başkasına pek layık görmezler. Zira en iyi Müslümanlık bunlarda. Bugünkü sorunların hepsi İslam'ı yaşamadığımızdan ve İslam'ın hakim olmamasından. Adalet ancak İslam kanunları uygulanırsa sağlanır. Ağızlarından Allah ve peygamber düşmemesine rağmen bu savundukları değerleri çok da iyi yaşadıkları söylenemez. Zira çoğunda söylem var, icraat yok. 

Ritüel Müslümanlığı: Namaz Müslümanlığını da bu başlık içinde değerlendirebiliriz. Dinden anladıkları İslam'ın beş şartı denilen ibadetleri yerine getirmekten ibarettir. Namaz ve oruç tutarlar. Kelimeyi şahadeti söylemeye gerek yok. Zaten bilirler ve söylerler. İmkanları iyiyse zekatlarını verirler. Kotaya takılmazlarsa hacca giderler.

Cuma ve Bayram Müslümanlığı: Cumadan cumaya ve bayramdan bayrama camide görünürler. Diğerlerini kılamıyorum, Allah affetsin derler.

Oruç Müslümanlığı: Bu tiplerin namazla arası yok ama oruçlarını tutarlar.

Ramazan Müslümanlığı: Ramazandan ramazana oruç tutup beş vakit namazlarını ve teravihleri kılarlar. Geri kalan 11 ayda cuma ve bayram dışında namaz kılmazlar. İstirahate çekilirler.

CHP Korkusuna Dayalı Müslümanlık: CHP'nin iktidara gelmesinden pek korkarlar. Çünkü bu zihniyet başa gelirse, ortada ne din kalır ne iman. Kızlarımızın başını açarlar, İmam hatip okullarını ve Kur'an kurslarını kapatırlar. Çalışanları cumaya bile göndermezler. Hasılı, CHP ile yatar, CHP ile kalkarlar. İnsanları CHP zihniyetiyle korkuturlar. Zira ülkedeki her kötülüğün müsebbibi olarak bu partiyi görürler. Dinden beslenen partiler de bu tür Müslümanların oyunu almak için durmadan bu sihirli formülü kullanır.

Başörtüsü, Kur'an Kursu ve İHL Müslümanlığı: Varlık sebepleri bu üçüdür. Bu üçü serbest mi yeter onlar için. Bunları en büyük kazanım olarak görürler. Tüm mücadeleleri bu kazanımların kaybolmaması. Bugün başörtüsü serbest olsa da kurs ve İHL'ler açık olsa da en büyük korkuları bir gün birilerinin eline fırsat geçerse başörtüsünün kamuda yasaklanması ve İHL'lere kat sayı engellinin konması korkusunu yaşarlar. Özellikle başörtüsünü ve İHL'leri hiç ağızlarından düşürmezler. Sanırsın ki Müslümanlık bunlardan ibaret. Din sadece buralardan öğrenilir. Çocuk ancak bu okullarda okutulur. Zira dinimiz buralardan öğrenilebilir. Çocuğunu bu okullara göndermeyen veliler sorgulanır. Kamuda yönetici görevlendirme ve atamalarında mutlaka bu okul mezunlarına öncülük verilmelidir. Zaman zaman İHL'lere bir saldırı olduğunda bu okul mezunlarının gururu nükseder. “Bu okul mezunu olmaktan gurur duyuyorum” paylaşımları gırla gider. Bir yerde boş arsa mı var. Buraya ya cami ya İHL ya da Kur'an Kursu yapılmalı. Cemaati ve öğrencisi olmasa da her köşede bunlar olmalı. Zira israftan anladıkları sadece ekmek israfıdır. Başka bir okul türü hiç düşünülmemeli. Yapılacaksa da bunları devlet yapmalı. 

Kur'an Müslümanlığı: Bunlara göre Kur'an'dan başkası yalan. Hadisleri referans olarak almazlar. Ayeti ayetle izah ederler. Hadisleri ön plana çıkaranları hurafeci görürler. 

Hadis Müslümanlığı: Hadisin Buhârî ve Müslim'de veya Kütübü Sitte'de ya da Kütübü Tis'a da geçmesi önemli değil. Sahih veya zayıf olması da önemli değil. Hadis hadistir. Her konuda paylaşacakları hadisleri var. Şu konuda şöyle bir ayet var desen, ayetin zıddına bir hadis rivayet ederek ama peygamberimiz böyle demiştir derler. Ayet mi, hadis mi desen bu tercihi kabul etmezler ama gönülleri hadiste. (Devam edecek.)

*07/10/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.