Ana içeriğe atla

Günlerle İmtihanımız *

Günler, haftalar, aylar ve yıllar, birbirini takip eden ve sürekli dönmekte olan fiziki yasalardır. Dünün bugünden, bugünün yarından bir farkı olmadığı gibi hiçbirinin de diğerine bir üstünlüğü yoktur. Hepsi zaman dilimini ifade eden Allah'ın günleri, haftaları, ayları ve yıllarıdır.

Günler, haftalar ve ayların birbirine bir üstünlüğü olmamasına rağmen bazı günlerde meydana gelen olaylar sebebiyle bazı gün, gece ve aylara önem atfedilmiştir. Belirli gün ve haftaları da bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Bazı gün ve haftalar önemini örf, âdet ve kültürümüzden alırken bazısı dinden almaktadır. Bazısı da Batı kültürünün dünyaya egemen olmasından kaynaklanmaktadır. 

Bir günün diğer günden bir farkı olmasa da belirli gün ve haftalar hayatımızın bir parçasıdır. Neredeyse her gün ve hafta, bir gün veya haftaya hasredilmiş durumda. Bu, gün ve haftaların kimi sönük geçse de bazılarının toplumda bir karşılığı var. Hem gündem oluşturuyor hem de insanları harekete geçiriyor. Bu belirli gün ve haftalara önem atfetme, toplumdaki insanların kafa ve düşünce yapısına göre değişmektedir. Kiminin gözünde bazı günler önemli olabiliyorken kiminin gözünde bir anlam ifade etmeyebiliyor. Kimi ise bazı günlere olduğundan fazla önem atfederek kutlama ve anmaları abartabiliyor.

Hasılı belli gün ve haftalarla yaşamaya devam ediyoruz. Bu, gün ve haftaların bazısı yöresel, bazısı ulusal, bazısı da küreselleşen dünyada uluslararası düzeyde kutlanıp anılıyor. Bizim için önemli olmayan bir gün, yanı başımızdaki bir başkası için önemli olabiliyor.

Belirli gün ve haftalarla ilgili içimizde yaşayan bir kesimin yaşadığı çelişki durumuna işaret etmek istiyorum. Anneler Günü gelir: Bizim annelerimiz bir günlük değil, her günlük derler. Sevgililer Günü gelir: 14 Şubatta şunlar şunlar oldu, şöyle yapıldı, böyle yapıldı derler. Kadınlar Günü gelir: Bu Kadınlar Günü de neymiş. Kadına değeri dinimiz verdi, peygamberimiz Veda Hutbesinde değindi, derler. 23 Nisan, 29 Ekim, 19 Mayıs gibi günler gelir: Efendim bugünlerde neler yapıldı, bir bilseniz, derler. Fatımîler zamanında icat edilmiş kandil gecelerinden birini kutlamaya kalkarsın: Aslında kandillerin dinimizde yeri yok, derler... Uzatmayayım, derler oğlu derler.

Açıkçası hangi gün olursa olsun, günlere sıcak bakan birisi değilim. Bana o güne özel yaptıklarımız yapmacık gelir. Buna rağmen dini, milli veya örfi olarak kutlanan veya anılan ne kadar gün, kaynağını nereden alırsa alsın, ne kadar savunsak veya eleştirsek de her günün az veya çok toplumda bir karşılığı vardır. Bu durumda yapılacak olan günlere karşı çıkmak veya eleştirmekten ziyade bu günleri bir araç bilip olumlu katkı sunabilmek gerekir diye düşünüyorum.

*18/03/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde