Tüm başarısı ilkokulu birincilikle bitirmek olan zatı muhterem nihayet birileri tarafından görülür. Kendisine arayıp da bulamadığı bir görev tevdi edilir ve protokolde vali ve belediye başkanından sonra Cumhuriyet başsavcısı, adli yargı komisyon başkanıyla birlikte üçüncü sırada yer bulur. İstediği bir gözdü. Ona verildi iki göz. Daha ne istesin.
Görevine başladığı andan itibaren hiç gündemden düşmedi. Maceradan maceraya koştu. Kırıp dökse de kimse onun bileğini bükemedi. Öyle ya ilkokulu birincilikle bitirene kim ne yapabilirdi. Kıskananlar çatlasın. Üstelik arkası da sağlamdı.
Bu başarısına rağmen kendisini tanımamakta direnenlere kendini göstermesini de bildi. Bunun için de soru cevap yöntemini kullanarak öğretmeye devam etti ve tevazuundan hiçbir şey kaybetmedi. Onlara: Bu civarın son yıllarda yetiştirdiği en büyük alim kim diye sordu. İşinde gözü olmayanlar burunlarını ucundaki alimi nereden bilecekler? Kem küm cevapları karşısında hiç bozuntuya vermeden, bilemediniz diyerek ağzını doldura doldura bir isim söyler ki herkes ne diyeceğini şaşırır. Çünkü beyefendi kendi ismini söyler, ... diyeceksiniz diyerek ismini iki defa söyler. Bir alimle çalıştıklarından dolayı öyle zannediyorum, personel mutluluktan uçmuştur. Ayrıca moral depolamışlardır. Bu alim olduysa, biz hayli hayli oluruz demişlerdir ve ilme yönelmişlerdir.
Gel zaman git zaman nasıl ki günler, aylar, yıllar birbirini kovalarsa, bu da maceralarına devam eder. Her bir macerasına rağmen kendisini hala koltukta oturur görünce, var bende bir şeyler zehabına kapılır ve kendisini hala tanımayan zevat ve devlet erkanı var mı diye düşünür. İmdadına şehre yeni atanan mülki amir gelir. Evet, ona kendini göstermeliydi.
Şehirde darülaceze ziyaret edilecektir. Mülki amirle beraber oraya katılır. Oranın sakinleri kendi el emeği göz nuru halılarından bir tanesini mülki amire hediye ederler. Hediye edilen halı sıradan bir halı değil. Daha önce bu halıya muhteremin eşi göz dikmiş meğer. Bu halının mülki amire hediye edilmesini görünce hanımefendi, "Ben size bu halıyı kaldırın dememiş miydim" diyerek mülki amirin yanında bir tartışma başlatır. Ama mülki amir halı benimdir artık diyerek halıya sahip çıkar.
Hanımefendi bu işi burada bırakmaz. Evde ne olduysa artık. Öyle zannediyorum evde kıyameti koparır. Muhterem eli mahkum, halının peşine düşer. Mülki amire danışmanını ve yardımcısını gönderir. Ellerine de üç halı verilir.
Muhteşem ikili, emir demiri keser misali, koltuk altlarında üç halı ile birlikte mülki amirin huzuruna çıkarlar ve "Efendim, size verilen halı x kişiye hediye edilecekti. Yanlışlıkla size verildi. Bunun yerine size üç halı getirdik. Bunlardan birini seçip o halıyı bize verseniz" derler. Mülki amir halıyı vermediği gibi üç halıdan hiçbirini de seçmez. Bunun üzerine ikisini verelim derler. Hayır cevabı alırlar. Bu sefer üçünü birden verelim derler ama mülki amir Nuh der, peygamber demez.
Bir işi halledemedikleri için muhterem yardımcısına bir şey yapamasa da daha önce mükarrabünden kıldığı ve birden fazla makamla donattığı danışmanını kızağa çeker. Çünkü bir halıyı alamadı. Normal mi bu? Bence çok normal. Muhteremin eşi üzüleceğine kendisinin göreve getirdiği kişi üzülsün. Görevlerinden kızağa almada da sakınca ve sıkıntı yok. Zira zaten o getirmişti. Veren de o, alan da. Verirken iyiydi de alırken mi kötü olacak. Sorgusu bile abes. O da verilen görevi yerine getireydi. Sonra kendisi o göreve liyakatinden dolayı mı getirilmişti?
Sonra mı? Mülki amir halıyı vermediği gibi olayı yukarıya taşır. Yukarı bu meseleyi tereyağından kıl çeker gibi çözer. İlkokul okul birincisi ve civarın en büyük alimi demez, üstünü çizer ve istifa edin denir. Çünkü muhteremin itibarı söz konusu burada. O da baktı ki pabuç pahalı. İstifa eder. Pardon af talebinde bulunur. Gördüğünüz gibi eski dil alışkanlığımı hala terk edemedim. Hasılı şehrin bu krizi böylece çözülmüş olur. Verirdin vermezdin şeklinde bir arbede yaşandı mı, inanın bilmiyorum. Bunu ancak Suudi Konsolosluğuna sormak lazım.
Uğruna koltuğundan eden meşhur halıyı görmedim ama yine de ne halıymış demekten kendimi alamadım. Ömrüm olur, mülki amir halıyı duvarına asar, beni de makamına kabul ederse, muhteremi makamından edecek şekilde krize sebebiyet veren bu halıyı görmek isterim. Burada muhteremi de tebrik etmek lazım. Hediye ettiği halıyı geri alamadı ama eşi için verdiği mücadele takdire şayan. Kim ne derse desin, akıllı adammış, vesselam. Eşiyle arası bozulacağına makamı terk edebildi. Öyle ya aile huzuru bozulduktan sonra makam ne işe yarardı. Umarım, eşi kocasının kendisi için giriştiği mücadelesini takdir etmiştir. Bir halıyı geri alamadın. Beceriksiz. Makamın da elinden gitti demez.
Sonuç olarak, siz siz olun. Bir makama bir hediye götürmeden önce hanım, ben bu hediyeyi götürmek istiyorum. Ne dersin diye sorun. Değilse burada olduğu gibi başınıza iş açmış olursunuz. Demedi demeyin. Yoksa sizi ben bile kurtaramam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder