11 Mart 2020 Çarşamba

Günlerle İmtihanımız *

Günler, haftalar, aylar ve yıllar, birbirini takip eden ve sürekli dönmekte olan fiziki yasalardır. Dünün bugünden, bugünün yarından bir farkı olmadığı gibi hiçbirinin de diğerine bir üstünlüğü yoktur. Hepsi zaman dilimini ifade eden Allah'ın günleri, haftaları, ayları ve yıllarıdır.

Günler, haftalar ve ayların birbirine bir üstünlüğü olmamasına rağmen bazı günlerde meydana gelen olaylar sebebiyle bazı gün, gece ve aylara önem atfedilmiştir. Belirli gün ve haftaları da bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Bazı gün ve haftalar önemini örf, âdet ve kültürümüzden alırken bazısı dinden almaktadır. Bazısı da Batı kültürünün dünyaya egemen olmasından kaynaklanmaktadır. 

Bir günün diğer günden bir farkı olmasa da belirli gün ve haftalar hayatımızın bir parçasıdır. Neredeyse her gün ve hafta, bir gün veya haftaya hasredilmiş durumda. Bu, gün ve haftaların kimi sönük geçse de bazılarının toplumda bir karşılığı var. Hem gündem oluşturuyor hem de insanları harekete geçiriyor. Bu belirli gün ve haftalara önem atfetme, toplumdaki insanların kafa ve düşünce yapısına göre değişmektedir. Kiminin gözünde bazı günler önemli olabiliyorken kiminin gözünde bir anlam ifade etmeyebiliyor. Kimi ise bazı günlere olduğundan fazla önem atfederek kutlama ve anmaları abartabiliyor.

Hasılı belli gün ve haftalarla yaşamaya devam ediyoruz. Bu, gün ve haftaların bazısı yöresel, bazısı ulusal, bazısı da küreselleşen dünyada uluslararası düzeyde kutlanıp anılıyor. Bizim için önemli olmayan bir gün, yanı başımızdaki bir başkası için önemli olabiliyor.

Belirli gün ve haftalarla ilgili içimizde yaşayan bir kesimin yaşadığı çelişki durumuna işaret etmek istiyorum. Anneler Günü gelir: Bizim annelerimiz bir günlük değil, her günlük derler. Sevgililer Günü gelir: 14 Şubatta şunlar şunlar oldu, şöyle yapıldı, böyle yapıldı derler. Kadınlar Günü gelir: Bu Kadınlar Günü de neymiş. Kadına değeri dinimiz verdi, peygamberimiz Veda Hutbesinde değindi, derler. 23 Nisan, 29 Ekim, 19 Mayıs gibi günler gelir: Efendim bugünlerde neler yapıldı, bir bilseniz, derler. Fatımîler zamanında icat edilmiş kandil gecelerinden birini kutlamaya kalkarsın: Aslında kandillerin dinimizde yeri yok, derler... Uzatmayayım, derler oğlu derler.

Açıkçası hangi gün olursa olsun, günlere sıcak bakan birisi değilim. Bana o güne özel yaptıklarımız yapmacık gelir. Buna rağmen dini, milli veya örfi olarak kutlanan veya anılan ne kadar gün, kaynağını nereden alırsa alsın, ne kadar savunsak veya eleştirsek de her günün az veya çok toplumda bir karşılığı vardır. Bu durumda yapılacak olan günlere karşı çıkmak veya eleştirmekten ziyade bu günleri bir araç bilip olumlu katkı sunabilmek gerekir diye düşünüyorum.

*18/03/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Koronavirüse Karşı Önerilerim

Her yerde var, bizde hala yok. Bize gelmedi, geldi gelebilir, geliyor, bizde de olabilir, derken nihayet Coronavirüs vakasına bizim ülkemizde de rastlandığını, hastanın karantinaya alındığını, aile efradı ve yakın çevresinin de gözetim altında olduğunu Sağlık Bakanı açıkladı. Coronavirüse yakalanan hastanın ismi ve vakanın hangi ilde olduğu hastanın mahremiyeti gözetilerek açıklanmadı. Hastanın kim olduğunun açıklanmaması yerinde bir tasarruf. En azından vakaya hangi ilde rastlandığı belirtilse daha iyi olabilirdi diye düşünüyorum. Ülkemize geçmiş olsun. İsmi açıklanmayan hastamız inşallah ölmez ve bu hastalık ülkemize yayılmaz. 

Şimdi düşün dur, bu hasta kim ve hangi ilde diye. Çık bu işin içinden nasıl çıkacaksak. Hepimiz birbirimizin yüzüne bakacak: Acaba virüs tespit edilen erkek hasta ile teması olmuş mu diye birbirimizden şüphelenip duracağız. Mesela benden şüpheleniyor olabilirsiniz. İnanır mısınız bilmem ama yine de anlatayım efendim. Anlatayım ki şüphenizin yersiz olduğunu bilesiniz.

*Hastalığa yakalanan hastanın Avrupa kaynaklı açıklandığına göre bu hasta ben olmadığım gibi bu hasta ile de hiç temas etmedim. Çünkü bugüne kadar Avrupa dahil yurtdışına hiç çıkmadım. Üstelik bir pasaportum bile yok. Benim yurtdışı ile temasım, fiiliyata geçmemiş iki halis niyetten ibarettir: 8 yıl önce hacca gitmek için müracaatım oldu. Halen 8 yıldır bekliyorum. Hac çıkmayacak, bari bir Balkan gezisine çıkayım dedim. Bu benim ilk uçağa binme ve yurtdışına çıkma deneyimim olacaktı. Temmuz ayında gitmek için arkadaşımın rezervasyon yaptırdığı Balkan gezisini iki hafta öncesinde birlikte istişare ederek iptal ettirdik. Bir diğer husus, Avrupa başta olmak üzere yurtdışından gelen biri ile uzun süredir temasım olmadı. Yani benim yurtdışıyla tüm bağlantım bundan ibarettir.
*Halihazırda karantinada değilim, işime gidip geliyorum. Yakın çevrem de gözetim altında değil. 
*Yüksek ateş ve öksürük yok. Hiç olmadığı kadar sağlıklı olduğumu düşünüyorum. Normal hayatıma devam ediyorum. Mesai arkadaşlarım bile benimle tokalaşmaktan bugüne kadar kaçınmamışlardır. Bugün ne yaparlar, gidince hakkal yakin göreceğim. Anlayacağınız bu hasta ve bu hastadan virüs bulaşma ihtimali olan -vallaha- ben değilim. 
*Yine de yoğurdu üfleyerek yemeyi tercih edecek ve kendinize virüs bulaşmaması için başta ben olmak üzere herkesten şüpheleneceksiniz. Bu durumda kelle-paçanın da sadra şifa olmadığı ortaya çıktığına göre bu durumda ne yapacaksınız?
1.İşinize gidip gitmeme serbestliğiniz varsa kendinizi gönüllü olarak eve kapatabilir, evde vakit geçirebilir, kimse ile irtibat kurmazsınız.
2.Dışarıya çıkmak zorunda kalırsanız, kimseyle tokalaşmayın, hele kucaklaşma işini asla yapmayın. Muhatabınız ile aranıza en az bir metrelik mesafe koyun. Benimle temas etmek zorunda kalırsanız bana has iki metrelik bir mesafe ayarlayabilirsiniz. Mesafeyi ayarlama sorunu yaşarsanız ölçmek için cebinizde metre bulundurabilirsiniz.
3.Temasta bulunduğunuz veya kapalı bir yerde birlikte oturma mecburiyetinde kalırsanız, nerede bir öksüren, hapşıran, burnunu silen, hatta burnunu çeken varsa ayıp olur diye düşünme. Kaç oradan, at dışarıya kendini.
4.Alışverişe gitmemek için evinizdeki stoklarla yetinmeyi deneyin. İllaki alışverişe gidecekseniz listeye göre alışverişinizi yaparak evinizin yolunu tutun. Markette, yolda ağzınızı ayırmayın, ürün hangi markette daha uygun düşüncesiyle piyasa araştırması yapmaya kalkmayın. Çünkü zaman hesap kitap zamanı değil. Canınız tehlikede. Atın eve kendinizi. Normalinden fazla peçete ve tuvalet kağıdı almayın. Hele son kalan ürün için kavga çıkarmayın. 
5. Eve attınız kendinizi. Vakit geçirmek için rutin ve rutin dışı her işi yaptınız. Sıkıldınız. Bu durumda ne yapayım, ne önerirsiniz dediniz. 
*Sosyal medyaya girebilirsiniz. Kimin ne derdi var, kim ne yapıyor, kim ne paylaşıyor, görüp okuyabilirsiniz. Ya bu alemde virüs bulaşır endişesine kapılmayın. Bu, endişeden öte bir paranoya durumudur. 
*Sosyal medyaya girip fazlasıyla sosyalleştiniz, dönüp dönüp paylaşımları, yorumlarına varıncaya kadar okudunuz. Hatta hızınızı alamayıp yorum da yazdınız. Yine sıkıldınız. Kitap okumayı da sevmiyorsunuz.  
*Eşiniz, dostunuz ile telefonla görüşün, mesajlaşın... Unutmayın ki konuşma ve mesajlaşma ile yine bu virüs bulaşmaz. Bu yolu da denediniz ve yine sıkıldınız. 
*Ben yüzyüze görüşmek, sohbet etmek istiyorum dediniz. Size bir telefon kadar yakınım. Çağırın gelirim diyeceğim ama ben de sizin gibi herkes gibi bir şüpheliyim. Bu durumda oturun, ağlayın derim. Çünkü ağladıkça içiniz açılır. Bu seansı da yaptınız, gözünüzde yaş bitti. Ne yapabilirim dediniz.
*Eski albümleri açarak geçmişi yadedin. Her fotoğraf karesine defalarca bakın, acele etmeyin. Geçmişi yaşayın. Bir zamanlar ben neymişim, nerede o eski saçlar deyin. Böylece geçmişi yadettiğiniz gibi hafızanızı da yoklamış olursunuz. Bu yaptığınız alzheimer hastalığına iyi gelir, bu hastalığı geciktirmiş olursunuz. Bir müddet sonra yine sıkıldınız. 
*Evde sanal ve doğal, bildiğiniz her oyunu oynayın, hatta çocukluğunuzda oynamadığınız oyunlara varıncaya kadar. Bu da bir yere kadar. Başka ne yapabilirim dediniz.
*Vurun kafayı yatın, uyuyun... Uyuya uyuya başta beliniz ve sırtınız ağrımaya başladı. Sizin için evdeki bu hapis hayatı dayanılmaz bir hal aldı. Dünya kuruldu kurulalı böyle eziyet görülmedi, başa gelen çekilir, dediniz. Kendinizi dışarıya atmaya kalktınız. Bunu yapmayın, derim. 
*Size bu konuda önerebileceğim en son yol, "dilinkemigiyok.blogspot.com.tr" adresine girmenizdir. Bu adreste 3 bine yakın her konuda yazılmış yazı var. Uzun süre bu yazıları okuyarak zaman geçirirsiniz. Bu yazıları okumak zaten ölümden beterdir. Aldığınız nefese şükredersiniz.

9 Mart 2020 Pazartesi

Toplumun Ne Kadarı Mutlu? ***

Türkiye İstatistik Kurumu, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesinde ülkemizdeki kadınlarla ilgili yaptığı bir istatistiği açıkladı. Buna göre 2019 yılında;

Nüfus yönünden kadınlar erkeklerden daha fazla. (287.275 fark)

Ülkenin yarıdan fazlası mutlu: Yüzde 52,4. Bu demektir ki toplumun
Kadınlarda mutlu olanların oranı yüzde 57 iken bu oran erkeklerde 47,6‘da kalmış.
Evli bireylerin yüzde 55,6’sı, evli olmayanların yüzde 45,1’i mutlu olduğunu ifade etmiş. Bu demektir ki evlilerin 44,4’ü, evli olmayanların 54,9’u mutlu değil.

Maddi kazanımda kadınlar erkeklerden yüzde 7,7 daha az kazanmış.

Kadın vekil sayısı önceki yıllara göre artmış. 2007 yılında 9,1 iken bu oran, 2019 yılında yüzde 8 artarak 17,3 olmuş.

En mutlu olanlar 65 yaş üstü: Yüzde 58,5
Eğitim düzeyinde en mutlu olanların oranı, yüzde 55,4 ile bir okul bitirmeyenler.
TÜİK'in istatistiklerinde bulamadım ama bilinen bir gerçek daha var: Kadınlar erkeklere göre daha uzun yaşıyorlar. Bunu, hanımı vefat ettiğinden, evlenmek için fellik fellik eş arayan erkeklerden biliyorum.

TÜİK'in, 18 yaş üstünü kapsayan bu istatistiğine katılır veya katılmazsınız. Benim bu istatistikte dikkatimi çeken ve garibime giden, kadınların mutluluk oranının erkeklerden fazla olmasıdır. Bana göre erkeklerin mutluluğu kadınlardan daha fazla çıkması gerekirdi. Çünkü gazetelerin üçüncü sayfalarında ve televizyonların haber bültenlerinde günlük kadın haberlerine yer verildiğini görürüz. Bu haberlere göre "Kadına şiddet had safhada, kadınlar işkence görüyor, şiddete maruz kalıyorlar; taciz, istismar ve tecavüze uğruyorlar, koca dayağı yiyorlar, eşine şiddet uyguladığı için uzaklaştırma cezası alan erkek sayısı günden güne artıyor, bir kadın daha öldürüldü, erken yaşta anne olan kızlar..." Tüm bu haberlere bakınca maruz kaldıkları şiddet, cinayet, uğradıkları taciz ve istismar dolayısıyla kadınların, mutlu olmamaları gerekir. En azından erkeklerden daha az mutlu oldukları şeklinde bir sonucun çıkması gerekirdi diye düşünüyorum.

TÜİK görevlilerinin sorduğu sorulara ya kadınların bir kısmı doğru cevap vermedi ya kadınlar başlarına gelen onca sıkıntıya rağmen hallerine şükredip az şeyle mutlu olabiliyorlar ya da TÜİK'in istatistiğinde bir sorun var. Gerçi TÜİK bu... Kafasına koyduğu rakam ve oranı çıkarmada maharetli. Yeter ki kafasına koymuş olsun. Azmin elinden ne kurtulur değil mi? Kimse rakamlar konusunda bu kurumun eline su dökemez. Zira rakamlar, hesap ve kitap işi bu kurumun işi. Tuttuğunu kopardı bugüne kadar. Örnek mi istersiniz? Çok aramaya ve öteye gitmeye gerek yok. Her ayın üçünde açıkladığı enflasyon rakamları, TÜİK'in azim ve iradesini ortaya koymaktadır. Enflasyon canavarı bile elinden kurtulamamıştır. Nasıl çıkarıyor bilmiyorum ama kamuoyunda genel kanaat, enflasyonun açıklanan oranlardan daha yüksek olduğu yönündedir. Açıklanan enflasyon oranlarını anlamakta zorlansak da istatistik bir bilimdir. Karşı çıkılmaz. Karşı çıkılsa da resmi bir veridir ve geçerlidir. Kadınların erkeklere oranla daha mutlu olması da ancak böyle anlaşılabilir.

Kadınların mutluluk oranlarının yüksek çıkmasını garipsemiş olsam da sevindim doğrusu. Keşke bu oran daha da artsa diyorum. Zira bir toplumda cinsin biri mutlu olursa diğeri de mutlu olur. Aynı şekilde biri üzgün olursa diğer cins de üzülür. Erkeğin mutluluğu kadının, kadının mutluluğu da erkeğin mutlu olması demektir. Burada değinmediğim bir husus var. Onu da tek cümleyle ifade etmiş olayım: Toplumun yüzde 52'si mutlu iken yüzde 48'lik bir oran mutsuz. Bu da toplumun yaklaşık yarısının mutlu olmadığını göstermektedir. Bir toplumun yarıya yakını mutlu değilse diğer yarısı nasıl mutlu olabilir?

***10/03/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla "Toplum ne kadar mutlu" başlığıyla yayımlanmıştır.