Ana içeriğe atla

İlk Burun Ameliyatım

Organların hepsi önemli ama beş duyu organı daha bir önemli. Bunların içinde burnun yeri bir başka. Çünkü nefes alma organımız burun.

Burundan nefes alabiliyorsan ne mutlu. 

Ama çoğumuzda burun fonksiyonunu tam yerine getiremiyor. Ya kıkırdak ya et ya da kemik vardır. 

Bunlar da çoğu zaman düzgün nefes almanı engelliyor. 

Nefesini doğru dürüst alamayan çoğu kimse rahatlamak ve rahat nefes almak için burundan ameliyat olur. Kimi rahatlar kimi de pek faydasını görmez. 

Ben de burundan ziyade ağızdan nefes alanlardandım. 

Burun tam işlevini yerine getirmeyince başımda ağrı eksik olmaz, doğru dürüst burun temizliği yapamazdım. En ufak bir tedirginlikte burun akıntım olurdu.

Gösterdiğim bir doktor ameliyat olman gerekir deyince, 1998'in yaz döneminde bir doktora özel muayene olmak suretiyle ameliyat olmuştum. O zamanlarda doktora özel muayene olmadan ve bıçak parası vermeden ameliyat olmak çok zordu. Bıçak parası vermedim ama iki özel muayene parası vermiştim. 

Lokal anestezi ile ameliyat oldum. Ameliyat olurken doktorla konuştuğumu hatırlıyorum. Hatta çekiçlemeyecek misin dediğimde senin çekiçlik işin yok demişti.

Ameliyat sonrası sanırım iki üç gün hastanede yatmıştım. Burnum sarılı durdu epey. Burnumun içinde de tampon vardı. Birkaç defa kontrole gittiğimde tamponu çıkarıp yerine yenisini koyduğunu hatırlıyorum. Tamponu çıkarırken gözümden yaş geldiğini hiç unutmam. Ameliyattan zormuş bu tampon dediğimde, öyledir demişti doktor.

En son tamponları çıkardığında, Hocam senin sağ tarafta da kıkırdak varmış dediğinde o tarafı da alsaydın demiştim de görmedim, görseydim alırdım demişti. 

1998 yılında sanırım görüntüleme falan yoktu. Haliyle burnun iç ve arka taraflarını doktorun görmesi mümkün değildi. 

Şu var ki ameliyat sonrası tampon, kontrol gibi işler iki haftamı almıştı. Burunda tampon varken durmak, dolaşmak dünyanın en büyük eziyeti. Ne doğru dürüst konuşabiliyorsun ne de bir şeyler yiyip içebiliyorsun. 

Sadece sol taraftan ameliyat olsam da burnun tek tarafıyla burundan nefes almaya başladığımda rahatladığımı hissetmiştim. En ufak bir gerginlik ve streste başım ağrımıyor, burnum akmıyor ve geceleri uyurken ağzım kapalı uyumaya başlamıştım.

Ameliyat olmam horlamama fayda sağlamadı.

Uyurken salya aktığı da olurdu.

Gel zaman git zaman 2024'ün Şubat ayında bir KBB'ye göründüm. Doktor kulaklarımı muayene etti, kulaklarımı temizledi. Burnumun içine bir alet yardımıyla baktı. İki taraf da tıkalı dedi.

Doktor, burnumuzun iki tarafı da tıkalı dediğinde şaşırmıştım. Sol tarafımdan aldığım nefes de tam yeterli değilmiş.  Nefes alıyorum sanıyormuşum meğer.

Demek ki 1963’ten 1998 yılına kadar 35 yıl boyunca burundan hiç nefes almadan yaşamışım. Benim koca burun sadece göstermelikmiş meğer. 

1998 yılında burnun sol tarafındaki kıkırdakların alınmasından 2024 yılı Ağustos başına kadar tek burunla nefes alıp vermişim.

Beş duyu organımdan burun, doğru dürüst fonksiyonunu yerine getirmeden 60 yılımı devirmişim.

Doktorun sol taraftan ameliyat olmuşa benzemiyorsun. İki taraf da tıkalı sözünü duyduktan sonra psikolojik yönden etkilendim. Yeni bir ameliyat daha olmam gerek dedim ve ameliyat olmaya karar verdim. Ama ikinci dönem okulların açılmasına ramak kalmıştı. Şimdi olursam, dersler boş geçer, en iyisi yazın olayım diyerek ameliyatı yaza attım.

"Dünya Varmış" başlıklı yazımda da ikinci ameliyatımdan bahsetmek isterim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde