30 Ağustos 2017 Çarşamba

Bir Fikrin Fanatiği mi? Uzak Dur Ondan!

Her fikir, her düşünce, her ideoloji, her dinin savunanı  ve sempatizanı olmak doğaldır. Doğal olmayan fikrinin fanatiği olmaktır.

En tehlikeli tiptir bunlar. Hangi fikirde, hangi inançta, hangi görüşte olmaları önemli değildir. Bunlar bağnazdır, kendi düşüncesinden başka bir görüşe kapalıdır antenleri. Hazımsızdır. Ön yargılı olduklarını zaten söylemeye gerek yok böylelerinin. Kendisinden başka bir düşünceye asla tahammülleri yoktur. Elinde imkan olsa kendi gibi düşünmeyenlere hayat hakkı tanımaz. Boğar onları. Etlerini lime lime eder. Gücü yeterse diri diri ateşte yakar. Hiçbir şey yapamazsa ülkeyi dar eder onlara. Hep ajite eder. Hayatı zindan eder. Gücü yetmiyorsa içine atar, fırsat kollar. Bakışlarından anlarsın böylelerini.

Mektebi yoktur fanatikliğin. Bir ayrık otu gibi içimizde yetişir. Bu tipler hemen hemen her alanda, her kesimde, her yerde vardır. Futbolda, partide, dinde, mezhepte, cemaatte, herhangi bir izmde rastlarsın böylelerine.

Seninle yanyana gelmezler. Arkadaş hiç olmazlar. Sosyal medyada bile sanal arkadaşlık yapmana tahammülleri olmaz. Kazara arkadaşlığını kabul etse bile paylaşımlarını görünce kırmızı görmüş boğa gibi olur. Fırsatını bulduğu ilk anda seni arkadaşlığından çıkarır. Seninle fikir tartışmasına girmez, girerse de kavgayla biter pamuk ipliğine bağlı arkadaşlığınız. Derinlemesine düşünme melekeleri yoktur, ya da gelişmemiştir. Sloganik yaşar, yeni bilgi almaz. Zira yeni ve farklı fikre kapalıdır. Geçmişte ne öğrenmişse ya da öğretilmişse hep o kovanın içinden konuşur, yazar, çizer. Aynı zamanda düz kontaktır. Kafası başka bir şeye çalışmaz. Gözü vardır görmez, kulağı vardır işitmez. Derviş gibidir, fikri ne ise zikri de odur. Ne bugüne kadar bir kişiyi fikrine çeker, ne de başkasının fikrine girer. Ot gelmiş ot, ya da odun gelmiş odun gider bu dünyadan.

Her fikrin kendilerini böyle ölümüne destekleyen ateşli savunuculara ihtiyacı vardır. O yüzden böylelerini besler. Ağızlarına biraz bal çalmak veya az bir iltifat, enerji olarak onlara yeter. Kudururlar da kudururlar.

İçimizde neşvünema bulan bu tiplerin özellikleri saymakla bitmez. En iyisi böylelerinden uzak durmak, Rabbimin onlara fırsat vermemesi ve karşı karşıya gelmemek için dua etmektir. Sağlığını bozmaktan öte hiçbir hayırları yoktur. 30.08.2017

Vatanla Yatıp Vatan'la Kalkıyoruz Bugünlerde

Vatan ŞAŞMAZ bir otel odasında görüştüğü manken tarafından öldürüldü. Ardından kadın kendine de sıkarak hayatına son verdi. Vatan ŞAŞMAZ'ın cenazesi bugün yakın akrabası ve sevenleri tarafından gözyaşlarıyla defnedildi. Ölen ve öldürülen kim olursa olsun mutlaka herkesi üzer. Hiçbir haklı neden adam öldürmeyi gerektirmez ama burası Türkiye. Alıştık artık böylesi haber ve havadislere. Beterini korusun diyoruz sadece.

Ölen ve öldüren her ikisi de gitti, üzüntüsü tarafların ailesine kaldı. Üçüncü şahıs olarak bizler ölüm ve öldürme üzerine günlerce basın ve medyayı meşgul edecek şekilde yorumlar yapıyor, boy boy fotoğraflarını yayımlıyor, geçmişte hangisi ne demiş, ne paylaşmış onları çıkarıp geliyoruz. Kah sevgiliydi, kah platonik aşkla seviyordu, kah borcu vardı, ödemedi, eşinden ayrılıp benimle evlenecek dedi gibi senaryoları yazıp çiziyoruz. Gazete köşelerinde konu ele alınıyor. Herkes olay yeri polisi gibi cinayeti çözmeye çalışıyor.

Türkiye'de günde mutlaka bir cinayet vakası olur, bu kadar yer kaplamaz haberlerde. Çünkü adı-sanı belli olmayan birileridir ölen ve öldüren. Mevzubahis olan sanatçı ise, ünlü biriyse artık günlerce onlarla yatar, onlarla kalkarız. Çünkü sanatçıdır bunlar, podyumlarda mankenlik yapmıştır, sunuculuk yapmıştır ve dizilerde oynamıştır. Nedense sanatçıların yaşantıları da hep gündemimizde, gördüğünüz gibi ölümleri de. Bu da bizim bilinçaltımızı, neye önem ve değer verdiğimizi göstermektedir.

Konu enine boyuna konuşulsun, iyice irdelensin, haklı-haksız tespit edilsin. Kimsenin buna bir itirazı yoktur. Bu olay hakkında enine boyuna yorumlar yapılırken nedense kimsenin aklına "Evli barklı adamın kendi başına kalan bir bayanın oteldeki odasında ne işi var? Onun oraya gitmesi doğru mudur? Bu aile yapımıza uygun mudur?" gelmiyor. Sanatçı olması her şeyi mübah mı kılıyor? Onlar sanatçıdır, ne yapsa yeridir mi diyoruz. Eğer böyle diyorsak tarafların aileleri bunu makul görüyorsa gelin o zaman aile yapımızı, değerlerimizi, örf ve adetlerimizi yeniden gözden geçirelim. İslam hukukunda  “halvet” denen konuyu nereye koyacağız?

Sanatçılarımızın çoğu maalesef giyim-kuşamlarıyla, aile yapılarıyla bize örnek olmuyor. Kimi soyunuyor, kimi yeğeni ile ensest ilişkiye giriyor, kimi nikahsız aynı evi paylaşıyor yıllarca. Adına da biz sadece arkadaşız diyor. Akşam bulduğu sevgilisini sabahleyin bir başkasıyla değiştiriyor. Harcadıkları paranın zaten haddi hesabı yok. Yedikleri önlerinde, yemedikleri arkasında. Modernliği de kimseye bırakmıyorlar, konuştukları zaman vatanı sevmede üstlerine yoktur. Birbirleriyle evlenip boşanmaları bir oluyor, evli iken eşini aldatıyor, kimi eşine şiddet uyguluyor ve hepsi sayısız kanalımızda kimi şarkı söyleyerek, kimi podyumlarda boy göstererek, kimi denizde bikinili fotoğrafını paylaşarak televizyon ve magazin vasıtasıyla evimize misafir oluyor. 

Günümüz yeni yetme sanatçılarını görünce eski sinema ve ses sanatçılarımızı mumla arıyorum. Onlar sadece rollerinde kendilerini gösterir, özel hayatlarını kimse bilmezdi. Onların da bizim aile yapımıza uygun bir aile ortamları vardı. Gerçek sanatçılarımız onlarmış meğer. Bu yenilerin çoğu hormonlu sanatçı dense yeridir. Nasılsa nereden, ne kazandın, nereye harcadın, bu giyimin kuşamın ne? Boy boy fotoğraflarınızı sanat adına teşhir ederken aslında siz vücudunuzu teşhir ediyorsunuz, bu ne iş? Sanat bunun neresinde? Aile yapınızla bu millete kötü örnek oluyorsunuz, diyen ne devlet var, ne Aile Bakanlığı var, ne de millet sesini çıkarıyor. Zaten kazara söyleyen çıkarsa özgürlüğümüze karışıyorlar, bu ülkede sanatımı icra etmemize izin vermiyorlar diyerek kıyameti koparırlar.

Hasılı bizim ülkemizde, bize benzemeden, bize ait olmayan, bize yabancı icraatlarıyla bizden kazandıkları paralarla günlerini gün ediyorlar. Biz de hayret ve ibretle ağzımızı açıp onları dinliyor, izliyor ve seyrediyoruz.

Büyükler! Biz geçtik de bu tipler aile yapımıza dinamit koyuyor, gençlerimiz bunları örnek alıyor. Gelin ölen öldü, kalan sağlar bizimdir. Yeni cenaze ve cinayetlerimiz olmadan nasıl bir tedbir alacaksak el birliğiyle buna yönelelim. Yoksa biz böyle sessizlere oynarsak daha çok ensest ilişkilerle, cinayetlerle, aldatmalarla karşı karşıya kalırız. Tedbir alalım ki su testisi su yolunda kırılmasın! 30/08/2017

İyi Gün Dostlarına Gelsin!

Hayatta her insanın az veya çok dostları vardır. Hepsinin adı dosttur ama her bir dostun ayarı farklıdır. Kimi 24 ayar altındır, kimi 22, kimi 18, kimi 14, kimi içinde diğer madenleri fazlasıyla barındırır, kimi de altın görünümündedir. İçine girip incelediğin zaman altından başka her şeye benzer.

Dostların ne kadar ayar olduğu iyi günde ortaya çıkmaz; kötü günde, darda kaldığın zaman selam sabah vermemesiyle yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başlar. Başın belada olduğu zaman sıvışır gider. Ne olduğunu anlayamazsın bile diyeceğim ama aslında anlarsın anlamaya da gerçeklerle yüzleşmemek için anlamazdan gelirsin. Bu tipleri görünce "İyi ki başıma bir felaket geldi de akla-karayı gördüm, parmağa işeyenle, işemeyeni test etmiş oldum. Az olsun ama benim dostum öz olsun. Özellikle kötü günümde yanımda olsun. Benim iyi gün dostuna değil, kötü gün dostuna ihtiyacım var, bana altın görünümlü içi teneke dolu dost değil, saf altına, adam gibi adama ihtiyacım varmış" dersin.

İnsan başına gelen felakete değil, yanında dostlarını görmemesine üzülür, hatta kahrolur. Onların sessizliği yıkar bitirir onu. Aslında dostlarının kaç ayar olduğunu öğrenmek için insanın başına çok büyük gailelerin gelmesine bile gerek yok günümüzde. Çok basit bir sıkıntında bile onları test edebilirsin. Mesela bugün sıkça kullandığımız sosyal medya, sanal da olsa hayatın bir kopyasıdır. Bir konuda bir iftiraya uğradığını, hakkında algı operasyonu yapıldığını ifade eden bir paylaşım yap. Orada bile dostlarından çoğunun yüzünü görürsün. Senin suçsuz ve masum olduğunu bilmesine rağmen ne senin paylaşımına destek verir, ne beğenir, ne kızgın ve üzgünlüğünü ifade eder, ne de yorum yazar. Senin paylaşımını görür, izler, kimin ne yazdığını okur, hiç iz bırakmadan oradan sessizce sıvışır. İşin nereye varacağını bekler. Çünkü iz bırakırsa olur ya oradaki görüşünden dolayı başına bir şey gelir. Yoğurdu üfleyerek yemek güzel de tedbirin bu kadarı paranoyadır. İnanın gölgesinden korkan böyleleri yoğurdu bile üfleyerek yiyemezler. Sadece kaportana hayrandır böyleleri.

İyi gün dostudur bunlar. Kimsenin olmadığı yerde seni görürlerse ayıp olmasın diye ağzının içiyle 'geçmiş olsun' der. Halbuki sosyal medyayı kullanıyorsan bu tür durumlarda mağdurun paylaşımına iz bırakmak o kişiye verilecek manevi bir destektir. Zaten dosttan beklenen de manevi destek değil midir? Kime ne kadar destek verirsek verelim ateş düştüğü yeri yakar, mağdur olan çeker çilesini. Bir de yeri geldiği zaman “İnsan arkadaşı için çiğ tavuk bile yer” deriz. Ne çiğ tavuğu! Bu tiplerle pişmiş aş bile yenmez. Yenirse de içine su katılmış olan yemek olur ki tadı ve tuzu olmaz.

Bu tipler başkasının yanında, vitrinde hep sessizlere oynar. Yalnız kaldığın zaman da aslan kesilir. Sadece mutlu gününde vitrinlik olarak kalabalık eder. Kendisine yük olacağını hissettiği an başlar seni eleştirmeye. İnanın başa gelen çekilir ve zaman her şeyin ilacıdır, bir müddet sonra geçer gider. Ama her imtihanında kör ver sağırlara oynayan bu ince sızıların sessizliği insana bir ok gibi saplanır.

Hiç gölge etmesin böyleleri! Bunlarla ne yola çıkılır, ne yenir, ne içilir. En iyisi hiç belli etmeden koy mesafeni. Onlar arasında yalnızlara oynayacağına tek kal, yalnız ol, daha iyidir. Sakın benim böyle dostum yok deme. Çok büyük laf etmiş olursun. Başına bir şey gelince görürsün Hanya'yı, Konya'yı! Yeter ki görmesini bil, izlemesini bil, test etmesini bil. Bunun için çok şey yapmana gerek yok. İnsan sarrafı ol yeter!  30/08/2017