29 Ağustos 2017 Salı

İyi ki Doğdun Evlat!

Evlat! Bugün itibariyle 15.yılını doldurdun. Sana nice sağlıklı, uzun ve hayırlı ömürler dilerim.

Yeni doğum yılın münasebetiyle sana yazmak istedim. Zira gençliğin baharındasın, bıyıkların yeni yeni terlemeye başladı. Her yaş, insanı bir yaş daha yaşlandırırken geride bıraktığımız yılların da bir sorgulaması demektir. Çocukluğunu doya doya yaşamışsan ne mutlu! Çünkü hayatın en güzel çağı, çocukluk çağıdır. Biz seninle neşelendik, seninle mutlu olduk. Zira sen bizim mutluluk kaynağımız oldun. Sen her ne kadar evimizin en küçüğü olsan da büyüyorsun artık. Büyümek demek sorumluluk demektir, hayata atılmak demektir, hayatla yüz yüze gelmek demektir. Yürümende, oturmanda, işinde, aşında hayatın yükü üzerine binmek demektir.

Hepimiz "Bir büyüsem" hayali kurduk çocukken. Belki sen de kurmuşsundur. Zaten istesek de istemesek de büyüdük, büyüyoruz, büyüyeceğiz. Bu da doğaldır zaten. Büyüyüp sorumluluklarımız arttıkça "Keşke büyümeyip çocuk kalsaydık" diyen bizler gibi sen de pişmanlığını duyacaksın. Ne edersin ki bundan kaçış olmadığı gibi geriye dönüş de yok. Hayatın vilvesi bu. Çünkü sorumluluk zor iştir, hayatın bir imtihanıdır. Ben geldim gidiyorum, ardından sen de gelip gideceksin. Bu hayatta önemli olan hayat imtihanını yüzünün akıyla verip sınıfı geçebilmek, basamakları bir bir çıkabilmektir.

Hayat zordur derken amacım gözünü korkutmak, sana felaket tellallığı yapmak değildir, sorumluluğunu hatırlatmaktır. Kendine, çevrene, ailene, topluma karşı sorumlulukların olacağı gibi Allah'a karşı da yapman gereken sorumlulukların olacaktır. Zor dedimse imkansız değildir bu hayat. Sorumluluktan kaçarsan başkasının sırtında hep bir yük olursun, bu şekil yaşaya yaşaya utanma duygunu da yok eder, toplum içinde yaşayan asalak biri olursun. Herkese illallah dedirtirsin. Bil ki sorumluluğunun gereğini yaparsan hayatın boyunca başkasına yük olmadığın gibi yaptığın işte başarılı oldukça ondan zevk de alırsın, sorumluluğun hazzı bambaşkadır.

Senden çok şey istemiyorum, şu mesleği seç demiyorum. Hangi işi ve mesleği seçersen kapasitenin en iyisi ol. Halihazırda öğrencisin. Öğrenciliğin en iyisini yap. "Şu dersten anlamıyorum, bu ders zor, öğretmen de anlatamıyor" deme. Zira bu, başarısızlığa bir kılıftır. Korktuğun dersin üstüne üstüne git anlamak için. En korktuğun ders köpeğe benzer. Köpek korktuğunu hisseder ve sen kaçarsan seni önüne alır kovalar. Kaçmazsan köpek üzerine gelmez. Ders de böyledir. Üzerine üzerine gidersen pes eder. Kaçarsan ders değil, sen kaybedersin. Derse olan kafandaki ön yargıyı üzerine giderek yıkacaksın. Düzgün, düzenli ve planlı çalışacaksın, sınav geceleri sabahlama yoluna gitme. Zeka, zekat gibidir; kullandıkça gelişir.

Sosyal medyadan, dijital ortamdan uzak dur. Cep telefonunu ihtiyacın kadar kullan. Ahlak ve edebinle göz doldur. İbadetlerinde sürekli ol. İçkin-kumarın, sigaran olmasın. Sana güzel hasletleriyle örnek olacak kişilerle arkadaş ol.

Meslek seçerken yapabileceğin ve sevdiğini seç. Öyle bir meslek seç ki, alanında doyuma ulaşmamış olsun. Mesleğini en ince ayrıntısına kadar öğren. Okulu bitirdikten sonra sen işi değil, iş seni arasın. Çalışırken de ibadet aşkıyla çalış, işe gönlünü ver, kaytarma yoluna gitme. Çoluğuna-çocuğuna haram lokma yedirme.

Büyüdükçe "Keşke geçmişte şunu yapsaydım, bunu yapmasaydım" diyeceğin pişmanlıkların olmasın. Hasılı yapabileceğinin en iyisini, olabileceğinin en iyisini olmak için çabala. Hep kendin ol, başkası olma. Başkasını taklit etme, kimseye aklını kiraya verme. Kendinin ve ailenin yüzünü kara çıkartacak iş ve eylemlerden uzak dur.

Yaptığın iyi ve güzel şeylerde beni hep destekçin olarak göreceksin. Kötü eylem ve fiillerinde karşında hep ilk beni bulacaksın. Sana elimden gelen her türlü desteği vermeye hazırım. Sakın ola ki bu tavrım seni her şeyi başkasından bekleyen hazır yiyici yapmasın. Ayakların yere basıp her işini kendin yapacaksın. Böylece hayatı tanıyacaksın, iyice pişeceksin bu alemde. Seni korurum ama koruyucu baba değilim. Çünkü bu millet ne çektiyse evladını aşırı korumacılıktan çekmiş ve çekecektir. Bu daha iyi günlerimiz.

Ben bu hayat sorumluluğunu taşıyabileceğine inanıyorum. Zaten şu anda yaşının üstünde bir olgunluk görüyorum sende. Senden istediğin halihazırdaki işine odaklan. Gerisi kolay.

Amacım nasihat değil bilesin. Tüm çabam bu doğum gününü masrafa girmeden en ucuza getirmek. Bu seneki doğum günü hediyem de bu yazı olsun. Haydi bir de dondurma. Yine paraya kıydım senin için.

Bu yıldan sonra sen benim için paraya kıyacaksın. Antrparantez  benim bugüne kadar GSM operatörümden, bankalardan başka hiç doğum günümü kutlayan olmadı.

İyi ki doğdun evlat! 15.yılını devirdin, 16'ya adım attın. Ne kadar büyüsen de benim gözümde evin en küçüğü ve 'Hoşçocuk'u olarak kalacaksın. Nice yıllara! 29.08.2017

Kurban Konusunda Devir Sapla Samanı Karıştırma Zamanı Anlaşılan ***

Kurban Bayramı öncesi sosyal medyada paylaşıma sunulmuş bir hikaye var, "okuizlepaylas.com" sitesine ait. Hikayeyi burada sizinle paylaşıp ardından değerlendirmede bulunmak istiyordum. Fakat gel-gör ki sitemiz kopyaya izin vermiyor. Halbuki beni takip edenler bilir. Bir yerden alıntı yaptığım zaman mutlaka kaynak gösteririm. Nedense paylaşmayı teşvik eden, alıntı yapmayı esirgemiş.

Biz konumuza gelelim. "Bir kişi, yedi kişilik bir kurban hissesine girdiğini söyleyince arkadaşı biz de 5 kişi bir insana girdik diyor telefonda. Ardından kurban keseceğimize iki aydır işsiz bir insanın iki aylık kirasını verdiklerini, ev ihtiyaçlarını karşıladıklarını, birikmiş faturalarını ödediklerini ve kendisine 2000 lira maaş+sigorta ve yemek olan bir iş bulduklarını anlatıyor. Arkadaşı, sizin bu yaptığınız güzel de kurban yerine geçer mi diye soruyor. Beriki, senin et dağıttığın insanlar, bu kadar sevindi mi diyor ve biz bu şekil paylaşarak huzur ve rahatlık içinde bayramı yaşadık. Aslında yedi kişi bir araya gelip danaya gireceğine bizim yaptığımız gibi yapsa  ortalık cennet çığlıklarıyla dolar ve bizler de iyi bir şeyler yapmanın mutluluğunu yaşarız." diye ekliyor. Yapılan bu açıklama arkadaşını fazlasıyla ikna etmiş olmalı ki arkadaşına, "Kurban keserken isyan edesim geldi. Babama beni bir daha çağırma dedim. Arkadaş, gelecek sene beni de aranıza alsanız, demiş. Arkadaşı da seve seve demiş."

Hikaye burada bitiyor. Sanırım hikayede verilmek istenen mesaj anlaşılmıştır. Kurbanın gereksizliğine, bunun yerine yapılması gereken önemli görevlerimiz olduğuna işaret ediyor. Üstelik, yaptığı bu işe arkadaşını da dahil ederek halkayı genişletmiş olurken "seve seve" sözüyle ikinci bayramı yaşadığını es geçiyor.

Adam güzel bir iş yapmıştır, yaptığı işi küçümsemiyorum. Ama burada sapla saman karıştırılmıştır. İşin garibi, yardım etmek için bu kişi neden kurbanı bekliyor? Muhtaç biri illaki kurbanı mı beklemesi gerekiyor. Halbuki böyle birinin işini halletmek için yılda bir gelen kurban beklenmez. Bu kişi iş yaparken çiş yapmıştır. Kurban fobisi var anlaşılan. Yaptı bir hayır. Bunu yaparken değerleri yıkmamak gerek. Bu kişi bilmeli ki, kurban Allah için kesilir. "Niçin-neden" diye sorulmaz. Bir emir varsa Müslüman’a gereken "amenna ve saddakna" diyerek buna uymaktır. Gücün yetiyorsa kesersin, inanmıyorsan kesmezsin. İbadetlerde akıl ve mantık yürütülmez. Zira ibadetler tevakkufidir. Önüne gelen, aklına esen bu konuda yorum yapmaz, fetva da vermez. Herkes haddini bilmeli bir defa.

İşin garibi bu görüşte olan insanların sayısı her geçen gün artıyor. Madem bu arkadaşlar bu kadar paylaşımcı. Gece-gündüz bununla yatıp kalkıyorlar. Kafalarını ibadetleri budamaya yoracaklarına ibadet olmayan, zevkten yaptığımız, çoğu lüzumsuz harcamalarımıza yorsalar. Niyetleri yardım ve paylaşımsa eğer, bakın ben onlara yol göstereyim. Bu milletin değerlerini küçümseyerek onlara yol göstermeye çalışarak akıl vermeye kalkmasınlar. Bu milletin sizin gibi aklı havada olanlara karnı toktur. Yine de ben sizin bu iyi niyetli paylaşım düşüncenize katkıda bulunmak için hemen aklıma gelenleri söyleyeyim. Örnekleri gör ki sizin akıl vermeye mi ihtiyacınız var, yoksa almaya mı?

Her birimizin yaptığı düğünleri ele alalım. Düğünlerde yapılan harcamaların ne kadarı çok gerekli? Gelin elbisesi, nişan elbisesi, kına elbisesi, düğünde verilen yemekler, saç ve baş yaptırmalar, düğün için tutulan salonlara verilen paralar, gerekli-gereksiz alınan bir giyimlik elbiseler, iç ve dış fotoğraf çektirmeler…say sayabilirsen. Bunlar ömürde bir defa olur diye yapılan fütursuz harcamalar. Sana sadece bu örneği vermekle yetineceğim. Millete paylaşım ayağına yatarak iyilik meleği gibi sağdan yaklaşmaktansa düğüne kalkan düğün sahiplerini ikna etsen, işte o zaman hayırların en güzelini yapmış olursun. Üstelik düğünü fakir-zengin herkes yapıp masraf ediyor. Senin gözünü kestirdiğin kurbanı yılda bir zengin kesiyor. Buna sünnet düğünlerini de ekle. Al sana koca bir sektör. Bu konuda milleti ikna eder de buraya yapılan gereksiz harcamaları kanalize edebilirsen oralardan gelecek parayla sadece işsiz bir insanın ihtiyacını gidermekle kalmaz, Türkiye'deki tüm fakirlerin ihtiyaçlarını sürekli karşılarsın.

Hasılı sana bir vatandaş olarak göstereceğim yol bu. Bu yol da en makul yoldur. Sapla samanı karıştırarak ve milletin kafasını bulandırarak gittiğin yol, yol değildir. Bir defa ibadetten tasarruf yapılarak yaptığın iyilik, iyilik değildir. Yapıyorsan böyle bir şeyi, bunu iyi bir şeymiş gibi umuma yayma.

Ne dediniz efendim! Kurbanımız bizi Allah'a yaklaştırsın, bayramınız mübarek olsun. Siz bakmayın bize sağdan yaklaşanların zırvalarına. Allah kurbanınızı kabul etsin. 29.08.2017

***10/08/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.


Arakan, Adını Arı-Kan'dan Almış Olmalı ***

Eski adı Burma olan Myanmar, “Güneydoğu Asya’da bulunan; kuzey ve kuzeydoğusunda Çin, batısında Hindistan ve Bangladeş, doğusunda Laos, güneydoğusunda Tayland ile komşu olup, Bengal Körfezi ve Andaman Denizinde geniş kıyılara sahip bir ülke. Birmanya ve Burma olarak da bilinir. Uzak Doğu Asya’nın bütün tipik özelliklerine sahiptir. (cografya.gen.tr)

Budistlerin ağırlıklı olduğu ülkenin Arakan bölgesinde nüfusun yüzde 15’i Müslüman. Müslüman tüccarlar sayesinde burası İslamiyet ile müşerref olmuş. Murat Bardakçı’nın verdiği bilgiye göre Birinci Dünya savaşında Irak bölgesinden İngilizler tarafından esir edilen askerlerimiz buraya götürülmüş, hava, iklim farklılığı ve esir olarak gördükleri muameleler sonucu çoğu burada şehit olmuş ve esir kampının yanına defnedilmiştir. Daha sonradan kurulan şehitliğimiz tarumar edilerek fasulye ekilen tarla haline getirilmiştir.

Bize çok uzak olan bu ülkenin adını pek bilmediğimiz gibi haritadan yerini de gösteremeyiz. Son yıllarda artarak devam eden fanatik Budistlerin Müslümanlara yaptıkları katliamlar dolayısıyla gündemimize gelmeye başladı. Sosyal medyadaki paylaşımlar da olmasa burada işkence gören, kendilerine soykırım uygulanan bu kardeşlerimizden hiç haberdar olamayacağız. 

Bugün sosyal medyada  yer alan şu fotoğraf birkaç yıl önce botla var olma mücadelesi verirken Bodrum sahillerine vuran Aylan bebeği(sağ resim) hatırlattı. Burada da(sol resim) çatışmalardan kaçarak botla Bangladeş’e  gitmeye çalışan adını bilmediğimiz bu bebeğin Naf Nehrinde boğularak can vermesinin görüntüsü var. “Alacağınız olsun dünya, bana dünyayı dar ettiniz, beni fazla gördünüz, ben ebedi sessizliğe çekildim, ne haliniz varsa görün, öbür dünyada görüşürüz” der gibi bir fotoğraf karesi var yüreğimizi dağlayan.

Pek haberdar değiliz buradaki kardeşlerimizden. Gerçi haberimiz olsa da elimizden gelen bir şey yok. Bağırsak sesimizi duyuramayız, gitmeye kalksak gidemeyiz. Dünya sessiz, dünya kana doymadı bir türlü. Dünya aç ve sussuz. Müslüman kanıyla besleniyor. Bu dünya insanı Müslüman kanı da olmasaydı acından ölürmüş gerçekten.  Ne için olduğu, kime ne yarar sağladığı bizce bilinen 5’li çetenin emrindeki BM de dünyanın her yerindeki akan Müslüman kanlarına sessiz kaldığı gibi burada da Budistlerin yaptığı katliam ve soykırımına sessiz kalıyor. Yazıklar olsun sizin insanlığınıza, medeni görüntünüze! Sizden olsa olsa leş kargası olur, vampir olur. Başkası da olmaz zaten. Bakmayın sizin insan görünümüne aldandığımıza. Size de yazıklar olsun Budistler!

Coğrafyam iyi değil, haritadan bir yeri göstermeye kalksam zinhar bulamam. Ama yaşadığımız bu acımasız hayattan şunu öğrenip tecrübe edindim ki dünyanın neresine gidersem gideyim, gittiğim ülkenin adını bilmesem de orada bir kan kokusu geliyorsa, kan akıyorsa, zulüm ve işkence varsa orada Müslüman var derim. Çünkü dünyada Müslüman kadar sahipsiz, Müslüman kanı kadar ucuz başka bir insan yoktur.

Gelen haberler, sosyal medyadaki paylaşılan görüntüler sözün bittiği yerde olduğumuzu gösteriyor. Nasıl aramazsın hasta halini bile Osmanlı’nın. İnanın gölgesi bile yeterdi bugünkü vahşi dünya için. Dünyanın aymazlığına, sessizliğine ve seyirci olduğuna bakmayalım. Türkiye insanının en aşağısından en tepe noktasına kadar sesini çıkarıp kamuoyu oluşturmaya çalışması, BM’yi göreve çağırması, orada zulüm yapılıyor demesi geleceğimiz adına sevindirici bir durumdur. Müslümanın, mazlumun eli, ayağı ve kulağı olacaktır inşallah!

Hiç tanımadığım, haritadan yerini dahi gösteremediğim bu çilekeş, bu mazlum kardeşlerime şu bayram öncesi hiçbir şey yapamasam da en azından bir yazı ile katkıda bulunmak istedim. Mazlumlar için yaşasın cennet derken zalimler için iyi ki var cehennem diyorum.  29/08/2017


*** 29/08/2017 günü ladik.biz'de yayımlanmıştır.