1 Eylül 2024 Pazar

Futbol Neyine?

Zaman zaman futboldan yazıyorsun. Dini, siyasi ve güncel konulardan yazsan olmaz mı? Futbol senin neyine? Sonra futboldan ne anlarsın sen? Ayrıca futbol karın doyurmuyor ki.

Doğrudur, futboldan yazıyorum. Belki bazılarının garibine gitse de futboldan yazmanın bir maliyeti yok. Futboldan yazmak için bir bilgi ve birikime gerek yok. Biraz ilginin olması yeterli. (Bu arada futbola dair tüm ilgim ve bilgim, dakika, skor ve sonuçtan ibaret).

Ayrıca futboldan yazmanın bir maliyeti, bir masrafı yok. Kara listeye de alınmıyorsun. Futbolun fanatikleri olsa da diğer alanlara göre biraz centilmenlik var. Penaltıydı, değildi, iyi oynadı, kötü oynadı, maçı hak etti, etmedi, hakem maçı katletti, oyunun sonunu etkiledi veya etki etmedi gibi yazar durursun. Okuyucu katılır veya katılmaz. Ama en azından başın ağrımaz.

Halbuki dini konularda yazmak bedel ister. Çoğunluğun kabul ettiği dini görüşe, farklı bir perspektiften bakarsan, mimlenirsin, tekfir bile edilirsin. Çünkü toplumda kendisini şeyhülislam olarak gören sayısı çok.

Siyasi konularda zaten yazamazsın. Yazmaya kalkarsan, ucu kendi partisine dokunanlardan bir güzel şamar yersin. Ki siyasi alanda da toplumun her biri siyaset uzmanı.

Hasılı din ve siyasi alanda bu ülkede herkes üstat. Bu yüzden bize laf düşmez. Bunun için de başını belaya sokmaya hiç gerek yok.

Güncel meseleler denince akla Filistin geliyor. Elden bir şey gelmeden konuşmanın ve gündemde tutmanın bir faydasına inanmıyorum.

O yüzden bir faydası ve getirisi olmasa da futboldan gayrısı cıs görünüyor. Futbol yorumunda anlaşamasan bile bir orta yol bulursun.  Halbuki dini ve siyasi konularda kimse kimseye Nuh dedirtip peygamber dedirtemez.

Hasılı futbolda;

En azından dışlanmıyorsun.

Mimlenmiyorsun.

Kara listeye alınmıyorsun.

Tu kaka yapılmıyorsun.

Düşman bellenmiyorsun.

Vebalı muamelesi görmüyorsun.

Kısaca başın ağrımıyor. Önemli olan da bu değil mi? Azıcık aşım, ağrısız başım. Nemelazım ötesi.

Beni Ayakta Alkışlayan Pazarcı *

Tatil dönüşü eve baktım, atılacak çöp bile yok. Çöp yoksa çöpün ham maddesi de yoktur deyip bir pazar listesi hazırlayarak soluğu pazarda aldım.

Girdim pazarın bir köşesinden. Sebze ve meyve alacağım. Piyasa günbegün değişiyor pazar ve marketlerde. Önce şöyle bir tur atayım, fiyatlar hakkında bilgi sahibi olayım istedim.

Evden çıkarken bir de kışlık sarımsağa bak denmişti. Gözüme ilk sarımsak ilişti. Kaç lira delikanlı dedim irilerini göstererek. 250 TL dedi. Küçükleri de 150 olur dedi. Kastamonu sarımsağı imiş. Hayırlı işler deyip giderken gel 230 olsun, hatta 200 olsun, küçükler de 130 olsun dedi. Sağ ol, kalsın diye ilerlemeye çalışırken arka arkaya fiyat indirmeye devam ediyordu pazarcı.

250'den 200'e indiren esnaf olur mu? Demek ki 200 liradan bile ekmek yiyor bu pazarcı. Ne diye önce fiyatı abartıp sonra yelkenleri indiriyor anlamadım. Sarımsak satan pazarcı güven vermediği için ondan sarımsak almadım. Başkasına da sormadım.

Az ilerleyip salatalığın fiyatını sordum. Gel 20 olsun dedi. Eyvallah dedim, alıcı olmayan gözle dolaşmaya devam ettim. Neyini beğenmedin bu salatalığın, sana 20 liraya salatalık veriyorum. Almıyorsun. 20 lira para mı? Helal olsun, seni ayakta alkışlıyorum dedi. 

Ne muhatap oldum ne durdum. Çekip gittim yanından. 

Almıştım başa belayı sabah sabah diyeceğim. Ama öğle vakti idi pazara gittiğim. Belli ki pazarcı sabahtan beri yorulmamış, pek satamamış, çeneye vermiş. Akşama kadar çenesi iyice düşer. 

Gözümü kestirdiğim başka yerlerden domates, biber, salatalık, meyve aldım. Bu arada salatalığa da 20 verdim. 

Başka ne alayım diye turlarken, biri salatalık 10 lira diye bağırıyordu önünden geçerken. Hiç geriye dönüp bakmadım. Herhalde az önce beni ayakta alkışlayan olmalı. Şakasına, acaba 10'a alır mı diye bağırıyor sandım. Az ileriye gittikten sonra kim bu diye geriye dönüp baktım. Bana az önce 20'den salatalık vermeye çalışandan başkası değildi. Ne ara indirdi anlamadım.

Merak ettiğim bu adam sabah saatlerinde salatalığa kaç fiyat çekti acaba? Daha öğle vaktinde 20'ye indirmişse akşama kaça indirir bilemiyorum.

Bir malın bir ederi bir maliyeti bir piyasası olur. Bir ürün daha öğle vakti yüzde yüz indirilir mi? Herhalde ya tutarsa deyip öylesine fiyat belirliyor çoğu pazarcı. Akşam vakti olsa, eve götürmektense elden çıkarayım deyip fiyatı indirebilir. Daha öğle vakti millet yeni yeni pazara geliyor. Merak ediyorum bunların kar marjı ne kadar? 

Benim anlamadığım, pazarcıların bağırması, gürültü çıkarması kanunla yasaklanmadı mı? Bu kanun hala yürürlükte olduğuna göre bu pazarcılar niye bağırıyor? Kanun uygulanmıyorsa, pazarcı iplemiyorsa, denetim ve müeyyidesi de yoksa bu kanun niye duruyor?

Fiyat soran her müşteri o pazarcıdan almak zorunda mı?

Sonra niye fiyat soruyoruz? Müşteri her ürünün fiyatını öğrenmek için pazarcıya fiyat sormak zorunda mı? Niçin sebze ve meyvelerin önünde etiket yok?

Lokanta ve kafelerin girişlerinde fiyat zorunluluğu var da niçin pazar tezgahlarında satılan ürünlerde fiyat yok? Pazarcılar her fiyat sorana cevap vermekten yorulmuyor mu?

Bence pazar tezgahında satılan ürünlerde fiyat yazma zorunluluğu getirilmeli ve bu kurala uyulup uyulmadığının kontrolü yapılmalı.

*04.09.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Avrupa'da Kuzu, Türkiye'de Aslan

Young Boys futbol kulübü karşısında oynadığı her iki maçta da belki de tarihinin en kötü maçlarını oynayarak Şampiyonlar Ligi'ne havlu atan Galatasaray'ı, Adana Demirspor karşısında hem de deplasmanda 5-1 galip gelmesini görünce şaşırdım kaldım ve ağzımdan, Avrupa'da kuzu, Türkiye'de aslan çıktı.

Keşke GS, Adana Demirspor karşısında gösterdiği eforun ve oynadığı oyunun milyonda birini Young Boys takımı karşısında gösterseydi, 5 golün 2 tanesini Young Boys takımına 2.maçında atsaydı.

Adanaspor karşısında aldığı galibiyet bir nevi Şampiyonlar Lig'inden elenme mutluluğunu gösterdi. Adeta bir zafer kutlaması yaptı Adanaspor karşısında. 

Oynadığı oyun ve attığı gollerle oh be dünya varmış. Ne işimiz var bizim devler liginde. Analarımızın ligi neyimize yetmez havasında gol oldu yağdı adeta. 

Görüyorum ki oynadığı bu oyunla Galatasaray'da bir eziklik bir pişmanlık bir utanma ve bir mahcubiyet yok. Tüm bu ruhsuz ve çapsız oynamaları, bir an evvel elenip kendi asıl ligimize yani sadede gelelim içinmiş. 

Hele kendisinden daha önce elenip lige dönen ezeli ve ebedi rakipleri, meydanı boş bularak Rizespor'a 5 gol, Alanya'ya 3 gol atıyorsa, Galatasaray’ın neyi eksikti gol atmak için. 

Nasılsa hem Fenerbahçe hem de Galatasaray sadece bu ligde yani annelerinin liginde şampiyon olmak için varlar. Bu iki takıma iki şampiyonluktan birini tercih edin. Lig mi yoksa Şampiyonlar Ligi mi dense, tereddütsüz lig şampiyonluğu derler. 

Bunların öyle büyük işlerle işi olmaz. Galatasaray 25.şampiyonluğu alıp 5.yıldızı taksa, Fenerbahçe, gördüğü en iyi takım olarak Rizespor'u gören yeni teknik direktörleriyle önce 20. ardından arka arkaya şampiyon olsa da önce rakibini yakalasa, ardından rakibini geçse daha iyi olmaz mı? 

Bu iki takımdan, Galatasaray şampiyonlukta Fenerbahçe'ye fark attım diye hava atar. Fenerbahçe de seni evinde, bir eksikle yendim ve şampiyonluğunu bir hafta öteledim diye hava atar. Havanız batsın e mi? 

Hele Fenerbahçe’ye Galatasaray galibiyeti mi Avrupa şampiyonluğu mu dense, tereddütsüz Galatasaray galibiyeti seçeneğini işaretler. 

Bize dışarıda yüz güldürmeyen bu iki takım birbirinin varlık sebebi. FB GS'siz, GS de FB'siz yapamaz. Birbirleriyle Filistin ve İsrail gibi olsalar da birbirlerini yenmek ve yemekle meşguller. Birbirlerine taş atmaktan Avrupa'da maç çıkarmaya vakitleri kalmıyor. Birbirinin ne onmasını isterler ne de olmalarını. 

Abartma o kadar da demeyin. FB Şampiyonlar Ligi'ne daha erken veda etti. Bunu bir tarafa bırakalım. Galatasaray'ı anlamakta zorlanıyorum. Salı günden cumartesiye ne değişti de bu derece farklı futbol oynayıp farklı goller atabildi. Zerre kadar mide olsa üzüntüsünden Adana Demirspor karşısında zorlanır, kaybeder veya berabere kalır ya da maçı zor kazanır. Dersin ki Şampiyonlar Lig'inden elenmenin etkisinden kurtulamadı. Kimse kusura bakmasın, GS'nin Adana Demirspor karşısında aldığı bu skor, benim Avrupa ve Şampiyonlar Ligi gibi bir derdim, hedefim hiç olmadı demektir. 

O kadar büyük takımları çalıştırmış FB'nin teknik direktörü Şampiyonlar Ligi zor, Avrupa Lig'inde ilerlemek istiyoruz diyerek baştan pes ettiğini göstermedi mi? FB teknik heyetin kafa yapısı bu ise GS'nin neyi eksik bu kafa yapısından. 

Her iki takım da küçük hesaplar peşine düştü. Şampiyonlar Lig'inde dev takımlarla mücadele edersek, ligi ihmal ederiz.  Kısa yoldan elemelerde veda edelim ki lige dört elle sarılalım hesabını yaptı ve bunda da başarısı oldular.