Ana içeriğe atla

Ülke Yönetimi

Siyaset, ülkenin içte ve dışta usulüne ve kurallara uygun ortak akılla yönetilmesi sanatıdır. Milletin teveccühüyle sandıktan çıkıp ülke yönetimini emaneten üzerlerine alanlar, içte ve dışta beklenmeyen ve umulmadık bir kriz ortaya çıktığı zaman;

Yeni bir krize yol açmayacak şekilde çözülmesi için çaba göstermekle yükümlüdür. 

Çözüm bekleyen sorunları görmezlikten gelme ve öteleme gibi lüksleri yoktur. 

Kronikleşmiş sorunları çözmek için tarafların görüşlerini almak suretiyle çözüme kavuşturmalıdır. En azından çözüm odalı irade ortaya konmalıdır.

Sorunları soğukkanlılıkla masaya yaptırmalı, çözüm için kapıyı ardına kadar açık bırakmalıdır. Yangına körükle gidilmemelidir.  

Gerilimden beslenmemeli. Gerilimi iç siyasette malzeme olarak kullanmamalı. 

Diplomasiyi kesmemeli, hamaset ve slogana yer vermemeli, diplomatik bir dil kullanmalı. En son söylenecek söz ilk başta söylenmemeli. Ülke meselelerini kişiselleştirmemeli. Mesela, bu can bu tende durduğu/ben burada durduğum müddetçe ve kitabımda geri adım yoktur denmemeli. 

Diyelim ki boşta bulunduk. En son söyleyeceğimiz sözü ilk başta söyledik. Bu hatadan nasıl döneriz hesabı yapılmalı. Bunun için ülke onurunu zedelemeden bir çıkış kapısı bulma yollarına başvurulmalı. Kırıldığı yerden kopsun denmemeli. Ülke menfaati gözetilmeli. Ülkem bundan ne fayda sağlar ne zarar görür denmeli. Ülke zarar görecekse bir orta yol bularak gerekirse geri adım atılmalı.

Sorunu aylara, yıllara yaymamalı. Meseleyi Filistin ve İsrail haline getirmemeli. Pireyi deve, deveyi pire yapmamalı. Çünkü sorunun ötelenmesi demek ülke menfaatinin zararına olabilir. Sorun ne kadar çabuk çözüme kavuşursa diye hareket etmeli. Gerekirse üçüncü bir ülkeyi devreye sokmalı. Çünkü sorunun ötelenmesi ve çözümsüzlük ülkeye telafisi güç zararlar verebilir. Nasıl ki gecikmiş adalet adalet değilse, gecikmiş çözüm de çözüm olmayabilir. Hele "Ba'dü harab-il Basra" (Basra harap olduktan sonra) türünden çözümün bu ülkeye zerre faydası olmaz.

Her sorunu enine boyuna düşünüp kritik yapmalı. Bunu tecrübe olarak hanemize yazmalı. Bir daha aynı hatayı yapmamayı kulağımıza küpe yapmalı.

Dış ülkeyi ilgilendiren hususlarda mümkün oldukça yazı dışına çıkmamalı. Çıkmamız gerektiği zamanlarda da soğukkanlılığı elden bırakmamalı. Üsluba dikkat etmeli. Yaptığımız açıklama yeni krizlere sebebiyet vermemeli. Tansiyonu düşürmeye yönelik olmalı.

Siyasetçi ve devlet adamı her konuda inisiyatif almalı. Ama her konuda açıklama yapmayı alışkanlık haline getirmemeli. Çok konuşmalı, her konuda görüşünü söylememeli. Çoğu açıklamaları yardımcılarına, sözcülerine, alt birimlere ve ilgililere havale etmeli. 

Siyasetçinin ve devlet adamının işlerin nasıl yürüdüğüne dair takip ve denetim görevi de vardır. Bunu asla ihmal etmemeli. Yetkili organlarca işlerin takibini yaptırmalı. Aksayan yerler varsa müdahale etmeli.

Siyasetçi ve devlet adamı çok çalışan, durmadan koşturan değildir. Her konuda konuşursa, her açıklamayı kendisi yaparsa, her eleştiriye kendisi cevap verirse vücut bunu kaldırmadığı gibi zihin de kaldırmaz. Bu yüzden birçok şeyleri ekibine havale etmeli. Dinlenme ve tatile zaman ayırmalı. Çünkü her tatil ve dinlenme insanı daha az hata yaptırır. Olaylara daha soğukkanlı yaklaşmasına ve daha sağlıklı karar vermesine sebebiyet verir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde