Ana içeriğe atla

"Seçimlerde hile var" psikolojisi **

Bir referandumu daha geride bıraktık. Sonuca sevinenler oldu, üzülenler de. Bir yerde seçim varsa mutlaka biri kazanacak, diğeri kaybedecek. Bu demokrasinin, müsabakanın bir gereğidir. Seçim bitti bitmesine ama kimi sonucu hazmetti, kimi ise içine sindiremedi. Siyasi partiler sandık başlarında görevli sandık kurulu üyelerinden ve partili müşahitlerinden aldığı sonuçlarla YSK'nın açıkladığı sonuçlar arasında bir çelişki varsa itiraz etme hakkına sahiptir. Bu da demokrasinin bir gereğidir.

Referandum sonrası bazıları seçime hile karıştı iddiasıyla vatandaşın kafasını karıştırmaya çalışıyor. Bu doğru bir yaklaşım değildir. Unutmayalım ki, bir şeyin şuyuu, vukuundan beterdir. Bu düşünceye sahip olup meydanlarda dillendirenlerin niyetlerini gerçekten bir sorgulamak lazım. Gerçekten niyetleri nedir? Üzüm yemek mi yoksa bağcıyı dövmek mi? Amaç üzüm yemekse mesele çözülür. Yok, eğer amaç bağcıyı dövmekse bunun tedavisi yoktur. Çünkü maalesef mızıkçılığın, kafa karıştırıcılığın tedavisini halen tıp bulamamıştır. Her partinin üyesinin bulunduğu sandıklarda, herkesin gözünün önünde cereyan eden oy verme ve sayma işlemlerinde ve sonucunda tutulan tutanaklarda nasıl hile olur? Bunu anlamak zor. Mindere çıkan güreşçi bir defa yenileceğini de hesaba katarak mindere çıkmalıdır. Yoksa her müsabakadan sonra itiraz insanları bezdirir. Bu, seçmene ve kendi üyelerine güvensizliğin bir göstergesidir. Demokrasinin bir gereği olan seçimlere gölge düşürmekten başka bir amaç taşımaz. 

Bizde bir atasözü var: Yenilen güreşçi güreşe doymaz diye. Bugün bu mızıkçılık yapanlar güreşmekten ziyade her güreşten sonra yenilgilerine mazeret ve gerekçe bulmada baya maharet kazanmış oldukları görülmektedir. Hile sözünü dillerine pelesenk yaparak ülke içindeki vatandaşların kafasında bir algı ve yurt dışına karşı da ülkeyi zor durumda bırakmaktan başka bir işe yaramayan bu kişilerin özellikle hile sözü kendilerinin geçmişte yaptıklarıyla birebir örtüşmektedir.  Çünkü o hatayı yapanlar gelip geçmiştir. Yine bizde "Dil kalbin aynasıdır" diye bir atasözümüz var. Sahi bu hile sözü nereden akıllarına geldi. Ben kimseyi geçmişte babasının, anasının, partisinin yaptıklarıyla eleştirmem. Ama bugünkü seçimlere hile karıştı diyenler ilk önce kendi geçmişlerine bakmalarında fayda vardır. Şaibe, hile arayan ilk önce 1946 seçimlerine baksın. Çünkü bu seçimde açık oy ve gizli sayım uygulaması yapılmıştır. Sahi üyelerinin ıslak imzasıyla tutanak altına alınan bu seçimde hile var demek sağlıklı bir insanın psikolojisi değildir. Seçime hile karıştı diyenler ilk önce bu millete hilenin ne olduğunu bir anlatsınlar, millet öğrendikten sonra hile olup olmadığını söyler. Bu ithamları, üzümü çifter çifter yiyen amanın karşısındaki amaya üzümü niye çifter çifter yediğini sormasına benzer.  Adam: Arkadaş sen amasın, nereden gördün çifter yediğimi diye sorunca, "Ben çifter yiyorum" cevabı verdiğini hepiniz bilirsiniz. Görev yaptığım bir ilçede daha önce benim kendi doğup büyüdüğüm yerde görev yapan bir emniyet amiriyle tanıştım. Her karşılaştığımızda bana ilçemizdeki bazı insanların ne yaptığını sorardı. Sorduğu kişiler de hep hırsızlık vb suçuyla ün yapmış kişiler olunca bir gün dayanamayıp sordum. Amirim! Benim ilçemde o kadar görev yapmışsın. Kaç defa karşılaştık. Bana hep suça karışmış insanları sordun, senin arkadaşların hep bunlardan mı idi, hiç iyilerle arkadaşlık yapmadın mı diye sordum. Bana gülerek: "Biz emniyetçiyiz. Onlarla aramızı iyi tutarız ki ilçede her hangi bir vukuat olunca haberi onlardan alırız biz. Bizim haber kaynağımız onlar. Bir yerde teyp mi çalındı. Birisinin kapısını çalarız. ‘Amirim, teyp çalma işini falan yapar.’ Koyun mu çalındı? ‘Amirim koyun işini ancak falan yapar’ cevabı alırız. Çalıştığım dönemde hiç faili meçhul bir olay kalmadı, hepsini aydınlattık. Hepsini de bu yöntemle çözdük" dedi. Garibime giden bu dostluk işinin hikmetini de bu şekilde anlamış oldum.

Bırakalım iftirayı, çamur atmayı, kafa karıştırmayı. İnsanlara karşı hüsnü zan beslemeyi öğrenelim. Kaybettiğimiz zaman sonucu hazmetmeyi öğrenelim. Eğer iyi niyetli iseniz, biz niye her seçimi kaybediyoruz? Millet niçin bizim görüşümüzü tercih etmiyor? Bunu sorgulayalım. Eğer bunu yapmazsanız bundan sonraki seçimlerde de  kaybedeceksiniz. Şimdiden mazeret, gerekçe, bahane, iftira ve çamur atacak bir malzeme bulun. Benden size bir dost nasihati… 19/04/2017

** 20/04/2017 günü kahta.soz gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde