3 Eylül 2023 Pazar

Fakirliğimizin Sebebi Fakirliği Öven Hadisler Olabilir mi?

Fakirlikle İlgili Hadisler” başlığıyla bir yazı kaleme almış, fakirliği yeren ve fakirliği öven hadislere yer vermiştim. Veren el, alan elden üstündür hadisi varken fakirliği öven farklı kaynaklardaki hadislerin çokluğu dikkatimi çekmişti. O yazımda da bahsettiğim gibi fakirlik övülecek ve yerilecek bir şey olmamasına, yerilmesi gereken bir şey varsa o da çalışma imkanı olduğu halde başkasına el avuç açan kimselerin eleştirilebileceği üzerinde durmaya çalışmıştım. Yine her fakirin mücadelesi, başkasına muhtaç olmadan, kendi kendine yeten imkanlara kavuşmayı hatta zengin olmayı arzu etmesi kadar tabii bir şey olamaz. Kısaca fakirlik istenmez, bundan kurtulmanın mücadelesi verilir.

Bu girişin ardından fakirliği yeren ve fakirliği öven hadislere geleyim tekrar. İnsanların fakir kalmaması ve çalışması için peygamberin teşvik etmesini anlayabilirim. Fakat istenen bir durum olmamasına rağmen fakirliği öven hadisleri anlayabilmiş değilim. Rivayetler uydurmadır veya zayıftır üzerinde durmayacağım. Yalnız fakirlik durumu ya iyidir ya kötüdür. Hem iyi hem kötü olmaz. Bu durumda fakirliği hem yeren hem de öven hadisler çelişki içermektedir. Peygamber ya övmüştür ya da yermiştir. Hem yermesi hem de yermesi olacak şey değildir. Peygamber çelişkiye düşmeyeceğine göre o zaman birileri peygamber üzerinden içindekini üretmiş. Başka da bir şey aklıma gelmiyor. Maalesef hadis alanı bir konuda birbirine zıt hükümlerle doludur. Bir konuda bir görüşe sahip olan bir kişi kendisini haklı çıkaracak hadisler bulabiliyor.

Niyetim hadisler üzerine konuşmak değil. Bu konuyu ele almamın sebebi, Cübbeli’nin bir konuşmasında “Fakirlerin zenginlerden beş yüz yıl önce cennete gireceğine” dair sözü üzerine. Dayanağı da şu hadisler olmalı: "Muhâcirin fakirleri, onların zenginlerinden cennete beş yüz sene önce girerler.” (Tirmizî, Zühd, B. 37. Ayrıca bk., Ebû Dâvûd, İlim, B.13; İbn Mâce, Zühd, B. 6; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 296,343.). Başka bir rivayette de 40 yıl önce gireceklerdir deniyor. (Müslim, Zühd, H.No: 37; Tirmizî, Zühd, B. 37; Dârimî, Rikâk, B. 118.)

Bu sözü üzerine Cübbeli epey tepki çekti. “O zaman malını, mülkünü fakir, fukaraya dağıt da cennete beş yüz yıl geç gitme” diyenler oldu.

Bu hadisin sahihliği, zayıflığı üzerinde durmayacağım. Mevzu olabilir mi demeyeceğim. Hadis şunu kastediyor şeklinde yorum da yapmayacağım. Fakirliği öven hadislerle, zenginlerin fakirlerden beş yüz yıl sonra cennete gireceği rivayetlerini birleştirince, aklıma gelen şu düşünceyi sizinle paylaşmak istiyorum. İslam ülkelerinin ve İslam dünyasının fakir kalmasında bu tür rivayetlerin payı olabilir mi? İslam dünyasının üretmemesinin, dünyaya katma değer sunmamasının temelinde bu tür rivayetlerin bilinçaltına yerleştirilmesinin veya yerleşmesinin etkisi olabilir mi? Acaba birileri Müslümanlara “Siz parayı, pulu, malı, mülkü, üretmeyi, dünyalığı ne yapacaksınız? Bu dünyada şöyle ya da böyle karnınızı doyurun. Ahirette ise bu dünyada göremediğiniz her türlü nimete konun. Bu dünyada rezil olun, ahirette ise vezir. Çünkü asıl olan öbür dünyadır” mı demek istiyor? Bu konuda soruları çoğaltabiliriz.

Elhasılı, birileri bize böyle bir şey dayatmasa bile görüntümüz, fiili durumumuz, acınası halimiz bana böyle absürt sorular sorduruyor.

Zenginlikle İlgili Hadisler

Zenginliği öven hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir:

Allah’ü Teâlâ birine çok mal verir, bu da malını Allah’ü Teâlâ’nın razı olduğu, beğendiği yerde harcarsa, bu kimseye gıpta etmek, imrenmek yerinde olur. [Buhari]

Allah’ü Teâlâ bir kuluna mal ve ilim verir. Bu kul da haramlardan kaçınır, akrabasını sevindirir, malından, hakkı olanları bilip verir ise, Cennetin yüksek derecesine kavuşur. [Tirmizi]

Ya Rabbi, buna [Enes bin Malik’e] çok mal ve çok çocuk ver ve bunlarla kendisini bereketlendirsin! [T. Muhammediyye]

Mal, salih kimse için ne güzeldir. [Taberani]

Mal ile şeref kazanılır. [İ.Ahmed]

Şerefinizi mal ile dininizi de dil ile koruyun! [İ. Asakir]

Kişinin, şerefini korumak için verdiği şey, kendisi için sadaka olur. [Ebu Ya’lâ]

Müminin izzeti, halktan müstağni olmasıdır. [Taberani]

Mal sevgisini kötüleyen hadis-i şeriflerden birkaçı şöyledir:

Her ümmetin bir fitnesi vardır. Ümmetimin fitnesi maldır. [Nesai]

Her şeyin bir afeti vardır. Ümmetimin en büyük afeti, dünyaya, paraya gönül vermektir. İyi yolda harcayan hariç, mal toplayanın çoğunda hayır yoktur. [Deylemi]

Kişi yaşlandıkça iki şeyi gençleşir: Uzun yaşama arzusu ve mal sevgisi. [Buhari]

Paranın kuluna lanet olsun, paraya tapan helak olur. [Tirmizi]

Herkesin bir sanatı vardır. Benim sanatım da fakirlik ve cihattır. Bu ikisini seven beni sevmiş, bu ikisine buğzeden bana buğzetmiş olur.  [İ. Gazali]

Şeytan dedi ki: "Mal sahibine sabah akşam bunlar için vesvese vermeye çalışırım: Malı helal olmayan yerden edinmesine uğraşırım. Hak olmayan yere harcatmaya çalışırım. Mala karşı içinde sevgi ve muhabbet veririm ki onu yerine harcayamasın. [Taberani]

Zenginlik ve mal sevgisiyle ilgili hadisleri “dinimizislam.com” sitesinden aldım. Değişik kaynaklardan yer verilen bu hadisler üzerinde durmayacağım. Bu konuda şunları söylemek isterim. Bu evrende her şey zıddı ile yaratıldığına göre zenginlik ve fakirlik de birbirine zıt olarak yaratılmıştır. Ki böyle olmalıdır. Çünkü herkes zengin veya fakir olsaydı hayatın bir anlamı olmaz ve işler yürümezdi. Zengin fakire, fakir de zengine muhtaç bir şekilde olacak ki işler yürüsün. Herkes zengin olsa, rutin işler yürümez. Herkes fakir olsa yine yürümez.

Zenginlik aynı zamanda fakirlik gibi bir imtihan vesilesidir. Allah kimine vererek imtihan eder, kimine de vermeyerek imtihan eder. (Bir diğer yazımda fakirlikle ilgili hadisler üzerinden bir değerlendirmede bulunacağım.)

Hangi Vaaz Türünün Alıcısı Yok/Var?

Rahmetli Mustafa Uzunpostalcı'dan dinlemiştim. Hatırımda kaldığı kadarıyla yüksek İslam enstitüsünde öğrenci iken İstanbul'da bir camide vaaz yapıyor. Başka arkadaşları da diğer camilerde vaaz veriyor. Bir arkadaşları çok ateşli vaazlar yaptığı için camisi tıklım tıklım oluyormuş. Büyükpostalcı ise Kur'an'dan ayetler okuyarak ayetlerin anlamlarını vererek vaazlarını sürdürüyor. Ses tonunu fazla yükseltmiyor, konuşmasında hamaset ve slogana yer vermiyor. Hikaye ve menkıbe de anlatmıyor. Haliyle vaazını dinlemeye gelenlerin sayısı da fazla değil. Başka camilerin cemaati çok, benim niye yok demeden ve moralini bozmadan, vaaz stilini değiştirmeden güzel bir üslupla vaazlarına devam ediyor. Nice sonra cemaatinden biri bir vaaz sonrası yanına gelerek "Hocam, vaazlarınızı bıkıp usanmadan takip ediyorum. Ayetlerle dinimizi anlatıyorsunuz. Hamaset ve slogana başvurmadan, ateşli konuşmaya meydan vermeden bizleri aydınlatıyorsunuz. Çok müstefit oluyoruz" demiş. Ardından "İstesem ateşli konuşma yaparak fazla cemaat da çekebilirdim ama ben böyle bir vaaz yolunu benimsemedim" demişti. 

Uzunpostalcı vaazda izlediği yolun pek taliplisi olmasa da vaazını dinlemeye gelen az ama bilinçli bir cemaatinin olduğunu belirtmişti. 

Uzunpostalcı, doğru tespit etmiş. Çünkü vaaza gelen cemaatin çoğu, sadece ayet ve hadis okuyan, bunların açıklamasını yapan, güncel meselelere girmeyen, sesini yükseltmeyen vaizleri pek dinlemiyor. Bu tip vaizler neredeyse boş mekanlarda birkaç kişiye vaazını veriyor. Yani bu tip vaizleri alıcısı yok.

Bunun yanında şu tip vaizlerin alıcısı ve dinleyicisi çoktur: Ateşli ve heyecanlı konuşan, zaman zaman elini kürsüye vuran, siyasi ve tartışmalı konulara giren, kürsüde meydan okuyan, cemaati coşturacağım diye çoğu zaman hurafe bilgilere ve menkıbelere yer veren, başkasına parmak sallayan vaizlerin albenisi fazladır. Bu tip vaizler kısa zamanda şöhret oluyor ve cemaati "Ne Mücahit adam. Bize doğru İslam'ı anlatıyor. Ne korkusuz hoca. Bu hoca diğer hocalardan başka. Ezik ve pısırık değil. Diğerleri korkak..." diyor. Bunu duyan bu tip hocalar da mikrofonun cazibesine kapılıp coştukça coşuyor, coşturdukça coşturuyor. Her bir konuşması gündem oluyor. İleri gidiyor diyen olduğu gibi az bile söylüyor diyen büyük bir destekçi kitlesi de oluyor. Bu kitle, hocanın etrafını sarıyor ve bu hocaya saldırıyı İslam’a saldırı diyor.

Albenisi olan, sürekli gündem kalan, tartışmanın bir parçası olan bu tip vaizleri ben eski cerci hocalara benzetirim. Her ne kadar günümüzde cami cami dolaşıp vaaz veren ve vaazın bitiminde sergi açan cerci hocalar kalmasa da günümüz ateşli konuşan hoca ve vaizleri de bir nevi cerci hocaların işlevini yürütüyor.

Burada ateşli konuşmanın ne zararı var diyebilirsiniz. Ateşli konuşmada aklıselim hareket etme yoktur. Aklıselimin olmadığı yerde duygular ön plana çıkar. Cerci hocaların da yaptığı bu idi. Kim ne derse desin, bugünkü yanlış dini anlayışların temelinde, geçmiş bu tür cerci hocaların halkı etkilemek amacıyla meydanı boş bularak olur olmaz bilgileri, menkıbeleri ve hurafeleri anlatmaları yatıyor. Nasılsa denetim yok. Halk da dini bilgiye susamış olduğu için her türlü bilgiyi zerk ettiler.

Günümüzde cerci hocalar kalmadı dedim ama aslında var. Bunlara Halil Konakçı ve Cübbeli’yi örnek verebiliriz. Her ikisinin de dini bilgisi var ve çok zekiler. Kendilerini dinletmeyi biliyorlar. TV kanalları vasıtasıyla tüm Türkiye’ye ulaşıp halkı etkileme özelliklerine sahip. Sağda, solda şaz olarak kalmış konuları, menkıbeleri, keramet ve mucizeleri, zayıf rivayetleri, gizemli dünyayı anlatıp duruyorlar. Mesela, Hz Meryem’in cennette Peygamberimizle evleneceğini söylüyor Konakçı. Yine aynı Konakçı, bir vaazında şunu anlatır: “Malik b. Dinar Yahudilere ait bir  gemiyle hacca gitmek için Mısır’dan yola çıkar. Gemide iken yol parası toplanır. Malik b. Dinar parasını unuttuğu için sonra vereyim der. Gemi sahibi bunu kabul etmez ve Malik’i gemiden denize atar. Tüm balıklar ağızlarında çil çil altın dinarlarla su yüzüne çıkar. Malik borcu kadar parayı balıklardan alır. Yahudiye yol parasını verir. Gemiye de binmez, yürüyerek gider”. Cübbeli ise “Fakirlerin zenginlerden beş yüz yıl önce cennete gideceğinden bahsediyor. Bunu anlatırken de zayıf rivayetlere başvuruyor. Hem Konakçı’ya hem de Cübbeli’ye bu ne iş desen, “Siz hadisleri ve evliyanın kerametini inkar mı ediyorsunuz? Bunlar falan rivayet ve kaynakta geçiyor diyor. Örneklerden de anlaşılacağı üzere bu hocaların eski cerci hocalardan tek farkı, konuşma sonrası sergi açmamaları. Buna da gerek yok. Çünkü medyatik ve şöhret olmaları bunlara yetiyor da artıyor bile.