4 Ağustos 2024 Pazar

Çiçeği Burnunda Bir Amirin Serüveni (3)

Çiçeği burnunda bir amirin serüvenine devam edelim. 

İlçenin kurumlarından birine müfettiş gelir. Müfettiş görüşmesini yapar, bahçeye iner. Ayakkabısının bağı çözülmüştür. Bir banka oturur ayakkabısını bağlamaya kalkar. Ayakkabısını bağlayan müfettişi mülki amir odasından görür ya da güçlü istihbaratı sayesinde öğrenir. Kimdir, necidir bu şüpheli şahıs diye hemen güvenlik görevlisini gönderir. Öyle ya belki de daireyi bombalayacaktır. Güvenlik gelir, müfettişe kim olduğunu, buraya niçin geldiğini sorar. O da şu kuruma geldiğini söyler de mülki amir bu şüpheli şahsın terörist olmadığını anlayınca derin bir nefes alır. Ne de olsa ilçenin mülki amiri. İlçenin güvenliği ondan sorulurdu. Burası terör bölgesi olmasa da olsun, zira su uyur, düşman uyumazdı. 

Mülki amirin bu yaptığı müfettişi zoruna gider. Çeker gider oradan. Giderken de bu mülki amir bizim Doğu’da olsa bu yaptığından dolayı onu öttürürlerdi der ama memleketinden çok uzakta şimdi.

Dini bilgisi de iyiydi. Üstelik babası din görevlisi idi. Ezan okunmaya başlar. Okunan ezanı dinlemeliydi. Bakalım düzgün okuyorlar mıydı?

Okuyan bir çocuktu. Hayye alessalah'ı unutmaz mı okurken. Hemen müftülüğü aratır. Şu ezanları doğru okutun. Çocuklara niye okutursunuz, bundan haberiniz var mı der. Öyle ya bu çocuk ezan okumayı anasının karnında öğrenmeliydi. Sonra müftünün işi ne? Yanlış ezanları tespit etmeliydi.

Müftünün bir görevlisi avcılık yapmak için silah ruhsatına müracaat eder. Din görevlisi ve avcılık olacak şey değildi. 

Çağırdı müftüyü. Müftü de izin alacaktı zaten. Müftü izin isteyince, İmamın silah ruhsatına başvurur, minarelerden çocuğa ezan okutulur, ezan da yanlış okunur. Sen ise izin derdindesin diyerek izin isteyip isteyeceğine müftüyü pişman eder. 

Sürücü belgesi alacaklar için başlangıç noktasını değiştirmek ister ilçenin görevlisi. Şurası, burası olsun diyerek en iyi noktayı bulmak ister. Sürücü kursundan da kamyon getirtir. Test sürüşü yaptırır. Haliyle gürültü olur. Neyin nesi bu diyerek tüm polisi ve jandarmayı yığar oraya. Meselenin yeni güzergah ve başlangıç noktasını bulmak olduğunu öğrenir ama kendisinden habersiz yaptıkları için milli eğitimi uyarır ve bu test sürüşünü iptal ettirir. Öyle ya mülki amirin görüşü olmadan böyle bir şeye kalkışmak olacak şey değildi.

Okullar açılmadan cumartesi okulların eğitim ve öğretime hazır olup olmadığını denetime çıkar. Bir okula öğle vakti gider. Okul müdürünü okulda bulamaz. Öğle arası da olsa yemek de yiyecek olsa okul müdürü evine gitmemeliydi. Kıyameti koparır. Nasıl evine gider diye. Okul müdürüne ikinci ödevi verilir. Okulun tüm müştemilatının videosunu çekip korumaya verecek.

Bir başka köy okuluna gider. Okulun müdür yetkili kadın öğretmeni babasıyla birlikte okulu bir güzel yıkamıştır. Okul temiz olmaya temiz ama hortumu koridorda bırakmıştır. Bu hortumu epey bir mesele edinir mülki amir. Öyle ya koridorda hortum bırakılır mıydı.

Bir okula kalorifer döşenmiştir. Daha tam işi bitmemiştir. Okul köy okulu. Bu zamana nasıl kalırdı. Pazartesi nasıl iş başı yapacaktı bu okul. Talimatını verir. Pazartesiye kadar okulun içi, dışı temizlenecekti. Okulun müdür yetkili öğretmeni temiz halini videoya çekip pazartesi akşama kadar videoyu mülki amire ulaştıracaktı. Müdür yetkili öğretmen videoyla brifing verecekti. Nitekim öyle oldu. Bereket mülki amir tüm okullara müdahale etti de okullar eğitim ve öğretime hazır hale getirildi. Çünkü onun için okullar ve eğitim ve öğretim öncelikli idi.

Not: Yine hayal mahsulü ve gerçeklerden uzak bir senaryo.

Konya'da Pancar, Mısır ve Ayçiçeği Ekimi *

Ülkemizin herhangi bir konuda orta ve uzun vadeli bir plan ve programının olduğunu, tüm planlarımızın günübirlik olduğunu düşünüyorum.

Tarım da plansızlık ve programsızlığımızın bir göstergesi.

Tarım yönünden Konya'yı ele alırsak, bu şehir yağışı az alan bir şehir. Bu şehirde az su isteyen ürünler ekilmesi gerekirken bol su isteyen ürün ekimi son yıllarda iyice arttı. 

Şeker pancarı, mısır ve ayçiçeği de çok su isteyen ürünler. Buna rağmen Konya'da bir baştan öbür uca bu ürünler ekiliyor. Haliyle bu ürünler su ister. Şöyle şehri çıkıp yol boyu gidersek sağlı sollu ekili arazilerin durmadan sulandığını görürüz.

Şehirde su olsa gam yemeyeceğim. Sulamada kuyu suları kullanılıyor.

Eski yağışlar olsa varsın kuyu suları kullanılsın diyeceğim. 

Hepimiz biliyoruz ki eski yağışlar yok. Hele kara hasret kaldık. Kar yağmayınca da boşalan su havzaları yeni suyla dolmuyor.

Açtığımız kuyulardan su azalınca veya bitince daha derin kuyular açmak zorunda kalıyoruz.

Açtığımız kuyuların suyu bittikçe yerin altında boşluklar oluşuyor. Bir müddet sonra çöküntüler meydana geliyor. Karapınar yıllardır bunun örneği. Şimdi sulamanın çok yapıldığı Çumra havalisi de çöküntülerden nasibini almaya başladı.

Karapınar ve Çumra örneği Konya için tehlike çanları çaldığına işarettir. Böyle giderse Konya daha büyük çöküntülere gebedir. Yol yakınken tedbir almakta fayda vardır.

Ne yapılabilir?

Olur olmaz yere kuyu suyu açmamak gerekir.

Konya için su istemeyen ya da daha az su isteyen ürünlerin ekimi tercih edilmeli, hatta zorunlu kılınmalı.

Bol su isteyen mısır, ayçiçeği ve şeker pancarı ekimi Konya’da yasaklanmalıdır. Şeker pancarının belki bazı yerlerde sınırlı sayıda ekimine izin verilse de özellikle mısır ve ayçiçeği ekimine izin verilmemelidir.

Mısırın ve ayçiçeğinin stratejik önemi de yok. Bu iki ürün bol yağış alan yerlerde ekilmelidir. Türkiye’nin bu ürünlere ihtiyacı başka şehirlerden karşılanmalıdır.

Hangi ürünün, nereye ekilip ekilmeyeceği vatandaşa bırakılmamalı. Tarım Bakanlığı bu konuya el atıp bir planlama yapmalıdır.

Ekilmesi gereken ürün konusunda da planlama yapılmalıdır. Ülkenin tüketimi, ihracat gibi hususlar göz önünde bulundurularak ona göre ekim yapılmalı. Ne eksik ne fazla olmalı.

Unutmayalım ki ekim, dikim ve sulama konusundaki bu plansızlığımız ileride başımıza bela olacak. Yer altı su stoklarını hoyratça kullanmayalım.

*16.08.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

3 Ağustos 2024 Cumartesi

Bir Garip Yolcu Rumuzlunun İthamları ve Cevabî Yazım

“Bir garip yolcu” rumuzlu birisi 24 Ağustos 2018 tarihinde "Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı"(https://dilinkemigiyok.blogspot.com/2018/08/fima-kal-ev-kema-kal.html) başlıklı yazım için yorum yapmış. Yorumunu ilginç buldum. Her yorumunu hem de ona verdiğim cevabı buraya alıyorum:

Namazın sizi kötülüklerden arındırmamış olduğu konusu doğru.
Belki de zaten bir dindar değil ama öyle görünüp Müslümanları sağdan yaklaşarak kandırma ve dinden soğutma amacınız var.

1446 yıldır; (sözüm meclisten dışarı sizi de kastetmiyorum ve sadece uyarı için yazıyorum) Nice müşrik, münafık fitneci, yalancı peygamber, hain, gafil ve ahmak çıkıp İslam ve Müslümanlar aleyhinde kimisi bilerek kimisi bilmeyerek sayısız yalan ve iftiralar da bulundular.

Ancak hemen hepsi tarihe bir yalancı olarak geçip, çoğu unutulup, günahları boynuna dolayıp gittiler ve Ahirette o çetin hesabı verecekleri günü bekliyorlar.

Onların mücadele ettiği peygamberler, sahabeler, evliyalar, alimler ve diğer istikametli Allah dostları, tarihin şanlı sayfalarında altın harflerle yer alıp yüzlerce sene sonra bile hayırla yad edilip örnek alınmaya ve eserlerinden istifade edilmeye devam ediyorlar.

Onca zorluk, sıkıntı ve imkansızlıklara rağmen ömrünü din yolunda harcamış, İslam’ın bu günlere kadar ulaşmasına vesile olmuş; binlerce alim ve evliyanın problem olarak görmediği şeyleri sanki yeni bir şey bulmuş gibi ve tek problemimiz bunlarmış gibi insanların önüne sürmek en azından saflıktır.

Zaten dine olan düşmanlığı ve kinini kusmak için fırsat bekleyen birkaç kişinin destek çıkması ise kimseyi kurtarmaz.

Her an gelebilecek ölümü, kabri ve cehennem azabını bilen bir Müslüman her aklına geleni ve her duyduğunu söyleyemez”.

Bir garip yolcu rumuzlu kişiye yazdığım cevabi yazım:

Bir garip yolcu rumuzlu kardeşim, bu ön yargılı, niyet okuyucu, saldırgan, tekfirci, hüküm verici, itici yorumuna cevap yazmaya gerek yok. Siz zaten hakkımdaki hükmü vermiş durumdasınız. Yazacağım cevap da size zerre faydası olmayacak. Ama prensibimdir, her yoruma cevap yazarım. Cevabı dizin için değil, bu sayfayı okuyan kimselere saygı olsun diye yazıyorum.

Bu arada bir garip yolcu olduğunuz kadar garip bir insansınız diyeceğim ama sizin gibi kafa yapısına sahip o kadar çok ki normal şartlarda siz değil, biz garibiz. Biz garip olsak da sizin gibiler bize töhmet etse de hem yazımızı hem de yorum ve cevabımızı müstear isimle değil, kendi ismimizle yaparız. Sizin gibi rumuzun arkasına sığınmayız. Kimseden çekinmemiz de yoktur. Bir konuda görüşümüz yazarız. İster kabul görür, ister görmez.

Normal şartlarda yorumlar yazan kimsenin ufkunu açar ama sizin itici yorumunuz dışlayıcı bir yorum. Kusura bakma da bu kafa yapısıyla hakikate hiçbir katkınız olmaz. Ne bir kişiyi İslam dairesinde tutarsınız ne bir kişiyi Müslüman yaparsınız. Sizin gibiler bir yorum, bir yazı ile insanları tekfire hazır kişilersiniz. İstersiniz ki herkes sizin gibi düşünsün. Çünkü tek doğru sizin kafanızda oluşturduğunuz doğru yanlış bilgilerdir. Din budur size göre. İnanırsan bu. Yoksa canınız cehenneme düşüncesindesiniz. Araştırmadan, sorgulamadan tüm müktesebatı doğru kabul eden sizin gibiler esas İslam'a zarar veren, İslam'dan soğutan. Sizin bu kaba ham softa İŞİTvari kafa yapınızla dine verdiğiniz zararı İslam düşmanları veremez.

Şunu unutma ki ben süpürüp alanlardan değilim, süpürüp atanlardan da değilim. Benim temel felsefem sorgulamaktır. Bu konuda "Ölüleri dirilteceğim" fermanına, "Nasıl dirilteceksin" sorgulamasını yapan Hz İbrahim'i örnek alıyorum. Hz İbrahim bunu Allah'a diyor. Baştan eyvallah demiyor, beni ikna et diyor. Allah babası için yaptığı dua dışında İbrahim sizin için örnektir buyurur. Anlaşılan siz İbrahim'i değil, müktesebat olarak bize gelen ne varsa kayıtsız şartsız bir kabul anlayışınız var. Sizi bu anlayışınızla baş başa bırakıyorum.

Şu elinize mührü alıp da şu Müslüman şu münafık şu müşrik şu kafir hastalığından vazgeçin. İnsanların niyetini okumayın. Din bir fıtrattır. Doğduğu, bulunduğu yere göre şekil alır. Oranın insanının kahir ekseriyeti de o dini seçer. Bunu peygamber diyor. Her çocuk fıtrat üzere doğar, daha sonra bunu annesi, babası Yahudi, Hristiyan, Mecusi yapar diyor. Siz, biz Türkiye'de değil de Hindistan'da doğmuş ve yetişmiş olsaydık, belki de Hindu olacaktık. Hinduizm’i savunacaktık. Hindular, Türkiye'de doğsaydı belki de Müslüman olacaktı. Müslümanlığı savunacaktık. Yani bulunduğumuz dini tekelimize alıp da insanları tekfir etmeyelim. Siz bildiğiniz dini yaşayın, ben de bildiğimi. Öyle belki de deyip beni münafık yapmaya kalkmak sizin haddiniz değil. Kimsenin sağından yaklaştığım, kimseyi dinden soğuttuğum yok. Sizin gibi dinden soğutan varken zaten bana ihtiyaç yok. İslam'ın sizin gibi düşmanı varken başkasına da ihtiyacı yok. Benim bir kişiye verdiğim yorumdan beni tanımadığın halde münafık yapma niyet okuyuculuğu yapman maalesef beni de size karşı niyet okuyucusu yaptı.

Şimdi bu kısa girizgahtan sonra kısa kısa cevap vereyim.

Namazın beni kötülüklerden arındırmadığını nereden biliyorsun? Sana bu sayfadan bu ithamda bulunma yetkisini kim verdi? Akşam sabah yanımda benim namaza rağmen kötülüklerimi mi not ediyorsun?

Dinden soğutma amacı ithamınıza yukarıda değindim. Tekrara gerek yok. Varsın ben münafık olayım sen kendine Müslüman kal, ben cehenneme gidince kocaman cennette zil takıp oyna. Oh cennet bana kaldı diye.

Sözüm meclisten dışarı, sizi de kastetmiyorum demek suretiyle burada bir incelik göstermişsiniz. Teşekkür ederim. Unutma ki size incelik yakışmaz. Siz saldırmayı prensip edinmişsiniz tüm yorumunuzda. Teşekkür etmekle beraber çelişki içindesiniz. Lütfen yorumunuzu bir kez daha gözden geçirin. Varsın biz iftira atalım, siz kendine Müslüman doğrularınızı bu şekil saldırarak anlatmaya devam edin.

Yorumunuz 2018 tarihli yazıdan ziyade bir okuyucunun yorumuna verdiğim cevabı değerlendirmek olmuş. "Alim ve evliyanın problem görmediği şeyleri sanki yeni şeymiş gibi ve tek problemimiz bunlarmış gibi" derken yeni bir şey bulduğum, problem gördüğümü değil, kulağımı tırmalıyor demişim. İkinci hadis okunmayacaksa ev kema kal denmemeli diyorum. İkinci hadis okunmadığı halde ev kema kal demek, okunan hadise şüphe getirebilir diye bir endişemi dile getiriyorum. Cevabının da buna dair olmasını isterdim. Şundan dolayı böyle demiyor şeklinde. Ama heyhat ki heyhat. Geçmiş alimler mesele edinmemiş, sen kimsin diyorsun. Sizden iyi bir nakilci olur. Çünkü her şey geçmişte söylendi, bizim görevimiz onları nakildir. Üzerine bir şey koymayalım düşüncesine sahipsiniz.

Sizi gibiler işine gelmeyen bir şeyi gördü mü tek problemimiz bu mu diye işi sulandırmayı iyi bilir. Bu konuya dair sözümüz varsa buyurun. Yoksa susun.

Sizin bu gereksiz bulduğunuz yazı 26 bin kişi tarafından okunmuş. Demek ki bu kadar kişi gereksiz bir yazıyı okumuş. Bunu okuyarak üzerine bir de yorum yazdığın için bu kesim içinde siz de varsınız. Merak ediyorum bu gereksiz yazıyı niye okudunuz. Başlığından belli zaten. Niye o değerli vaktini harcayarak üzerine bir de yorum döşediniz. İnsanın gereksiz gördüğü bir şeyi okumak ve üzerine yorum yapmak kadar en hafifiyle ne olur ki.

Siz insanları cehennemle korkutmaya devap edin. Bakalım bir Allah'ın kuluna bu korku yaymayla faydanız olacak mı?

Her aklına geleni söyleyen, yazan, itham eden, iftira eden, tekfir eden sizsiniz be kardeş. Önce lütfen aynaya bak.