22 Nisan 2017 Cumartesi

Gençlerin umutlarını tüketmeyelim*


Türkiye umutlar ülkesi. Gençlerin maratonu daha ilkokulda iken başladı. Ailesi tarafından önce iyi bir okul ve iyi öğretmen arandı. Ortaokulda iyi bir liseye gidebilmek için öğrenci TEOG’a hazırlandı. Lisede ise YGS ve LYS sınavlarında başarılı olmak için ter döktü. Kazandığı yere 18 yaşında kayıt yaptırarak 4-5 yıl üniversite okudu ve mezun oldu.

Sırada KPSS vardır. Üniversitede iken başladığı sınavlara hazırlık aşamasını kendisi için hayat-memat meselesi olan KPSS ile devam ettirdi. KPSS puanına göre bir yere atandıysa dünya onundur. Atanamadıysa tüm umutlar ertesi yıla artık. İki yıl öncesine kadar durum bu şekilde idi. KPSS’de atanabilecek yeterli puanı almak. İki yıldır durum değişti. KPSS puanı sadece mülakata çağırabilmek için vardır. Başka bir yerde kullanılmaz.

Eğitim fakültesini bitirmiş, geçen yıl KPSS'ye giren üniversite mezunları öğretmen olabilmek için Türkiye'nin bazı bölgelerinde kurulan komisyonlar marifetiyle Nisan-Mayıs aylarında mülakata girecekler. Tek gayeleri devlette sözleşmeli öğretmen olabilmek. Bu yıl MEB değişik branşlarda 60 bin adayı sözlü mülakata çağırdı. Bunların içinden 20 bin tanesini atayacak. Atanan öğretmen atandığı yerde 6 yıl sözleşmeli olarak çalışması gerekiyor.

23-28 yaş aralığında olan gençlerin çoğu öğretmen olabilmek için komisyonların önünde ter dökecek. Mülakatların çıkarılış nedeni, terör örgütü vb yapılarla ilişiği olan mezunları öğretmen olarak atamamak. Niyet güzel…ama orta yerde mevzu bahis olan sözlü mülakat. Ne demek sözlü mülakat? Adamını bulanın yüksek puan alabileceği bir sistem yani torpil demektir. Bölgelerde kurulan her bir komisyonun verdiği puanlar diğerine göre faklılık gösterebilir. A bölgesindeki komisyonun en yüksek puanı 99, ise B yerindeki komisyonun en yüksek puanı 88 olabilir. Bu durumda A komisyonunda mülakata giren öğrenciler B’ye göre atamada daha şanlı olabilir. Madem gerek görüldü bu gençler sözlüye alındı. Bari mülakatta geçer puanı alanlar KPSS puanına göre atansalar. Haydi, gencimiz KPSS’de mülakata girebilecek puanı aldı, sözlüden de atanabilecek yüksek puan verildi. Altı yıl görev yapabileceği yerde göreve başladı. İş yine bitmedi. Bu şekildeki öğretmen bir yıl sonra yeniden sözlü mülakata alınacak.

Bu gencimiz önüne konan tüm etapları geçti diyelim. Bu genç atandığı yerde en az altı yıl kalacak. Yaşı sanırım Cahit Sıtkı’nın deyimiyle ömrün yarısı olacak. Bu genç ne zaman evlenip çoluk-çocuk sahibi olacak? Bu durum atanan kimseler için bir handikap. Ya atanamadıysa yeniden KPSS, mülakat…vb maraton devam edip gidecek. Bir zaman gelip atanırsa hayata bağlanacak, atanamazsa umutları her geçen yıl sönmeye devam edecek.

Sözlü mülakatlar çok adil olabilir, en uygun adayı seçmek için çaba sarf ediliyor olabilir. Bunu bilemem. Ama aileler ve mülakata girecek gençlerin gözünde mülakat objektiflikten uzaktır. Dayısı olanın yüksek puanlar alabileceği yerler olarak düşünülmektedir. Halk nezdinde de bu şekilde bir algı var. Daha sıcağı sıcağına bir referandumdan çıktık. Bu referandumda 18 yaşını dolduran bu gençlere vekil seçilmenin önünü açtık. Vekil seçilmesinin önünde hiçbir engel olmayan bu gençler maalesef bir öğretmen olmak için girmedikleri delik kalmayacak bu gidişle. Bu sözlü ile öğretmen alma, sakat bir sistemdir. Gençlerin umudunu tükettikleri bir yöntemdir. İki tane teröristin öğretmen olabilmesinin önüne geçebilmek için girdiğimiz bu yol binlerce genci hayattan koparır. Tez elden bu uygulamadan vazgeçilmelidir. Herhangi bir yapıya ait örgüt elemanının devlette görev alması istenmiyorsa bu gençler KPSS’ye girmeden önce bir güvenlik soruşturmasından geçirilmelidir. Bağlantısı tespit edilen KPSS’ye alınmamalıdır.

Ülkemizin geleceğinde şu ya da bu şekilde söz sahibi olacak olan bu gençler -bu şekil alımlarla- sadece bu işi yapanlara küsüp düşman olurlar. Hayatları boyunca hep muhalif olurlar. Yol yakınken bu şekil bir öğretmen alımından tümüyle vazgeçilmelidir. Ayrıca bu gençlerin terörist olup olmadığı komisyonun önünde beş dakika durmayla anlaşılmaz. Devletin istihbaratının elinde her kişi hakkında iyi bir çetele olmalıdır. Devlette çalışmasında sakınca görülenler pekala iyi bir güvenlik soruşturmasıyla tespit edilebilir. İki suçluyu eleyeceğiz diye bu gençleri hayattan koparmayalım.


Kutlu Doğum Haftasının bu yıl ki teması ‘güvenilir olmak’ idi. Gelin güven ve adaleti elden bırakmayalım. Atamalarda liyakat ve ehliyeti esas alalım. İnsanlar rızkını bir şekilde temin eder ama güven ve itimadın yok olduğu, ehliyet ve liyakatın geri plana itildiği yerlerde ne iç barış olur, ne de insanlar birbirine güvenirler. 22/04/2017

* 24/04/2017 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

19 Nisan 2017 Çarşamba

"Seçimlerde hile var" psikolojisi **

Bir referandumu daha geride bıraktık. Sonuca sevinenler oldu, üzülenler de. Bir yerde seçim varsa mutlaka biri kazanacak, diğeri kaybedecek. Bu demokrasinin, müsabakanın bir gereğidir. Seçim bitti bitmesine ama kimi sonucu hazmetti, kimi ise içine sindiremedi. Siyasi partiler sandık başlarında görevli sandık kurulu üyelerinden ve partili müşahitlerinden aldığı sonuçlarla YSK'nın açıkladığı sonuçlar arasında bir çelişki varsa itiraz etme hakkına sahiptir. Bu da demokrasinin bir gereğidir.

Referandum sonrası bazıları seçime hile karıştı iddiasıyla vatandaşın kafasını karıştırmaya çalışıyor. Bu doğru bir yaklaşım değildir. Unutmayalım ki, bir şeyin şuyuu, vukuundan beterdir. Bu düşünceye sahip olup meydanlarda dillendirenlerin niyetlerini gerçekten bir sorgulamak lazım. Gerçekten niyetleri nedir? Üzüm yemek mi yoksa bağcıyı dövmek mi? Amaç üzüm yemekse mesele çözülür. Yok, eğer amaç bağcıyı dövmekse bunun tedavisi yoktur. Çünkü maalesef mızıkçılığın, kafa karıştırıcılığın tedavisini halen tıp bulamamıştır. Her partinin üyesinin bulunduğu sandıklarda, herkesin gözünün önünde cereyan eden oy verme ve sayma işlemlerinde ve sonucunda tutulan tutanaklarda nasıl hile olur? Bunu anlamak zor. Mindere çıkan güreşçi bir defa yenileceğini de hesaba katarak mindere çıkmalıdır. Yoksa her müsabakadan sonra itiraz insanları bezdirir. Bu, seçmene ve kendi üyelerine güvensizliğin bir göstergesidir. Demokrasinin bir gereği olan seçimlere gölge düşürmekten başka bir amaç taşımaz. 

Bizde bir atasözü var: Yenilen güreşçi güreşe doymaz diye. Bugün bu mızıkçılık yapanlar güreşmekten ziyade her güreşten sonra yenilgilerine mazeret ve gerekçe bulmada baya maharet kazanmış oldukları görülmektedir. Hile sözünü dillerine pelesenk yaparak ülke içindeki vatandaşların kafasında bir algı ve yurt dışına karşı da ülkeyi zor durumda bırakmaktan başka bir işe yaramayan bu kişilerin özellikle hile sözü kendilerinin geçmişte yaptıklarıyla birebir örtüşmektedir.  Çünkü o hatayı yapanlar gelip geçmiştir. Yine bizde "Dil kalbin aynasıdır" diye bir atasözümüz var. Sahi bu hile sözü nereden akıllarına geldi. Ben kimseyi geçmişte babasının, anasının, partisinin yaptıklarıyla eleştirmem. Ama bugünkü seçimlere hile karıştı diyenler ilk önce kendi geçmişlerine bakmalarında fayda vardır. Şaibe, hile arayan ilk önce 1946 seçimlerine baksın. Çünkü bu seçimde açık oy ve gizli sayım uygulaması yapılmıştır. Sahi üyelerinin ıslak imzasıyla tutanak altına alınan bu seçimde hile var demek sağlıklı bir insanın psikolojisi değildir. Seçime hile karıştı diyenler ilk önce bu millete hilenin ne olduğunu bir anlatsınlar, millet öğrendikten sonra hile olup olmadığını söyler. Bu ithamları, üzümü çifter çifter yiyen amanın karşısındaki amaya üzümü niye çifter çifter yediğini sormasına benzer.  Adam: Arkadaş sen amasın, nereden gördün çifter yediğimi diye sorunca, "Ben çifter yiyorum" cevabı verdiğini hepiniz bilirsiniz. Görev yaptığım bir ilçede daha önce benim kendi doğup büyüdüğüm yerde görev yapan bir emniyet amiriyle tanıştım. Her karşılaştığımızda bana ilçemizdeki bazı insanların ne yaptığını sorardı. Sorduğu kişiler de hep hırsızlık vb suçuyla ün yapmış kişiler olunca bir gün dayanamayıp sordum. Amirim! Benim ilçemde o kadar görev yapmışsın. Kaç defa karşılaştık. Bana hep suça karışmış insanları sordun, senin arkadaşların hep bunlardan mı idi, hiç iyilerle arkadaşlık yapmadın mı diye sordum. Bana gülerek: "Biz emniyetçiyiz. Onlarla aramızı iyi tutarız ki ilçede her hangi bir vukuat olunca haberi onlardan alırız biz. Bizim haber kaynağımız onlar. Bir yerde teyp mi çalındı. Birisinin kapısını çalarız. ‘Amirim, teyp çalma işini falan yapar.’ Koyun mu çalındı? ‘Amirim koyun işini ancak falan yapar’ cevabı alırız. Çalıştığım dönemde hiç faili meçhul bir olay kalmadı, hepsini aydınlattık. Hepsini de bu yöntemle çözdük" dedi. Garibime giden bu dostluk işinin hikmetini de bu şekilde anlamış oldum.

Bırakalım iftirayı, çamur atmayı, kafa karıştırmayı. İnsanlara karşı hüsnü zan beslemeyi öğrenelim. Kaybettiğimiz zaman sonucu hazmetmeyi öğrenelim. Eğer iyi niyetli iseniz, biz niye her seçimi kaybediyoruz? Millet niçin bizim görüşümüzü tercih etmiyor? Bunu sorgulayalım. Eğer bunu yapmazsanız bundan sonraki seçimlerde de  kaybedeceksiniz. Şimdiden mazeret, gerekçe, bahane, iftira ve çamur atacak bir malzeme bulun. Benden size bir dost nasihati… 19/04/2017

** 20/04/2017 günü kahta.soz gazetesinde yayımlanmıştır.

18 Nisan 2017 Salı

Hz Muhammed’i anmak ve anlamak**

Bugün 20 Nisan 571 tarihinde dünyaya teşrif eden Hz Muhammed’in  doğum günü. Ülkemizde 1989 yılından beri onu anlamak için adına programlar düzenlenen ender kişilerden biridir. Hz Muhammed sadece doğum gününde değil asırlardır günün her bir saatinde adından çok söz ettiren bir kişidir. Biz de bugün burada onu anarken anlamaya çalışmak için toplanmış bulunmaktayız.

Her sene kamu kurum ve kuruluşlarınca ve okullarda Peygamberi anma programları yapılır. Biz de bu yıl Milli Eğitim Bakanlığının tavsiyesi gereğince “Kutlu Doğum Haftasını” okulumuzda farklı bir etkinlik dizisiyle süslemek  istedik. Gönüllülük esasına dayalı olarak öğrencilerimizin arasında Kur’an-ı Kerim ve Yasin süresinin okunmasını istedik. Öğrencilerimiz cüz almak için adeta birbirleriyle yarıştılar. Bu okuma etkinliğine velilerimiz de katılmak suretiyle bugün itibariyle  11 hatim, 200 Yasin okunmuştur.* Ayrıca okul panolarımız süslenmiştir. Burada amaç öğrencilerimizi Kur’an okumaya yönlendirmekti. Yüksek bir katılımla bunu sağlamış olduk. Kur’an etkinliğine katılan ve katılmayan tüm öğrencilerimize teşekkürlerimizi sunarız. Allah okuduklarımızı anlamayı ve anladığımızı yaşamayı nasip etsin inşallah. Yine cüz alarak bu etkinliğe katılan velilerimize de şükranlarımızı ifade ediyoruz.

Okulumuz Din Kültürü zümresi olarak “Kutlu Doğum Haftası” adına anma programı yaparken niyetimiz adını çokça andığımız, her yıl kutladığımız Kutlu Nebinin daha iyi anlaşılmasını sağlamaktır. Şunu hepimiz biliyoruz ki Peygamber yaşantısıyla bizim için örnek olmuştur. Özellikle onun ahlakı Kur’an ahlakı idi. Biz de yaşantımızda onu örnek almalıyız. Okuduğumuzu, anladığımızı pratiğe dökmek zorundayız. Peygamber cömert ve yardımsever mi idi? Biz de cömert ve yardımsever olalım. (Burada cömertlikte öğrencilerimizi tebrik ediyorum. Sene başından beri her sınıf bir yetimin aylık giderini karşılamak için günlük sadaka kutularına harçlıklarından para atmaktadırlar.) Hoşgörülü mü idi? Biz de öyle olalım. Herkese hakkını veren adalet timsali mi idi? Biz de adil olalım. Emaneti ehline mi verirdi?  Biz de işe almalarda liyakatı esas alalım. O, çalıp çırpmadı mı? Biz de özellikle kamu malını kendi malımız bilelim. Yetimi, öksüzü, kimsesizleri korur muydu? Biz de öyle yapalım. Çalışanın hakkını tastamam verir miydi? Biz de verelim. Merhametli mi idi? Biz de karıncayı bile incitmeyelim. Güvenilir biri mi idi? Biz de -bize güvenmeyenler varsa- güven verelim. Eminse emin olalım. Hep doğruyu söylediyse doğru olalım. Namus abidesi miydi? Biz de bize emanet edilenlere göz dikmeyelim. Cesur mu idi? Şecaat sahibi olalım. Haksızlık karşısında zalimlere karşı susmadıysa biz de susmayalım. Eşine ve çocuklarına karşı iyi mi davranırdı? Biz de iyi bir eş, iyi bir anne, iyi bir baba olalım. Kendisi için istediğini kardeşi için de ister miydi? Biz de öyle olalım. Rahatına düşkün biri mi idi? Değilse biz de rahatımıza düşkün olmayalım. İnsanları tanımadan haklarında dedikodu kültürüyle karar vermemişse biz de öyle yapalım.

Bizim için örnek olan yaşantısından hiçbirini uygulayamasak da sadece ‘Emin’ özelliğini hayatımıza tatbik etsek, İslam’a ve Müslümanlara mesafeli duranlar bize: “Görüşlerinize katılmıyorum ama çok dürüst, güvenilir” deseler nasıl olur? Yaşantımız peygamberin yaşantısına uymuş ve böylece ahretimizi de kurtarmış oluruz.

Az sonra okul olarak yaptığımız hatimlerin ve okuduğumuz Yasinlerin duasını yapacağız. Öncelikle şunu söyleyeyim. Okunan her bir Kur’an diriler yani bizler içindir. Kazandığımız sevaptan hem Peygamberimize, hem şehitlerimize de armağan etmek, TEOG sınavına girecek öğrencilerimize de başarılar dilemek istiyoruz.

Konuşmamızı Hz Muhammed’in bir sözüyle noktalamak istiyorum: Ya öğrenen ol, ya öğreten, ya dinleyen ol, ya da bunları seven. Sakın ola ki beşincisi olma.

Bu vesileyle yaptığımızı etkinliğe maddi ve manevi desteğini esirgemeyen, cüz ve Yasin okuyan, pano düzenleyen tüm veli, öğrenci, öğretmen ve yöneticilerimize teşekkür ediyorum.

Rabbim hepimizi Peygamberi anlayan ve onun yolundan giden kimselerden eylesin. 18/04/2017

* Okunan hatim, Yasin, salavat eklenecek. 
**Bu yazı Okulumuz Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri çerçevesinde yapılacak konuşma için kaleme alınmıştır.