Ana içeriğe atla

Fikir Zikir Meselesi

Bugün size sosyal medyada dolaşımda olan bazı paylaşımlara yer vereceğim. 

Bu paylaşımı yapanlar, Yahudilerin cumartesi, Hıristiyanların pazar tatilini emsal göstererek bu kadar Müslüman için cuma niye tatil olmasın derdinde. İstek makul ve mantıklı görünüyor. Yalnız dikkate almadıkları bir şey var. Cuma süresinde cuma ayetinin devamındaki ayette "Namaz kılındı mı artık yeryüzüne dağılın. Allah'ın lütfundan nasip arayın" deniyor. Bu demektir ki namazı ve işi birlikte yürütün. Birini yaparken diğerini ihmal etmeyin denmek isteniyor. İşin özü, cuma tatili bu ayete ters düşüyor. 

Bu paylaşımı yapanlar ise peygambere iftara attıklarının farkında değiller. Çünkü Enam 50.ayette peygamberin ye diliyle Allah "Ben size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size ben meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyarım" buyuruyor. Bu tür paylaşımları yapanlar bu ayette geçen "Ben gaybı da bilmem" kısmını es geçiyorlar. Biliyorsunuz gayp gelecek bilgisi demektir. Bir peygamber ben geleceği bilmem diyor ama biz ne yapıyoruz? Tümü gelecek bildiren haberleri peygambere söyletiveriyoruz. Tek kelimeyle günahtır, vebaldir. Peygambere bunu yapmamak lazım. 
Bu yandaki paylaşımı yapanlar da başka milletler yüzyıllar öncesi yazılanları okuyabiliyorlar. Biz ise yüz yıl önceki Osmanlıcayı okuyamıyoruz. Bu ihaneti ve kötülüğü bize kim, neden yaptı diyerek Osmanlıcayı okuyamayışımızın suçlusunu arıyorlar. Aslında suçluyu da biliyorlar ama ismini telaffuz edemiyorlar. Tamam, yazı değişmemeliydi. Ama değiştirilmiş. Bugün Osmanlıca okumak ve öğrenmek isteyenlerin önünde hiçbir engel yok. Çoğu okullarda seçmeli ders olarak bile okutuluyor. Bu tür paylaşımları yapanlar umarım Osmanlıcayı öğrenmişlerdir. Öğrenmedilerse, hala suçlu aramak yerine vakit geçirmeden gidip Osmanlıca öğrenmelerinde fayda var. 
Hasılı bugün derdimiz cuma gününün tatil olması değil. Cuma namazı için kolaylık sağlanmıyorsa tepkilerini yüksek perdeden dile getirsinler. Peygamberin diliyle gelecekten haber vererek vay be peygamberimiz ileride olacak şeyleri hep haber vermiş demenin dışında hiçbir faydası olmayan bu tür gaybi haberler de derdimiz değil. Üstelik peygamber gelecekten haber vermez. Yine Osmanlıca bilmemek, okuyamamak ve yazamamak dert değildir. Ülke insanının bugün birinci önceliği hayat pahalılığıdır. İlla bir paylaşım yapacaklarsa ekonomik gidişat üzerine paylaşım yapsınlar. Çünkü Müslümanın derdiyle dertlenmek böyle olur. Ötesi gündem saptırmaktır. Bu tür paylaşımları yapanlar bilerek veya bilmeyerek buna hizmet ediyorlar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde