19 Ağustos 2023 Cumartesi

Fikir Zikir Meselesi

Bugün size sosyal medyada dolaşımda olan bazı paylaşımlara yer vereceğim. 

Bu paylaşımı yapanlar, Yahudilerin cumartesi, Hıristiyanların pazar tatilini emsal göstererek bu kadar Müslüman için cuma niye tatil olmasın derdinde. İstek makul ve mantıklı görünüyor. Yalnız dikkate almadıkları bir şey var. Cuma süresinde cuma ayetinin devamındaki ayette "Namaz kılındı mı artık yeryüzüne dağılın. Allah'ın lütfundan nasip arayın" deniyor. Bu demektir ki namazı ve işi birlikte yürütün. Birini yaparken diğerini ihmal etmeyin denmek isteniyor. İşin özü, cuma tatili bu ayete ters düşüyor. 

Bu paylaşımı yapanlar ise peygambere iftara attıklarının farkında değiller. Çünkü Enam 50.ayette peygamberin ye diliyle Allah "Ben size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size ben meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyarım" buyuruyor. Bu tür paylaşımları yapanlar bu ayette geçen "Ben gaybı da bilmem" kısmını es geçiyorlar. Biliyorsunuz gayp gelecek bilgisi demektir. Bir peygamber ben geleceği bilmem diyor ama biz ne yapıyoruz? Tümü gelecek bildiren haberleri peygambere söyletiveriyoruz. Tek kelimeyle günahtır, vebaldir. Peygambere bunu yapmamak lazım. 

Bu yandaki paylaşımı yapanlar da başka milletler yüzyıllar öncesi yazılanları okuyabiliyorlar. Biz ise yüz yıl önceki Osmanlıcayı okuyamıyoruz. Bu ihaneti ve kötülüğü bize kim, neden yaptı diyerek Osmanlıcayı okuyamayışımızın suçlusunu arıyorlar. Aslında suçluyu da biliyorlar ama ismini telaffuz edemiyorlar. Tamam, yazı değişmemeliydi. Ama değiştirilmiş. Bugün Osmanlıca okumak ve öğrenmek isteyenlerin önünde hiçbir engel yok. Çoğu okullarda seçmeli ders olarak bile okutuluyor. Bu tür paylaşımları yapanlar umarım Osmanlıcayı öğrenmişlerdir. Öğrenmedilerse, hala suçlu aramak yerine vakit geçirmeden gidip Osmanlıca öğrenmelerinde fayda var. 

Hasılı bugün derdimiz cuma gününün tatil olması değil. Cuma namazı için kolaylık sağlanmıyorsa tepkilerini yüksek perdeden dile getirsinler. Peygamberin diliyle gelecekten haber vererek vay be peygamberimiz ileride olacak şeyleri hep haber vermiş demenin dışında hiçbir faydası olmayan bu tür gaybi haberler de derdimiz değil. Üstelik peygamber gelecekten haber vermez. Yine Osmanlıca bilmemek, okuyamamak ve yazamamak dert değildir. Ülke insanının bugün birinci önceliği hayat pahalılığıdır. İlla bir paylaşım yapacaklarsa ekonomik gidişat üzerine paylaşım yapsınlar. Çünkü Müslümanın derdiyle dertlenmek böyle olur. Ötesi gündem saptırmaktır. Bu tür paylaşımları yapanlar bilerek veya bilmeyerek buna hizmet ediyorlar.

Sonuçları İtibariyle Ben Buyum

Seni herkes biliyor da bir de senden dinleyelim.

Ortadoğu ve Balkanlar benden sorulur. Daha ötesi de var: Dünya lideriyim ben. Bugüne kadar kimse sırtımı yerine getiremedi. Böyle giderse getiremeyecek de. 

Bu senin maharetin mi rakiplerinin beceriksizliği mi? 

Ben maharetliyim. Bende Allah vergisi yetenek var. Yine de rakiplerimin bu konudaki katkısı yadsınamaz. Hepsi beni alt etmek için çalışıyor ama bilerek veya bilmeyerek hepsi bana çalışıyor. 

Bunca yılın ardından yaptıklarını kısaca anlatır mısın? 

İsrail'den çok ekmek yedim. 

Ama İsrail'e en büyük tepkiyi hep siz verdiniz. 

Doğrudur. Ama ben ne kadar tepki göstermişsem, İsrail daha da rahatladı. Sayemde tehlike gördüğü tüm devletleri ekarte etti. 

Mesela? 

Mısır'dan çekinirdi. Bugün Mısır diye bir devlet ha var ha yok. Irak öyle, Suriye öyle. Lübnan ve Ürdün hakeza. Hamas vardı İsrail'e kök söktüren. Bugün o da diğerleri gibi can derdinde. Etrafında devlet kalmayınca İsrail yeniden doğmuş gibi oldu. Kısaca bu konudaki misyonumu yerine getirdim. 

Başka? 

Enflasyonu azdırdım. Hayat pahalılığı aldı başını gidiyor. Paramızı pul ettim. Ne kadar karşı çıktığım, siyasi hayatıma mal olsa da yapmam dediğim ne varsa hepsini yaptım. Faizle uğraştım. Nass var nass dedim. Bir konuda nass varsa bize ne oluyor dedim. Herkes Mersin'e giderken ben tersine yani maceraya yelken açtım. Bankaları paraya boğdum. Kur garantiyi çıkardım. Parası olanlara para kazandırdım. Hala da kazandırmaya devam ediyorum.

Başka?

Hep ilkleri yaşattım. Kiralar ilk defa emekli maaşlarını ve asgari ücreti geçti. 

Millet tepki göstermiştir? 

Ne tepkisi? Tepki göstermedikleri gibi hala da savunmaya devam ediyorlar. Seni kimseye yedirmeyiz diyorlar. 

Kendini değiştirmeyi düşünmüyor musun?

Niye değişeyim ki. Nasılsa ne yaparsam, bir sözüme bakan milyonlar var. Ben kendimi savunmayı bıraksam, onlar beni savunmaya devam ediyorlar. Hasılı iyilik yapsam da kötülük yapsam da durum değişmiyor. Bu durumda kendimi değiştirmemin bir anlamı var mı? Nasılsa hep ben kazanıyorum.

Halılar mı Bizden Çekiyor yoksa Biz mi Halılardan?

Mobilya ve ev rengine uyumlu olanını alırız halının hem de en iyisinden. Alırken de paraya acımayız.

Üzerine bazıları ayakkabı ile bassa da çoğunluk çorabıyla veya çıplak ayakla basar, gezinir. Üzerinde oturur, uzanır yatarız. 

Her misafir gelmeden önce elektrikli süpürgeyi çalıştırır, bastıra bastıra bir güzel temizleriz. Aynı işlemi misafir gittikten sonra da tekrarlarız. 

Her süpürüşte dünya kadar kir çıkar evin hanımına göre. Aslında kir denen tüyüdür. O tüyler rahatsız eder evin içişleri bakanını.

Misafirin gelip gitmesiyle kurtulamaz halı. Haftalık rutin elektrikli süpürge açılır. Bir baştan diğer başa tüm odalar yeniden temizlenir. Üzerindeki tüyler kişinin sakalını çeker gibi makineye çektirilir. 

Haftalık temizliğin yanında bir de yazlık ve kışlık temizlik vardır. 

Temizlemenin dışında, kazara üzerine çay dökülürse, eline geçen ne kadar bez varsa, çayın sarısı geçmesin diye envaiçeşit sabunla yıkanır ve silinir. Sana göre çay sarısı falan kalmasa da evin hanımına göre çayın sarısı çıkmaz. Üstelik diğer taraflara da yayılmıştır çayın sarısı.

Çaresiz yıkamacıya verilecektir. Nasılsa metrekaresini bilmem kaç paraya yıkıyorlar, evinden alıp evine getiriyorlar. 

Çayın döküldüğü halı yıkamacıya verilecekse, diğerleri de kirlenmiştir. Bunlar da yıkamacıya verilmelidir. Metre karesi bilmem kaç liradan halı yıkamacıya bayılırsın.

Daha yeni yıkandı denmez. Yine misafir gelmeden önce misafir gittikten sonra haftalık ve yıllık halılar iyi tüy çekici makineyle aldırılır. Makinen iyi tüy çekici değilse, boynunun borcudur iyi tüy çeken elektrikli süpürgeyi almak.

Gel zaman git zaman süpüre süpüre halının üzerinde tüy kalmaz. Dün tüyden şikayetçi olan evin içişleri bakanı bu sefer halının tüysüzlüğünden şikayetçi olmaya başlar. Öyle ya halı dediğinin tüyü olur, her süpürüşte de dünya kadar tüy çıkıp makinenin torbasını tüyle doldurmalıdır. Tüyü olmayınca halı ne işe yarar. Üstelik rengi de ağarmaya başlamıştır. Çözüm ne dersin o değilden.

Çözüm halıyı değiştirmektir. Olmaz, ne var halıda. Şimdi alışveriş zamanı değil diyerek gürlesen de yağmuru eşin yağdırır. Zira son sözü o söyler. Elin mahkum, çıkarsın şu halıcı senin, bu halıcı benim diyerek halıcıları tek tek gezmeye.

Halıyı değiştirmekle, dünya kadar parayı yer sergisine vermekle iş bitiyor mu? Hayır. Sil baştan halıyı haftalık, misafir öncesi ve misafir sonrası süpürmeye kaldığın yerden devam ediyorsun. Hedef, tek tüy kalmayıncaya kadar bu halılar süpürülecek.

Sonrasını biliyorsunuz. Halının tüyleri bitmişse halıyı yenileyeceksiniz. Bu durum ömür bitinceye kadar devam eder. Sen ölürsün, bu vazifeyi bir başkası üstlenir. Çünkü geride kocaman bir familya bırakıyorsun. Bu da ordu demektir. Bu ordunun görevi halıcıya çalışmaktır, elektrikli ev aleti satanlara çalışmaktır, elektrik idaresine çalışmaktır. Evin hanımının tüm bu firmalarla ortak olduğunu anlarsın ama iş işten geçmiştir.