Ana içeriğe atla

Çiçeği Burnunda Bir Amirin Serüveni (3)

Çiçeği burnunda bir amirin serüvenine devam edelim. 

İlçenin kurumlarından birine müfettiş gelir. Müfettiş görüşmesini yapar, bahçeye iner. Ayakkabısının bağı çözülmüştür. Bir banka oturur ayakkabısını bağlamaya kalkar. Ayakkabısını bağlayan müfettişi mülki amir odasından görür ya da güçlü istihbaratı sayesinde öğrenir. Kimdir, necidir bu şüpheli şahıs diye hemen güvenlik görevlisini gönderir. Öyle ya belki de daireyi bombalayacaktır. Güvenlik gelir, müfettişe kim olduğunu, buraya niçin geldiğini sorar. O da şu kuruma geldiğini söyler de mülki amir bu şüpheli şahsın terörist olmadığını anlayınca derin bir nefes alır. Ne de olsa ilçenin mülki amiri. İlçenin güvenliği ondan sorulurdu. Burası terör bölgesi olmasa da olsun, zira su uyur, düşman uyumazdı. 

Mülki amirin bu yaptığı müfettişi zoruna gider. Çeker gider oradan. Giderken de bu mülki amir bizim Doğu’da olsa bu yaptığından dolayı onu öttürürlerdi der ama memleketinden çok uzakta şimdi.

Dini bilgisi de iyiydi. Üstelik babası din görevlisi idi. Ezan okunmaya başlar. Okunan ezanı dinlemeliydi. Bakalım düzgün okuyorlar mıydı?

Okuyan bir çocuktu. Hayye alessalah'ı unutmaz mı okurken. Hemen müftülüğü aratır. Şu ezanları doğru okutun. Çocuklara niye okutursunuz, bundan haberiniz var mı der. Öyle ya bu çocuk ezan okumayı anasının karnında öğrenmeliydi. Sonra müftünün işi ne? Yanlış ezanları tespit etmeliydi.

Müftünün bir görevlisi avcılık yapmak için silah ruhsatına müracaat eder. Din görevlisi ve avcılık olacak şey değildi. 

Çağırdı müftüyü. Müftü de izin alacaktı zaten. Müftü izin isteyince, İmamın silah ruhsatına başvurur, minarelerden çocuğa ezan okutulur, ezan da yanlış okunur. Sen ise izin derdindesin diyerek izin isteyip isteyeceğine müftüyü pişman eder. 

Sürücü belgesi alacaklar için başlangıç noktasını değiştirmek ister ilçenin görevlisi. Şurası, burası olsun diyerek en iyi noktayı bulmak ister. Sürücü kursundan da kamyon getirtir. Test sürüşü yaptırır. Haliyle gürültü olur. Neyin nesi bu diyerek tüm polisi ve jandarmayı yığar oraya. Meselenin yeni güzergah ve başlangıç noktasını bulmak olduğunu öğrenir ama kendisinden habersiz yaptıkları için milli eğitimi uyarır ve bu test sürüşünü iptal ettirir. Öyle ya mülki amirin görüşü olmadan böyle bir şeye kalkışmak olacak şey değildi.

Okullar açılmadan cumartesi okulların eğitim ve öğretime hazır olup olmadığını denetime çıkar. Bir okula öğle vakti gider. Okul müdürünü okulda bulamaz. Öğle arası da olsa yemek de yiyecek olsa okul müdürü evine gitmemeliydi. Kıyameti koparır. Nasıl evine gider diye. Okul müdürüne ikinci ödevi verilir. Okulun tüm müştemilatının videosunu çekip korumaya verecek.

Bir başka köy okuluna gider. Okulun müdür yetkili kadın öğretmeni babasıyla birlikte okulu bir güzel yıkamıştır. Okul temiz olmaya temiz ama hortumu koridorda bırakmıştır. Bu hortumu epey bir mesele edinir mülki amir. Öyle ya koridorda hortum bırakılır mıydı.

Bir okula kalorifer döşenmiştir. Daha tam işi bitmemiştir. Okul köy okulu. Bu zamana nasıl kalırdı. Pazartesi nasıl iş başı yapacaktı bu okul. Talimatını verir. Pazartesiye kadar okulun içi, dışı temizlenecekti. Okulun müdür yetkili öğretmeni temiz halini videoya çekip pazartesi akşama kadar videoyu mülki amire ulaştıracaktı. Müdür yetkili öğretmen videoyla brifing verecekti. Nitekim öyle oldu. Bereket mülki amir tüm okullara müdahale etti de okullar eğitim ve öğretime hazır hale getirildi. Çünkü onun için okullar ve eğitim ve öğretim öncelikli idi.

Not: Yine hayal mahsulü ve gerçeklerden uzak bir senaryo.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde