Ana içeriğe atla

Bir Garip Yolcu Rumuzlunun İthamları ve Cevabî Yazım

“Bir garip yolcu” rumuzlu birisi 24 Ağustos 2018 tarihinde "Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı"(https://dilinkemigiyok.blogspot.com/2018/08/fima-kal-ev-kema-kal.html) başlıklı yazım için yorum yapmış. Yorumunu ilginç buldum. Her yorumunu hem de ona verdiğim cevabı buraya alıyorum:

Namazın sizi kötülüklerden arındırmamış olduğu konusu doğru.
Belki de zaten bir dindar değil ama öyle görünüp Müslümanları sağdan yaklaşarak kandırma ve dinden soğutma amacınız var.

1446 yıldır; (sözüm meclisten dışarı sizi de kastetmiyorum ve sadece uyarı için yazıyorum) Nice müşrik, münafık fitneci, yalancı peygamber, hain, gafil ve ahmak çıkıp İslam ve Müslümanlar aleyhinde kimisi bilerek kimisi bilmeyerek sayısız yalan ve iftiralar da bulundular.

Ancak hemen hepsi tarihe bir yalancı olarak geçip, çoğu unutulup, günahları boynuna dolayıp gittiler ve Ahirette o çetin hesabı verecekleri günü bekliyorlar.

Onların mücadele ettiği peygamberler, sahabeler, evliyalar, alimler ve diğer istikametli Allah dostları, tarihin şanlı sayfalarında altın harflerle yer alıp yüzlerce sene sonra bile hayırla yad edilip örnek alınmaya ve eserlerinden istifade edilmeye devam ediyorlar.

Onca zorluk, sıkıntı ve imkansızlıklara rağmen ömrünü din yolunda harcamış, İslam’ın bu günlere kadar ulaşmasına vesile olmuş; binlerce alim ve evliyanın problem olarak görmediği şeyleri sanki yeni bir şey bulmuş gibi ve tek problemimiz bunlarmış gibi insanların önüne sürmek en azından saflıktır.

Zaten dine olan düşmanlığı ve kinini kusmak için fırsat bekleyen birkaç kişinin destek çıkması ise kimseyi kurtarmaz.

Her an gelebilecek ölümü, kabri ve cehennem azabını bilen bir Müslüman her aklına geleni ve her duyduğunu söyleyemez”.

Bir garip yolcu rumuzlu kişiye yazdığım cevabi yazım:

Bir garip yolcu rumuzlu kardeşim, bu ön yargılı, niyet okuyucu, saldırgan, tekfirci, hüküm verici, itici yorumuna cevap yazmaya gerek yok. Siz zaten hakkımdaki hükmü vermiş durumdasınız. Yazacağım cevap da size zerre faydası olmayacak. Ama prensibimdir, her yoruma cevap yazarım. Cevabı dizin için değil, bu sayfayı okuyan kimselere saygı olsun diye yazıyorum.

Bu arada bir garip yolcu olduğunuz kadar garip bir insansınız diyeceğim ama sizin gibi kafa yapısına sahip o kadar çok ki normal şartlarda siz değil, biz garibiz. Biz garip olsak da sizin gibiler bize töhmet etse de hem yazımızı hem de yorum ve cevabımızı müstear isimle değil, kendi ismimizle yaparız. Sizin gibi rumuzun arkasına sığınmayız. Kimseden çekinmemiz de yoktur. Bir konuda görüşümüz yazarız. İster kabul görür, ister görmez.

Normal şartlarda yorumlar yazan kimsenin ufkunu açar ama sizin itici yorumunuz dışlayıcı bir yorum. Kusura bakma da bu kafa yapısıyla hakikate hiçbir katkınız olmaz. Ne bir kişiyi İslam dairesinde tutarsınız ne bir kişiyi Müslüman yaparsınız. Sizin gibiler bir yorum, bir yazı ile insanları tekfire hazır kişilersiniz. İstersiniz ki herkes sizin gibi düşünsün. Çünkü tek doğru sizin kafanızda oluşturduğunuz doğru yanlış bilgilerdir. Din budur size göre. İnanırsan bu. Yoksa canınız cehenneme düşüncesindesiniz. Araştırmadan, sorgulamadan tüm müktesebatı doğru kabul eden sizin gibiler esas İslam'a zarar veren, İslam'dan soğutan. Sizin bu kaba ham softa İŞİTvari kafa yapınızla dine verdiğiniz zararı İslam düşmanları veremez.

Şunu unutma ki ben süpürüp alanlardan değilim, süpürüp atanlardan da değilim. Benim temel felsefem sorgulamaktır. Bu konuda "Ölüleri dirilteceğim" fermanına, "Nasıl dirilteceksin" sorgulamasını yapan Hz İbrahim'i örnek alıyorum. Hz İbrahim bunu Allah'a diyor. Baştan eyvallah demiyor, beni ikna et diyor. Allah babası için yaptığı dua dışında İbrahim sizin için örnektir buyurur. Anlaşılan siz İbrahim'i değil, müktesebat olarak bize gelen ne varsa kayıtsız şartsız bir kabul anlayışınız var. Sizi bu anlayışınızla baş başa bırakıyorum.

Şu elinize mührü alıp da şu Müslüman şu münafık şu müşrik şu kafir hastalığından vazgeçin. İnsanların niyetini okumayın. Din bir fıtrattır. Doğduğu, bulunduğu yere göre şekil alır. Oranın insanının kahir ekseriyeti de o dini seçer. Bunu peygamber diyor. Her çocuk fıtrat üzere doğar, daha sonra bunu annesi, babası Yahudi, Hristiyan, Mecusi yapar diyor. Siz, biz Türkiye'de değil de Hindistan'da doğmuş ve yetişmiş olsaydık, belki de Hindu olacaktık. Hinduizm’i savunacaktık. Hindular, Türkiye'de doğsaydı belki de Müslüman olacaktı. Müslümanlığı savunacaktık. Yani bulunduğumuz dini tekelimize alıp da insanları tekfir etmeyelim. Siz bildiğiniz dini yaşayın, ben de bildiğimi. Öyle belki de deyip beni münafık yapmaya kalkmak sizin haddiniz değil. Kimsenin sağından yaklaştığım, kimseyi dinden soğuttuğum yok. Sizin gibi dinden soğutan varken zaten bana ihtiyaç yok. İslam'ın sizin gibi düşmanı varken başkasına da ihtiyacı yok. Benim bir kişiye verdiğim yorumdan beni tanımadığın halde münafık yapma niyet okuyuculuğu yapman maalesef beni de size karşı niyet okuyucusu yaptı.

Şimdi bu kısa girizgahtan sonra kısa kısa cevap vereyim.

Namazın beni kötülüklerden arındırmadığını nereden biliyorsun? Sana bu sayfadan bu ithamda bulunma yetkisini kim verdi? Akşam sabah yanımda benim namaza rağmen kötülüklerimi mi not ediyorsun?

Dinden soğutma amacı ithamınıza yukarıda değindim. Tekrara gerek yok. Varsın ben münafık olayım sen kendine Müslüman kal, ben cehenneme gidince kocaman cennette zil takıp oyna. Oh cennet bana kaldı diye.

Sözüm meclisten dışarı, sizi de kastetmiyorum demek suretiyle burada bir incelik göstermişsiniz. Teşekkür ederim. Unutma ki size incelik yakışmaz. Siz saldırmayı prensip edinmişsiniz tüm yorumunuzda. Teşekkür etmekle beraber çelişki içindesiniz. Lütfen yorumunuzu bir kez daha gözden geçirin. Varsın biz iftira atalım, siz kendine Müslüman doğrularınızı bu şekil saldırarak anlatmaya devam edin.

Yorumunuz 2018 tarihli yazıdan ziyade bir okuyucunun yorumuna verdiğim cevabı değerlendirmek olmuş. "Alim ve evliyanın problem görmediği şeyleri sanki yeni şeymiş gibi ve tek problemimiz bunlarmış gibi" derken yeni bir şey bulduğum, problem gördüğümü değil, kulağımı tırmalıyor demişim. İkinci hadis okunmayacaksa ev kema kal denmemeli diyorum. İkinci hadis okunmadığı halde ev kema kal demek, okunan hadise şüphe getirebilir diye bir endişemi dile getiriyorum. Cevabının da buna dair olmasını isterdim. Şundan dolayı böyle demiyor şeklinde. Ama heyhat ki heyhat. Geçmiş alimler mesele edinmemiş, sen kimsin diyorsun. Sizden iyi bir nakilci olur. Çünkü her şey geçmişte söylendi, bizim görevimiz onları nakildir. Üzerine bir şey koymayalım düşüncesine sahipsiniz.

Sizi gibiler işine gelmeyen bir şeyi gördü mü tek problemimiz bu mu diye işi sulandırmayı iyi bilir. Bu konuya dair sözümüz varsa buyurun. Yoksa susun.

Sizin bu gereksiz bulduğunuz yazı 26 bin kişi tarafından okunmuş. Demek ki bu kadar kişi gereksiz bir yazıyı okumuş. Bunu okuyarak üzerine bir de yorum yazdığın için bu kesim içinde siz de varsınız. Merak ediyorum bu gereksiz yazıyı niye okudunuz. Başlığından belli zaten. Niye o değerli vaktini harcayarak üzerine bir de yorum döşediniz. İnsanın gereksiz gördüğü bir şeyi okumak ve üzerine yorum yapmak kadar en hafifiyle ne olur ki.

Siz insanları cehennemle korkutmaya devap edin. Bakalım bir Allah'ın kuluna bu korku yaymayla faydanız olacak mı?

Her aklına geleni söyleyen, yazan, itham eden, iftira eden, tekfir eden sizsiniz be kardeş. Önce lütfen aynaya bak.

Yorumlar

  1. Merhabalar Sayın Ramazan Hocam.
    İnsanları memnun edemezsiniz. "Bu aralar işler-güçler nedeniyle blog sayfalarından uzağım."
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  2. Merhabalar, Recep Kardeş. En iyisi iş güç ve meşgale. Bir güzel kafa dinlendirirsiniz. Stres atarsınız. Yorgunluğun üzerine bir güzel uyku çekersiniz. İnsanları memnun etme gibi bir niyetim yok. Hepimiz her konuda aynı düşüneceğiz diye bir şey yok. Sadece niyet okuyup itham etmeseler ve karınlarından konuşmasalar yeter. Size kolay gelsin.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde