Ana içeriğe atla

Hubris Sendromu (5)

(İletişimin Önemi ve Hubrisi Önleme Etkisi)
“Yönetim sürecinde, kendini koruyabilen sistemler, yöneticilerin hataya düşme olasılıklarını azaltır. Doğası gereği liderler, zaten değişim oluşturan kimselerdir. O yüzden, liderlerin hubris sürecinde, kendini deyim yerindeyse, dizginleyebilecek sistemleri; kendi yoluna, yönüne doğru değiştirmeleri bazen kaçınılmaz olur.

Hubrisi engelleyebilmek, liderin içindeki “şey” (virüs, hulk, yaratık) ortaya çıkıp bünyeyi ele geçirmeden önce ve o süreçte yapılması gerekenleri yapmaktır. Hubris, liderin bünyesinde söz sahibi olduğunda, öfke gibi, kontrol edilmesi oldukça zor, hatta imkansız bir güce dönüşecektir.

Hubris hastalığına yakalanmış bireylerde görülen en belirgin özellikler; kendini aşırı beğenme, yalnızca kendi fikirlerini değerli kabul etme, başkalarının fikirlerine karşı iletişimi kapatma, yalan söyleme ve kendi yalanına inanma (mitomani), başarıları dolayısıyla gücü kendinden bilme ve gücün baş döndürücü etkisinden kurtulamama gibi olumsuz davranışlardır. Kişiliğin büyük oranda ailede şekillendiği düşünüldüğünde, aile içerisindeki iletişim, bireydeki birçok davranışın temelini oluşturmanın yanında, gelecekteki yerini de belirlemesi açısından önemlidir.

Aile içerisindeki pozitif ve etkili iletişim, bireyin kişiliğinin sağlam temellere oturtulmasını sağlayacaktır. İletişim sanatını ailede öğrenen birey, yaşam süresi boyunca etkili iletişim kuracaktır. Bu döngü, olumlu etkileşimle bireyi sürekli olumlu gelişim sürecinin içerisinde tutacaktır. Güçlü kişiliğe sahip birey, yaşam sürecinde iyi ilişkiler geliştirerek iletişim becerisini güçlendirecek; iletişim kurmayı ailede öğrenen birey, iyi ilişkiler kuracak ve bu döngü birbirini destekleyen olumlu dokunuşlarla devam edecektir.

Yetişkinlik dönemine ait bazı kavramların açıklanması, davranışlar, birbirleriyle etkileşimi, değişen koşullara uyum sağlama ve kişiliği uyarlama gibi hayatın ilerleyen yıllarına, bireyin kendi öğrenimine bırakılmış konulara karşı hazır ve yetkin olabilmek de aile içi iletişimle zemini hazırlanması gereken konulardır.

Yönetme fırsatı eline geçtiğinde ve olağanüstü bir güce sahip olduğunda bile, otorite kurabilme adına sertliğe hakkı olmadığı, asla kimsenin kalbini kırmaması gerektiği, kötü davranışların hak gaspı ve zulüm olduğu, telafisinin çok zor olduğu, tevazuun dünyadan el çekmek demek olmadığı, hırslı ve başarılı kimselerin de alçakgönüllü olabileceği ve yükselirken gücü hazmedebilme becerisini de geliştirmesi gerektiği, başarısının her türlüsünün “mubah” olmadığı, başarı kaybederken bedel olarak sağlık, huzur kaybedilmesinin zorunlu olmadığı, bilakis bunlar feda edilerek kazanılan başarının değer taşımayacağı ve her ne ortamda ve pozisyonda olursa olsun, etkileşim alanı içerisindeki herkesle sürekli etkin, pozitif iletişimde olması gerektiği; ancak ailede kazanılabilecek, öğretilebilecek şeylerdir.

Sürekli başarı nedeniyle oluşacak aşırı güç olgusunu kaldırabilecek güçlü bir kişilik inşasında ve hayatın ilerleyen yıllarında iletişimi olumlu kullanabilecek bir iletişim becerisinin oluşumunda aile içi iletişim çok önemlidir. İletişim becerisi yüksek olan ve güçten ziyade iletişimin öneminin bilincinde olan liderler; işbirliği yapmayı, paylaşmayı, konsensüs aramayı daha iyi yapacak, yönettiği topluluğun mutluluğundan da kendisi mutluluk elde edecektir ve böylelikle zirvelerde kendi başlarına yalnız kalmanın olumsuz ve hubrise adım adım götüren kaçınılmaz etkenlerinden korunmuş olacaktır.”

Allah insanımızı hubris sendromuna yakalanmaktan korusun. Bu hastalığa yakalananlar varsa en yakın zamanda kurtulsun.

Not: Yazının tamamını bir bütünlük içerisinde okumak isteyenler için adresi veriyorum: https://dergipark.org.tr/tr/pub/egitimvetoplum/issue/32109/355935

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde