17 Şubat 2020 Pazartesi

Hubris Sendromu (3)

(Narsizm, Güç ve Hubrise Neden Olan Etkenler)
İnsanların davranışlarındaki bazı değişmeler, hayatlarındaki değişmeler ekseninde değişiklik gösterir. Özellikle güç ve iktidar, bazı davranışların keskin şekilde değişimine neden olur. Bu değişim, güç ekseninde kişiliğin gelişmemesi olabileceği gibi yönetim alanındaki diğer unsurlar da olabilir.

Davidson, Connor ve Swartz tarafından, 1776 yılından itibaren görev yapmış 37 ABD Başkanı üzerinde yapılan araştırmada, başkanların ruhsal hastalık biyografileri incelenmiştir. Depresyon (% 24), anksiyete (% 8), bipolar bozukluk (% 8), alkol bağımlılığı (% 18) gibi bulgular elde edilmiş ve başkanların az ya da çok, psikiyatrik rahatsızlık oranlarının % 49 olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu rahatsızlıkların birçoğu, belki tamamına yakını da görev süresinde kazanılmış rahatsızlıklardır (Davidson, Connor, Swartz, 2006:147). Acaba kişide mevcut bulunan bazı rahatsızlıklar, yönetimde ortaya mı çıkar; yönetim süreci bireye rahatsızlık mı kazandırır?

Hubris sendromunda şu 3 kişisel bozukluk mevcuttur; narsistik, anti-sosyal ve histriyonik (davranışsal, aşırı duygusal vs) bozukluklar (Russell, 2011, 144). Narsistik, anti sosyal ve histriyonik kişilik bozuklukları içermekle birlikte, 14 belirleyici davranışından 7’si, narsistik kişilik bozukluğu kriteridir. İnsan egosu, güç artışı yaşanılan her anda, narsizme doğru kayma eğilimi gösterir ve bünyede yer almaya başlayan narsizm; rütbe, güç, hakimiyet, politikalar, kriz ve savaşların lidere ekstra etkileri sonucunda kibre karşı savunma mekanizmasını etkisiz hale getirebilir (Danubina, 2011: 136).

Narsizm, kişinin kendisini beğenmişliği, kendisini sevmesi, hatta aşık olması durumudur. Narsizm karizma ve kişisel güç kullanımı ile ilişkili olup egemenlik, büyüklük, kibir, kendini haklı görme ve zevklerinin peşinde koşmayı içerir (Padilla, Hogan ve Kaiser, 2007:181). Fakat sağlıklı narsizm iyidir; narsist yöneticiler, örgütsel politika konusunda iyidir, üstlerini etkileyebilir, güçlü ilişkiler kurabilir, otoriter kararlar alabilirler (Rijsenbilt & Commandeur, 2013; 413). Sorun “doz”dur; narsistik eğilimler arttıkça, suda kendini görüp aşık olan Narkissos gibi, kendinden başkasını önemsememeye başlayınca, problemler ortaya çıkmaya başlar; “benliğe duyulan ilgi ve verilen önemin, psikiyatrik tedavi gerektirecek şekilde yoğunlaşması, bir kişilik bozukluğu olarak patolojik narsisizmi ortaya çıkarır” (Timuroğlu, İşcan, 2008:240). Narsistler kendi özgüvenlerini yükseltmek ve egolarını tatmin etmek için, diğer insanlara karşı acımasız ve umursamaz davranışlarda bulunmayı kendilerine hak görür (Tutar, 2004: 46). Korkuyu esas alan liderlikte, liderin bir numaralı kişi oluşu, konsensüs arayışının giderek azalması, diğer kişilerin kendi doğrularını söyleme konusundaki çekingenlikleri, cesur olamamaları söz konusudur. (http://www.msnbc.msn.com/id/38206989/ns/business-us_business/t/tensigns-
you-work-fear-based-workplace/).

Narsistler saldırgandır, eleştiriye tahammül edemezler. Başkalarından sadece kendi mükemmeliyetlerini duymak isterler. Narsistlerin empati kurmak gibi bir düşünceleri yoktur, bu yüzden sürekli başarı elde edemezler. Günümüzün ihtiyacı olan yönetim sistemi; katılımcı, özgür, esnek, baskıcı olmayan, yenilikçi ve sürekli gelişmeyi organizasyondaki tüm bireylere aşılayabilecek olandır. Bu da narsist liderlerle mümkün değildir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder