10 Temmuz 2023 Pazartesi

Alternatifler Arasında Alternatifsiz

Üniversite ikinci sınıfta evlendim. Son üç yılımı evli okudum.  

Yaz tatillerini inşaatlarda amelelik yaparak geçirdim. 

Mezun olurken fakülte diplomasının yanında üç çocukla mezun oldum.

Okul boyunca bir yakınımın evinde kira vermeden oturdum. 

Evin iki odasını döşedik. Biri yatak odası, diğeri ise şark odası. 

Bir yakınım, evinde kullandığı tek kişilik dört koltuğunu verdi. İlk defa dört koltuğum olmuştu. 

İkinci el olsa da koltuklar temiz ve yepyeni idi. Ama nereye koyacaktım. En uygunu oturduğum oda idi. Orada da zamanın meşhur Demirci halısı ve 12 duvar yastığı vardı.

Halının üzerine koltukları aralıklı koydum. Küçük evi iyice küçülttü. Uzun ince ayaklı yeşil renkli koltuklar kırmızı halının üzerine de gitmedi.

Zaman zaman kadınlı erkekli misafirim geldi. Olmayacak böyle yatak odasındaki karyolayı kaldıralım. Yerine bir halı ve duvar yastığı alalım. Burası hem misafir odası hem de yattığım oda olsun istedim. 

Yastıkçıya giderek bir on iki yastık daha aldım. O günün yaygın kullanılan bir üç tekerlekçi ile anlaşıp yastıkları eve götürdüm. Üç tekerlekli yastıkları boşalttıktan sonra halının üzerinde eğreti duran koltukları da elden çıkarayım, ev genişlesin istedim. 

Koltukları aynı arabaya yükleyip Tellal pazarına satmaya götürdük. 

Yolda giderken benim için paha biçilmez bu koltukları iyi bir paraya satıp hem harçlık yapacaktım hem de üç tekerlekçinin nakliye parasını ödeyecektim. 

Tellal pazarının girişinde esnafın biri durdurdu. Otuz liraya bana bırak dedi. (Yıl 89-90 olmalı. Altı sıfır atılmadığını göre 30 milyon olabilir.) Otuza olmaz. Şu koltuklara bak. Daha fazla eder dedim. İyi öyleyse. Bak, az sonra gelirsen, bu fiyata almam, fiyat da vermem dedi. Almazsan alma. Bir sen mi varsın dedim. Dükkan dükkan üç tekerlekli ile dolaştık. Kardeşim, şunları alın dedim. Hiçbiri ne fiyat verdi ne de alırım dedi. Ne verirseniz verin, yeter ki alın dedim ise de benim koltukların yüzüne bakan olmadı. Halbuki hepsi de ikinci el alıyor ve satıyordu. 

Ne ummuştum ne buldum. Bu durumda ne yapmalıydım. Şimdi gerisin geriye ilk girişte teklif veren kaldı. Ona da gidemezdim. Ona gitmektense, koltukları meccanen bir yere bırakmayı da düşündüm. Çünkü geri gelirsen, almam, bu fiyatı da vermem demişti. Adamın dediği de oldu. Bir bildiği varmış demek ki. Değilse bu kadar emin niye konuşsun.

Tellal pazarının içini döne döne, utana sıkıla çıkışa doğru geldik. 

İlk fiyat veren orada bekliyordu. Yüzüne baktım. Kardeş, alır mısın dedim. Ben ne dedim sana dedi. Almam dedin dedim. Şimdi götür git, eşyanı. Almayacağım dedi.

Eve koltukları geri götürmek de olmazdı.

Yirmiye al bari dedim. 20'ye de almam, bedavaya da dedi. Almam dediyse de sonunda insafa geldi ve 20 liraya aldı. Aldığım bu parayı da üç tekerlekçiye nakliyeciye uzattım.  Almam, zaten zararına verdin dediyse de ısrar ederek verdim.

O kadar esnafın içinde bir kişinin dışında fiyat vermemesi garibime gitti. Sonra öğrendim ki bir esnafın verdiği fiyata başkası fiyat vermezmiş. Bu öğrendiğim doğru ise vahim bir durum. Doğru değilse, o kadar kişinin içinde bu esnaf oranın kelek keseni olmalı. Zira kimse sözünün üzerine söz söyleyemiyor. Bu duruma ne denir bilmiyorum. Olsa olsa alternatifler arasında alternatifsiz diyebilirim.

Başımdan geçen bu anekdot temenni ederim ki o bölge esnafına has olsun. Bilirim ki adı konmuş olmasa da çoğu sektörde benzeri durumlar söz konusu. Her biri de bulunduğu muhitte tek değil, tekel değil. Mutlaka etrafında irili ufaklı aynı işi yapanlar vardır. Böyle olsa da kim, nerede güçlü ise hep onların sözü geçer. Kazananlar da hep onlar olur. Çünkü aynı işi yapan alternatifler olsa da güçlünün yanında diğerlerinin esamisi okunmuyor. Bu durum sadece bazı sektörlerde değil, siyaset alanında da böyledir. Çok sayıda partinin olması bizi aldatmasın.

8 Temmuz 2023 Cumartesi

Bedava Sauna Hizmeti

İstasyonun ön tarafında Tantavi Kültür Merkezinin yan tarafında büyükçe bir cami gördüm. Adı da Mamuriye Camii imiş. 

Geçen yıl hat sergisi için kültür merkezine geldiğimde, sergide karşılaştığım bir arkadaşımla bu caminin önündeki banklardan birine oturarak çay içip muhabbet etmiştim. O zaman büyüklüğü dikkatimi çekmeyen bu cami geçen gün dikkatimi çekti. Evime de yakınmış. Bu camide bir cuma kılayım dedim.

Bu hafta gittim bu camiye. Biraz da erken gitmişim. Vaazı dinlerken camiyi de süzdüm. Dıştan göründüğü gibi içi de büyükmüş caminin. Girdiğimdeki boşluk, ezanla birlikte cemaatle doldu.

Tek tip halıyla tefriş edilmiş cami. Tıpkı diğer camilerimiz gibi. Yalnız tefrişi diğerlerinden farklı idi. Hiç içimi açmadı. Gel üzerimde namaz kıl demedi. Zemin görünecek şekilde açıklıklar var. Bir halı diğer halının üzerine konmuş. Bu görüntüsüyle temizliği de zor bu caminin. Seçilen halı rengi de camiyi açmamış. Kim tefriş etti ise hiç estetikten anlamıyor belli ki.

Camiden, büyüklüğünden, tefrişinden geçtim. Namazı kılıp çıkacağım. Caminin esas sorunu sıcak sorunu. Hem de öyle böyle değil, bildiğin sauna. Saunaya gidip terlemenize, bunun için para vermenize gerek yok. Bedava sauna size. Buram buram terleme garantili bir cami. Tek yapacağınız, cumayı bu camide kılmak.

Sakın, abartıyorsunuz, bizim kıldığımız camiler de öyleydi demeyin. Ne yaşadım ise dilimin döndüğünce anlatmaya çalıştım.

Bu caminin sizin gittiğiniz camilerden farkı, ne kliması var ne de pencereleri açık. Doğrusunu söylemek gerekirse büyükçe pencerelerin elle açılabilecek şekilde ikişer camı açılmış ama çift cam olduğu için açılan pencere camlara bakıyor. Hava gelmesi için açılması gereken camları açmak için yüksek bir şeye basmak gerek. Onu da kim yapsın. Yarım saatlik namaz değil mi, bunun için meşakkate gerek yok.

Ben neyse de bu caminin görevlisi, başında sarık, sırtında cübbe ile nasıl hutbe okudu nasıl namaz kıldırdı. Caminin kliması yok ama inşallah duş yeri vardır. Çünkü her namazdan sonra duş almak gerek.

Cami görevlisi bu camide kaç yıldır görev yapıyor, bilmiyorum ama öyle zannediyorum, yıllar yılı bu camide görev yapıyorsa, bu sıcaklığı özümsemiş olmalı ya da sıcağı seven biri olmalı. Bana manidar gelen, imamın bu camiyi klima vb. serinletme araçları için  bir çözüm üretmemesi. Pekala bir hayırsever bulabilirdi. Bulamazsa bile sergi açabilirdi. Nasılsa sergi eksik olmuyor cumalarda. En azından Diyanetin yardım duyurusundan boşta kalan birkaç haftayı kendi camisinin ihtiyaçları için değerlendirebilirdi. Bu yolları denedi veya denemedi bilmiyorum ama bu görüntüsüyle ben çekiyorum, siz de ne çektiğimi tadın düşüncesiyle kılını kıpırdatmamış olabilir.

Diyelim ki imam para, pul, yardım işlerine girmedi. Vaaz veren, bildiğim kadarıyla merkez vaizlerinden. Bugüne kadar kaç merkez vaizi bu camide vaaz vermiştir. Hiçbirinin aklına gelip hocam, bu caminin bunaltan sıcaklığına bir çözüm bulalım demedi mi?

Antrparantez şunu da söyleyeyim. Bu caminin ne zaman yapıldığını bilmiyorum ama olsa olsa bu cami Cumhuriyet dönemi camilerindendir. Selçuklu veya Osmanlı eseri değil. Çünkü Selçuklu ve Osmanlıdan kalma eserler, yazın serin, kışın sıcaktır. Günümüze ait yapılan camiler ise yazın sıcak, kışın soğuktur. Bu cami de öyle zannediyorum, kışın soğuktur.

Aman neyse ne? Bir daha bu camiye gidip cuma kılmam, olur biter. Bundan sonrasını bu camide namaz kılanlar düşünsün.

Son olarak, arkadaş, sen cuma kılmadın demeyin, vallahi de billahi de kıldım. Allah kabul etsin. İmamın hutbede ne okuduğunu, neden bahsettiğini, vaizin konusunu dinledim. Farzda imamın hangi süreleri bile okuduğunu biliyorum. İzlenimlerimi aktardım sadece. Allah beni affetsin. Bu yazıyı okuyan sizi de.

7 Temmuz 2023 Cuma

Vergi Yağmuru (2)

Vergi toplamada adaletin gözetilmediği aklıselim düşünen herkesin malumudur. Mesela dolaylı vergi çeşidi olan KDV ve ÖTV alımında adaletten ziyade eşitlikçi anlayış vardır. Halbuki adalet, herkesin gelirine göre vergi vermesi şeklinde olmalıdır. Özal’ın hediyesi KDV’yi, trilyoner olan da aynı oranda ödüyor, orta ve dar gelirli hatta sosyal destekle ayakta duran da aynı oranda ödüyor. Nedense adil olmayan bu dolaylı vergi herkesin gelirine göre alınmıyor, alınamıyor. Burada, bunu gelire göre belirlemek zor denebilir. Kayıt dışı olmayan her türlü gelir pekala TC numarası ile takip edilebilir. Alışveriş yapan, ödeme yaparken gelir durumuna göre yüzde 1, 5, 10, 20 vb. oranında KDV ödeyebilir. İstenirse olur. Yeter ki böyle bir dertleri olsun.

Bir diğer husus 8 ve 18 olan KDV’nin % ikilik bir artışla 10 ve 20’ye çıkarılması makul gibi görünüyor. Çünkü diğerleri gibi uçuk kaçık vergi artırımı olmamış. Yüzde 10’luk KDV makul görünse de % 18 bile fazla iken 20’ye çıkarılması ilginç. Bu demektir ki KDV’si 20 olan her ürünün beşte biri devlete gidiyor. Vatandaş kendi karnını doyururken bu oranla devleti de doyuruyor. Dört kişilik bir ailenin beşinci kişisi devlettir. Aile aç susuz, az veya çok, borç harç, yardımla bir şekil karnını doyuruyor ama evin bu beşinci kişisini doyurmak mümkün değil.

Bir an için ekonomisi zor durumda olan devlet varsın vergiyi yüzde 20 alsın diyelim. Aldığı ve topladığı vergi yetse, ona göre planlasa, aldığı bu vergi helali hoş olsun diyeceğim. Borçla yaşayan, yeni borçlar bulmak zorunda olan ve tabir yerinde olursa tefeci faiziyle borç bulan ve daima borcun faizini ödeyen devletin bu topladığı vergiler dişinin kovuğunu bile doldurmuyor maalesef.

Bir diğer husus paramızın değeri olsa, alım gücü düşmese, devalüasyona uğramasa, bu paranın yüzde yirmisi de devletin olsun diyelim. Maalesef paramızın değeri yok. Diyelim ki 100 liramız olsun. TÜİK verilerini baz alalım. Enflasyon yüzde 38 olduğuna göre bu paranın 38 lirası yok. Üzerine 20 lirasını da devlet alıyor. 100 liranın elli sekiz lirası böyle gidiyor. Vatandaşa 42 lira kalıyor. Bu da sicim gibi yağan zamlara ve hayat pahalılığına gidiyor.

Tekrar vergi konusuna dönersem, vergi bir devletin olmazsa olmazıdır ve varlık nedenidir. Yalnız ihtiyacı karşılamıyor diye oranları yükselterek vatandaşın üzerine yüklenmek bir devletin şanına yaraşmaz. Vur dedik ise öldür demedik. Yüksek vergiyi ve verginin vergisini küçümsemeyelim. Fazla vergi vatandaşı canından bezdirir. Burada bir anekdota yer vereceğim:

Recai Gümüş adında bir sosyal bilgiler öğretmeni orta ikinci sınıfta dersimize girmişti. Güzel ses tonu ve akıcı anlatımıyla can kulağıyla dinlerdik hocamızı. Gazneliler devletini anlattı. Devleti ve Hindistan'a akınlar yapan Gaznelileri ve Gazneli Mahmut'u öve öve bitirememişti. Böyle iyi bir devletin ömrünün uzun olmaması bizi üzmüştü. Bu kadar iyi devlet niçin yıkıldı demiştik. Aşırı vergiler yüzünden. Çünkü halktan aldığı vergiyi çok artırmıştı demişti. Devletin bu yıkılış sebebi bana ilginç gelmiş aynı zamanda beni üzmüştü. Hocamızın Gaznelilerin yıkılış sebebine dair söylediği ne derece bilimsel, tarihi verilere ne derece uygun bilmiyorum. Bunu en iyi tarihçiler bilir.

Yazım uzadı da uzadı. Yalnız ek vergi ve vergi oranlarının yükseltilmesiyle ilgili söylenen “deprem kaynaklı bütçe açığı” gerekçesi bence tek gerekçe değil. Bütçenin bu derece bozulmasının temelinde, seçime giderken seçim yatırımına dair kesenin ağzının iyice açılmasıdır. Neredeyse her türlü talep yerine getirildi. 3600 katsayısı, EYT, yapılandırma, affetme ve borç silme, bedava doğal gaz kullanımı, elektrik ve doğal gazda indirime gidilmesi vs. çok şey yapıldı. Hepsi birer seçim yatırımı idi. Veren verdi, isteyen istedi. Ne veren olmaz dedi ne de verilen niye dedi. Tüm bunun bir maliyeti olacaktı elbette. Üstelik tüm bunlar ekonominin en kötü olduğu zamanda yerine getirildi. Yetkili iradenin bu bonkörlüğünü, inanın, milli piyango çıkan talihlisi yapmaz. Üç beş oy uğruna kötü ekonomi tablosunun kötüleşeceği biline biline bu ülkeye bu yapılan reva mı? Ama bu ülkede yapılıyor bunlar.

Konan bu veriler keşke sadra şifa olsa yine gam yemeyeceğim. Hazine Bakanı “Keşke seçimler yarın olsaydı” dediğine göre sunulan bu acı reçete 2024 Mart seçimleri öncesi günü kurtarma adına yapılan zorunlu bir düzenleme. Turpun büyüğü mart seçimler sonrasında.