29 Şubat 2020 Cumartesi
Siyasal İslam Çöktü mü? ***
28 Şubat 2020 Cuma
Sözün Bittiği Yerdeyiz *
*29/02/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Dış Politikamızı Gözden Geçirme Zamanı ***
Küçüklüğünüzde, Sadık Şendil tarafından yazılmış, tiyatrolarda sahnelenmiş, sinemaya da uyarlanmış “Yedi Kocalı Hürmüz” filmini izlemişsinizdir. Filmde, Hürmüz değişik meslek erbabından altı kişiyle gizlice evlenmiştir. Evlendiği her erkeği haftanın bir günü ağırlayan ve onları hoş eden Hürmüz’ün gözü ve gönlü yedinci kocadadır. Berber kocasının dükkanında gördüğü doktora aşık olur. Bir hastalığını bahane ederek doktorun da evine gelmesini sağlar. Doktor da Hürmüz'e aşık olur. İkili, tüm engelleri aşarak evlilik yolunda adım atarlar.
Mizahi bir şekilde işlenen bu tür bir evlilik şeklinin ne dinde ne ahlakta ne de örfte yeri vardır ve tasvip edilmez. Çünkü bu tür bir evlilik aile yapımıza terstir. Değil yedi kişiyi idare etmek, bir başkası ile aldatmak bile affedilemez. Böyle bir evliliğin en hafif sonucu boşanmadır. Ki çoğu aldatmalar öldürme ile sonuçlanır.
Yedi Kocalı Hürmüz filmindeki Hürmüz'ün yedi kişiyi idare etmesini unutmadan, bu filmi şimdilik bir tarafa bırakalım. Dış politikaya gelelim. Zira ben dış politikamızı Yedi Kocalı Hürmüz'e benzetiyorum. Ne alaka demeyin.
Birinci Dünya Savaşından sonra savaşın galipleri, sadece Osmanlı’yı parçalamakla kalmadılar. Bizden kopardıkları topraklar üzerinde, küçük küçük devletçikler kurdurarak kendilerine bağladılar. Bize de bu küçük Anadolu toprağını bırakırken tam bağımsızlık vermediler. Yönümüzü Batı'ya çevirmemizi, kendileriyle birlikte hareket etmemizi bizden istemediler, dayattılar. İkinci Dünya Savaşından sonra oluşan iki kutuplu dünyada, başını Sovyetlerin çektiği Varşova Paktına karşı ABD'nin başını çektiği Batı blokunda saf tutma rolü verildi bize. Bu rol “Ben bu rolü beğenmedim, ben oynamıyorum artık, rolümü değiştiriyorum” şeklinde bize bırakılmış ihtiyari bir rol değildir.
Bakmayın siz, sınırları belli bir vatanımız ve üzerinde dalgalanan bir bayrağımız olduğuna... Biz bağımsız bir ülke falan değiliz. Göbeğimize kadar Batı'ya ve ABD'ye bağlı ve bağımlıyız. Kendi göbeğimizi kendimiz kesecek şekilde kendi kendine yeten ne güçlü ekonomimiz var ne savunma sanayimiz yeterli ne teknolojimiz ne de bize kol kanat gerecek güçlü bir ülkeyiz. Kısaca bize biçilen rol, sınır ötesinde inisiyatif alan lider ülke olmak değil, uydu devlet olma rolüdür. Onların ürettiğini alan, onların verdiğiyle yetinilmesi gereken bir pazar olmaktır. Hal böyle iken sınır ötesinde inisiyatif almak, bölgesel güç olmaya çalışmak, haksızlıklara karşı çıkmak, bölgede ben de varım demek, bizim için ateşten gömlek giymektir. Aynı zamanda bize biçilen bu rolü beğenmeyip kutup ya da cephe değiştirmeye kalkmak da kefen giymektir. Yakın tarihimizde yapılan 60 ihtilalinin, Batı'dan/ABD'den umduğunu bulamayıp yönünü Sovyetlere/Rusya'ya çevirmeye yönelen Adnan Menderes'e karşı yapıldığı söylenir.
Bütün bunları niye anlatıyorum. Türkiye son yıllarda Batı'dan ve yeterince ilgi ve alaka görmedi. Yalnız bırakıldı. “Stratejik ortağımız” tarafından defalarca hançerlendi. ABD/Batı/NATO zor günümüzde yanımızda yer almadı. Türkiye yönünü Rusya’ya çevirdi, ikili ilişkileri artırdı. Sonuç, ABD ve Batı'dan sonra İdlip konusunda Rusya'dan da büyük bir darbe yedik. İdlip sahasındaki askerlerimize yapılan saldırı sonucunda yazıyı kaleme aldığım saatlerde Hatay Valisinin açıkladığına göre 33 askerimiz şehit düştü. 32 askerimiz de yaralı. Türkiye, geç saatlerde “Ülkemizde yaşayan Suriyeli göçmenler kara ve deniz yoluyla gitmek isterlerse engel olunmayacağını” açıkladı. İdlip sorunu nasıl çözülür, bize bedeli ne olur, bizi bir savaşın içine çeker mi? Bunu zaman gösterecek.
Görünen o ki dış politikada Türkiye’nin ABD ve Rusya arasında izlediği denge politikası çökmüştür ve yalnızız. Maalesef hem Rusya hem Batı ile hareket etmek bize yaramadı. Ben işte bu durumumuzu -kızacaksınız ama- “Yedi Kocalı Hürmüz'e benzetiyorum. Tekrar ediyorum, teşbihte hata olmaz...
Allah rahmet eylesin şehitlerimize. Yaralılara da acil şifalar diliyorum. Başta ateşin düştüğü haneler olmak üzere milletimizin başı sağ olsun. Allah ülkemizin yardımcısı olsun.
***02/03/2020 tarihinde Pusula haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
27 Şubat 2020 Perşembe
Türkiye'nin Aile Fotoğrafı ***
26 Şubat 2020 Çarşamba
Bir Sevindim Bir Sevindim!
Racülün Yes'a *
*28/02/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
24 Şubat 2020 Pazartesi
Doğu Toplumlarında Oğul ve Damatlar *
*26/02/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Doğa Bize Diyor ki ***
***27/02/2020 tarihinde Pusula haber gazetesinde "Deprem Bize Diyor ki" başlığında Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
23 Şubat 2020 Pazar
Sınıfta Kalma Yeniden *
*24/02/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
20 Şubat 2020 Perşembe
Bazı Şeyler Şüphe Götürmez *
*21/02/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
19 Şubat 2020 Çarşamba
Bazıları Sadece Şemsiye İşiyle Uğraşmalı! ***
Sosyal medyada, sanal
alemde ve köşe yazılarında din üzerine yazıp çizmeyen yok gibi. Yazan yazana,
paylaşan paylaşana… Buralarda dini bir konu enine boyuna ele alınıyor.
Kah fetva veriliyor kah ahkam kesiliyor.
Dini konularda görüş
belirten bazılarına yazdıkları yakışıyor. Çünkü ayakları yere basarak yazıyor,
meseleyi derinlemesine analiz ediyorlar. Umum bakış açısına aykırı da olsa
yazılanlar okunuyor, tasvip görüyor, ufuk açıyor. Bazıları vardır ki dini bilgi
diye yazdıkları, dinden ziyade toplumda oluşan dini gelenektir. Görüşünü
desteklemek için malzeme sıkıntısı da çekmiyorlar. Mevzu(uydurma) olduğu
erbabınca belirtildiği halde yazılarında uydurma hadisleri mesnet olarak
kullanmaktan da çekinmiyorlar. Yeter ki tezlerini ispatlamada işlerine yarasın.
Dine sonradan sokuşturulmuş bidat ve hurafeyi dinin kendisi diye öyle emin
yazıyorlar ki şaşırıp kalıyorsun. Bu tiplere göre din budur. Yersen... İtiraz
ve eleştiriye de gelmezler. Çünkü imanını sorgulamaktan da geri kalmazlar. Seni
hemen İslam dairesinden çıkarırlar. Ne de olsa ellerinde iman terazisi var.
Dini bir konu üzerine
yazıp çizmenin, üzerinde ahkam kesmenin, köşesinde dini bir konuyu işlemenin
önünde bir engel yok. Herkes dağarcığını boşaltabilir. Zira İslam'da ruhbanlık
ve din adamı sınıfı yok. Din kimsenin tekelinde değil. Kendisine, ufkuna, bilgi
birikimine güvenen, olay ve konulara bütüncül bir pencereden bakabilen herkes
yazıp çizebilir. Düşüncesi sığ olan, bilgi birikimi kulaktan dolma bilgiden
ibaret olan, hayata tek pencereden bakan insanların kendi alanlarında
yazmasında fayda vardır. Dine ve dini değerlere en büyük zararı da bunlar
veriyorlar. Ama farkında değiller. Kazara bu tiplere işin doğrusunu söylemeye
kalksan seni sapık, bilmem ne düşmanı ya da din dışına çıkmış, müsteşriklerin
yolunda giden bir kişi olarak lanse eder.
İnsan din, tıp,
mühendislik vb her alanla ilgili az veya çok bilgisi olabilir. Ama kimse bir
din bilgininden daha bilgin, bir doktordan daha doktor, bir mühendisten daha
mühendis kesilmemeli. Alanı dışında ne kadar bilgili olursa olsun yazıp
çizerken haddini, yerini ve sınırını bilmeli. Bu konuda Shakespeare ile ilgili
anlatılan bir anekdotu bu tiplere sıkça hatırlatmakta fayda var: “Bir şemsiye
tamircisi, yazmış olduğu şiirleri incelemesi için Shakespeare'e gönderir. Ünlü
yazarın cevabı: “Dostum siz şemsiye yapın, hep şemsiye yapın, sadece şemsiye
yapın...” olur.
Yanlış anlaşılmasın,
kimse alanı dışında konuşmasın, yazıp çizmesin, başka konularda görüş, tasvip
ve tenkitlerini dile getirmesin demiyorum. Elbette alanı dışında yazılıp
çizilenlerle ilgili görüş bildirecek, yazılıp çizilenlere eleştirilerini dile
getirecek. Ama tüm bunları yaparken kendi alanını bir tarafa bırakmadan
yapacak. Hele dini alanla ilgili yazarken yalan-yanlış ve uydurma hadisleri
emellerine alet etmemeli. Zira bu, peygambere yapılan en büyük kötülüktür.
Sahi çok mu zor
bazılarının sadece şemsiye yapım ve tamir işi ile uğraşmaları? Bence günümüzde
şemsiye tamir işini yapacak kişilere ne çok ihtiyacımız var…
***27/02/2020 tarihinde Pusula haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla
yayımlanmıştır.
Gezi Davasının Düşündürdükleri ***
***20/02/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.
18 Şubat 2020 Salı
Pazar Alışverişi İçin Tüyolar
Dünden Bugüne Pek Bir Şey Değişmemiş
Siyasi Ayak Ortaya Çıkmaz! ***
Yine bir gün içmek için kadı, şehrin dışına çıkar. O kadar içer ki sarığını bir tarafa, cübbesini diğer tarafa atarak sızıp kalır. Oradan geçmekte olan Nasrettin Hoca, cübbeyi sırtına geçirdiği gibi şehrin yolunu tutar ve cübbeyi giymeye devam eder.
—Efendim! Bu cübbe benim değil.
—Hoca, hoca! Bu gidişle bu cübbenin sahibi çıkmayacak. Sen en iyisi bu cübbeyi, bir güzel giymeye devam et, diyerek davayı sonlandırır ve sesini keser.”
***22/02/2020 tarihinde Pusula haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
Ne Yiyip Ne İçtiğimizi Ne Kadar Biliyoruz? *
*19/02/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.