—Her kurban geldiğinde TV'ler bildik
görüntüleri haber yaparlar. Senin başından geçen ilginç kurban maceraları oldu
mu?
—Olmaz mı? İstemediğin kadar.
Sen yeter ki iste.
—Haydi anlat.
—Kahta'da -98 yılıydı
sanırım- 7 acemi kurban ortağı olmuştuk.
—Acemi olduklarını nereden bildin?
—Bayrama gider gibi kurban yerine
takım elbiselerle gelmelerinden anladım. İlk başta kurbanlığı
kaçırdık, ardından kovaladık da kovaladık. Sonra yakalayıp kasabı beklemek için
bir ağaca bağladık. Hayvan ağacı kırdı, yine kaçtı. Sonunda acemi
bir kasap bulduk. Başını kesmeye anlaştık. Ardından 7 acemi yüzüp parçaladık.
—Sonunda halletmişsiniz.
—Doğru. Öyle hallettik ki, hızımızı alamayıp
hayvanın hayasına varıncaya kadar paylaşmışız. Yarısı bana düşen hayanın
yarısının kime düştüğü, faili meçhul kaldı.
—Sonra ne oldu?
—Sonrası o 7 kişi, bir daha aynı gruba
denk gelmeyecek şekilde 7 ayrı gruba dağıldık.
***
—2000 yılıydı. 6 ortağımızı
belirledik. Kanmayalım diye canlı kilo almaya karar verdik.
—İyi düşünmüşsünüz.
—Düşündük de. Uygulamaya geçemedik.
—Niye ki?
—Ortaklarımızdan en akıllısı, “Arkadaşlar
alacağımız yer belli. Oraya gideceğiz. Piyasayı öğrenmek için benim bir akrabam
kurbanlık satıyor. Oraya bir bakalım, ne dersiniz” dedi. Biz de eyvallah dedik.
—Gittiniz mi?
—Gittik gitmesine de. Sadece bakmak
için gittiğimiz akrabadan pazarlık usulü hayvanı alıp döndük.
-Bu
nasıl oldu?
—Piyasayı öğrenmek için gittiğimiz
yerde şu hayvan kaça, bu kaça derken, iş kaç kilo et çıkara döndü iş. Cambazın
200 kilo et verir dediğine; gelmez dedik. İçimizde ortağımız
olmayan dostumuz; üstat, ben hayvandan anlarım, bu hayvan 200 kilo
et verir. Hatta bu hayvanı alırsanız ben de girer, 7 kişi keseriz. Yalnız ben
tatile memlekete gideceğim. Sen benim payımı dolabımıza koyuver olmaz mı?”
dedi. Olmaz olur mu ben bu günler için vardım zaten. Kurbanı kestik, hayvanın
her şeyini tarttık toplam 140 kilo geldi.
—Haydaa! Sonra ne yaptınız?
—Akrabam dediği kurban ortağını
arabama aldım. Cambazın yanına vardık. Hani derler ya; memnuniyetinizi
dostlarınıza, şikayetinizi bize söyleyin diye. Durumu anlattık. Adam olmaması
lazım dedi. Ben kendisine: "Kardeş, ortaklarım bana güvenerek girdiler.
Ben onlara mahcup oldum. Pazarlığımız pazarlık. Biz sana bedelini anlaştığımız
şekilde vereceğiz. Fakat senin dediğin kilo çıkmadı. Buna fıkıhta ayıp
muhayyerliği denir" dedim. Sağ olsun adam anlayış gösterdi. Ortak başına
5'er lira daha indirim yaptı. Bizim 70 liraya gelen kurban bedelimiz 65 liraya
indi.
***
—Adana'da yıllık peşin kirayı
biriktireyim diye 2002 yılında kurban kesmemeye karar
vermiştim. Küçükbaş bir kurbanın bedeli olan 120 milyonu bir
tırnakçıya kaptırdım.
—Adama kızdın mı?
—Yok kızmadım. Sonra kızsam neye yarar.
—Kira parası biriktireceğim diye yaptığım
tasarrufu Rabbim kabul etmedi. Bana bir muhteremi gönderdi. Emanetini aldı
gitti.
—Bir de adama muhterem diyorsun, adamı
tanıyormuş gibi konuşuyorsun?
—Tanıştık adamla. Adamı yakalattım.
Karakolda sorguya çekildi. Dosyası temiz çıktı. Adam taksicilik yapıyormuş.
Polisler, " Hocam taksiciler yapmaz bu işi, şikayetçi olursan dosyasına
işlenecek" deyince tırnakçının o olduğunu bile bile davacı olmadım.
—Olay da ilginç, bakış açısı da...
***
—2013 yılında 90 km uzaklıktaki bir
köyde dağda yayılmış, görmediğim bir kurbana ortak oldum.
—İnsan görmediği kurbanlığa ortak olur
mu?
—Beni ortak eden de görmemiş.
-Kim
gördü ya?
—Sahibi olan kurban ortağımız.
—Böyle bir ortaklığa niye girdin
mübarek?
—Beni ortak eden ve hayvanı görmeyen
ortağım kurbanlığı öyle bir anlattı ki, girmemek elde değildi.
—Neymiş bu kurbanın cazipliği?
—Dağda yayılmış, küspe vb. suni
yiyeceklerle beslenmemiş, tamamen doğal yiyeceklerle beslenmiş. 60 kilo
et de payımıza düşecekti.
—Düştü mü bari?
—Nerdee! Bir 60 vardı, ama kilo değil.
Etin kilo fiyatı 60 liraya geldi.
—Kandırılmışsın be ağabey!
-Kandıran
olmaktan iyi değil mi?
***
— 2015 yılında 5 ortak bir kurbana
girdik. Kesme-parçalama ve sıyırma dahil anlaştık. Her yıl olduğu gibi
beklemeyelim diye kesim yerine vekalet verdik: Bizim adımıza kesin diye.
—Sonra?
—Sağ olsunlar! Kesip parçalamışlar,
sıyırırlarken biz vardık etimizi almaya, kasaptan et alır gibi. Ortaklarımızdan
biri kolay gelsin, bitirmişsiniz maşallah dedi. Sıyıran daha bir but var
deyince ortağımız burada başka but görünmüyor der, "Ha sıyrılmış o zaman”
demiş sıyıran.
—Eee...?
—Eeesi beklemeden kurbanın etlerini
poşetlere doldurduk. Pay etmek için poşetleri taşıdık arabamıza.
—Kaçar kilo düştü?
—20'şer kilo, kemiksiz, 5' er kilo da
kemikli.
—Canlı kaç kiloydu?
—430
—Kaçar para verdiniz?
—1150.00 TL
—Mümkün değil. Daha fazla çıkmalıydı.
—Matematik hesaplarına göre mümkün
değil. Birbirimize söylemeden çok hesap yaptık ama bu problemi çözemedik.
Mübarek havuz problemlerine taş çıkarttı bu hesap kitap işi. Sonunda arka budun
birini kedinin yediğine kendimizi inandırmaya çalıştık. Önce kediyi tarttık 125
kilo. Eti tarttık 125 kilo.
—Yahu siz yine kandırılmışsınız?
—Bu defa çaldırdık. Et de meçhul,
faili de.
—O zaman etin kilosunu bu sene kaçtan
yediniz?
—Dedim ya Matematiğim zayıftır. Ama
sanırım 75 liraya geldi. Hırsızı da ortak olarak sayarsak maliyet biraz daha
düşüyor tabii.
—Allah iyiliğini versin. Yine
kandırılmışsınız.
—Olsun kandıran olmaktan iyi değil mi?
***
—Başka?
—Daha olsun mu? Sahi bu kurban
muhabbeti nereden çıktı şimdiden?
—Hiç öylesine sordum.
—Yoksa önümüzdeki sene benimle kurban
ortağı olmayı mı düşünüyorsun? Hakkın var. Ben yıllardır kurban, kurbanlık ve
kurban kesme konusunda epey tecrübe kazandım.
—Tövbe tövbe kardeş! Benim önümüzdeki
sene kesip kesmeyeceğim daha belli değil. Sonra yakacak başka kimse bulamadın
mı?
—Niye ki?
—Hep kanmışsın da.
—Doğru dersin be kardeş. Bizim de
hatalarımız oldu elbet. Kandık ama kimseyi kandırmadık. Biz Allah için kurban
kestik. Yapan kendine yapar. Kandıran olmaktansa kandırılan olmak daha iyi
değil mi?
—Eyvallah... Diğer yıllarda
vukuat yok mu?
—O yıllar benim sönük geçen kayıp
yıllarım. 30/11/2015