Ana içeriğe atla

Çiçeği Burnunda Bir Amirin Serüveni (4)

Mülki amiri durdurabilene aşk olsun. 

Okulların açıldığı tarihin üçüncü günü bir köy okuluna gider. Öğrencilere kitabı eksik olan var mı diye sorar. Bir öğrenci benim eksik der. Aslında diğer çocukların da aynı kitapları eksik. Çünkü il milli eğitimden bu kitaplar gönderilmemiş. 

İlçe milli eğitim müdürünü aratır aynı anda. Bu çocukların kitapları niye eksik. Yarına kadar bu eksiklikler giderilecek talimatını verir. 

İlçede bir telaş. Emir demiri keser. Kurumun 90 model benzinli aracı eksik kitapları temin için kitap deposunun yolunu tutar. 

Aslında bu eksiklikler bildirilmiş. Eksik ve fazla kitaplar sisteme girilmiş. Bunun bir süreci var. Fazla gelen kitaplar götürülür, eksik kitaplar getirilir. Ama işin içine mülki amir girince benzinli araç çok yakarmış, bu eksik kitaplar depoda var mı, yok mu demeden kitapları almak için gidilmiş. 

Bu sıralar okullara kömür de geldi. Bakanlık ilgili firmalarla ihale yoluyla anlaşmış, muayenesini ve dağıtımını firmalar aracılığıyla yaptırıyor. Hangi okula ne kadar ton girilmişse tır veya damperli kamyon o okulun önüne gelip boşaltıyor. İlgili firma, yerelden bulduğu hamallarla kömürleri kömürlüklere taşıtıyor. 

Damperli kamyonun bir çırpıda boşalttığı kömür çuvallarını kömürlüklere taşımak birden mümkün değil. Çünkü insan gücü devreye giriyor. Haliyle okulun önündeki kömürleri taşımak zaman ister. 

Ertesi günün ilk saatlerinde emniyet amirini gönderir mülki amir. Bu kömürler ne zaman taşınacak diye. Süreç anlatılır. 

Bir on dakika sonra jandarma komutanı bu kömürler ne zaman taşınacak diye gönderilir. 

Ardından mülki amirin güvenlik görevlisi, sekreteri, yazı işleri müdürü beşer dakika ara ile ilçe milli eğitime gelerek kömürlerin akıbeti hakkında bilgi alırlar. 

Ardından kömürlerin kömürlüklere taşınmasıyla ilgili bilgi için ilçe milli eğitim müdürü makama çağrılır. Süreç anlatılsa da mülki amir, yapacağınız işi düzgün yapın. Bu kömürler şu güne kadar taşınmazsa ben yapacağımı bilirim der. 

İlçe milli eğitim Ankaralı firma ile telefon görüşmesi yapar. Eldeki elemanımız bu. Siz eleman bulun, şu kadara taşısın denir. O fiyata ilçede kimse bulunamaz. 

Şu vakit yağmur yağacak, o kömürler ıslansın da ben size gösteririm uyarısı da yapar mülki amir.

Mülki amir emniyet, jandarma elinde ne kadar eleman varsa çekilmeyen kömürleri videoya aldırır. Tutanak tutar. DYS aracılığıyla yazı yazılmasını ister.

Tüm bu işlemler yapıldıktan sonra yazıyı geri göndererek dursun der.

Kömür bitti ama ilçe milli eğitim bu süreçte dokuz doğurdu. Çünkü günlük, saatlik hesap soruldu kömür yüzünden.

Tüm kömürler çekildi ama bir okulun bahçesinde üç ton kömür kalmış. Bu kömür ilçenin en uzak köy okulunun. Köy dağlık bir yer. Oraya tırın girmesi mümkün değil. Her yıl o köye gidecek kömür ilçede bir okula yıkılır, küçük kamyonete atılarak köy okuluna götürülür.

Kömürün götürülmesi için köy öğretmeni belediyeden araç ister. Her yıl araba veren belediye başkanı durumu mülki amire bildirir. Mülki amir ilçe milli eğitim müdürünü çağırtır, bu firma kendisi kamyonet getirecek, belediyeden istemeyecek. İşinizi düzgün yapın fırçası atar.

Belediye dışında bir araç temin edilerek kömür bir şekilde taşınır.

Bu hengamede ilçe milli eğitim müdürü de izin almak için mülki amirin huzuruna çıkar. İzin verir vermeye ama lafı da sıkıştırır araya: Okullarda kitapların eksik, kömürlerin çekilmedi. Sen ise izin derdindesin der. Öyle ya bu kadar işin arasında iznin zamanı mı hiç.

Hasılı kömür meselesi ilçede devlet krizi haline gelir ve günlerce devam eder. Sonunda kömürler çekilir de herkes derin bir nefes alır. 

Not: Hayal mahsulüdür. Gerçeklikle alakası yoktur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde