2 Mart 2017 Perşembe

"Ben trafik kurallarını iyi bilirim"

Cuma günü 13.00'da dersten çıktıktan sonra Cuma namazını kılmak için çarşıya yöneldim. Ezanın okunmasına 10 dakika var. Bir meslektaşımın arabasına bindim. Yola koyulduk.

Tali yoldan ana caddeye çıkıyoruz. Solumuzdan bir araç geliyor. Burun buruna geldik. Çarpışacağız diye içim dışıma çıktı. Çarşıya gitmekten geçtim, namaz da geçer bu durumda. Dedim hocam soldan araba geliyor. "Gelsin hocam, gördüm. Ben sinyalimi verdim. Yol benim. Sinyali verdim mi tamam. O beklemek zorunda. Ayrıca ben trafik kurallarını iyi bilirim. Bu konuda kendime güveniyorum," dedi.

Her ne kadar şoförlüğüm iyi olmasa da trafik kurallarını ben de iyi bildiğimi sanıyordum. Her konuda olduğu gibi bu konuda da yanıldığımı geç de olsa anladım. Çünkü öğretmen öyle gerekçeli ve ikna edici konuştu ki küçük dilimi yutayazdım. Şu ana kadar trafik adına bildiğimi sandığım kuralların çöpe gittiğini gördüm. Hocamızın kendinden ve trafik kurallarından emin konuşması bana bir avukatı hatırlattı. "Bir müvekkili at çalar. Avukat onu hakim karşısında savunur. Öyle ikna edici bir konuşma yapar ki, hakim beraat verir. Çıkışta müvekkiline: "Doğru söyle atı çaldın mıydı, yoksa çalmadın mı" diye sorar. Sanık: "Avukat Bey! Ben çaldım diye biliyordum. Fakat siz öyle güzel savundunuz, öyle güzel anlattınız ki, çalmadığıma kanaat getirdim" demiş. Benimki de o hesap. Kaptanımız yaptığını öyle güzel anlattı ki, şu ana kadar ben trafik kurallarını bildiğimi sanmışım.

Sormadım, bu güne kadar kaç kaza yaptınız, size kaç kişi çarptı diye. Ne zamanım vardı, ne de soracak ortam. Böyle biri böyle bir soruyu mutlaka kendisine yapılmış bir hakaret olarak değerlendirebilirdi. kaza yapmadıysa da mutlaka kazalara sebebiyet vermiştir. Sonunda kazasız belasız gideceğim yere kadar olmasa da daha önce ezanların okunmaya başladığı bir yerde gördüğüm bir caminin yanında inerek namazımı eda etmiş oldum. 02/03/2017

1 Mart 2017 Çarşamba

Kadınlar ve mayınlar

“Körfez Savaşından 4 yıl önce Kuveytli kadınlar üzerinde bir inceleme yapan Amerikalı  bir gazeteci, Kuveytli kadınların erkeklerinden 4 metre arkada yürüdüklerini tespit eder.

Savaştan 4 yıl sonra tekrar Kuveyt’e gelen gazeteci, kadınların erkeklerden 4 metre önden gittiklerine tanık olur. Kısa zamanda meydana gelen devrim niteliğindeki bu değişimin sebebini öğrenmek için kadınların yanına gider ve bunun sebebini sorar. Kadınlar: ‘Mayınlar efendim!’ cevabı verir.”

Yukarıdaki konu olmuş mu olmamış mı, bu şekilde bir araştırma yapılmış mı bilmem. Zaten hikaye ve fıkraların gerçekliğine bakılmaz. Amaç kıssadan hisse almaktır. Bu araştırmadan siz ne anladınız bilmem ama ben, eskiden koruma amaçlı olarak perde arkasında olan kadının tehlikelere karşı şimdi öne çıkarıldığını; ölecekse, telef olacaksa ilk önce kadınların maruz kalmasını anlatıyor. Sanki günümüzü anlatıyor gibi. Eskiden perde gerisinde duran kadın şimdi her alanda. Yaratılışı itibariyle bünye bakımından zayıf bir bünyeye sahip kadın, erkeğin yaptığı zor işlere talip bugün. Tır süren kadın, dolmuş şoförlüğü yapan kadını görmek mümkün. Kadın erkeğin, erkek de kadının işinde. 

Vitrinde, ekranda her yerde kadın var. Kimi kabiliyetinden dolayı orada, kimi de görselliğinden. Kiminin cinselliği, kiminin yeteneği. Özellikle ekranlarda görev alacaklarda, filmlerde başrolde rol alacaklarda aranan özellik fizik, görsellik ve görüntü ön planda. Hele bir de vücudunu teşhir edecek şekilde giyinirse tüm kapılar açılıyor yüzüne.

Kadınlar belki kızacak ama niyetim kadınları geri plana itmek değildir. Anlatmak istediğim maalesef kadınlar erkekler tarafından kullanılmaktadır. Kabiliyetine, bünyesine uygun olsun veya olmasın hayatın her alanında kadın tıpkı savaş sonrası Kuveytli kadınların mayın tehlikesine karşı patlamalarda telef olsun diye öne sürüldüğü gibi her yerde... Kanaatimce kadınlar kendini kullandırmamalıdır. Eğer çalışmak isterse ilgisine, bünyesine, yeteneğine uygun işlerde çalışma ortamı müsait olan yerlerde var olmalıdır. Kendini ezdirmemelidir. Vücudunu ve bedenini sergiletmemelidir. Cinselliği ve dişiliği değil içindeki cevher ön planda olmalıdır. Yazımdan tüm çalışanlar bu şekildedir anlamı çıkartılmasın. Kesinlikle genellemiyorum. İstisnalar kaideyi bozmaz. Dişiliğini ön plana çıkartarak çalışanların sayısı elinin emeğiyle çalışan kadınlara oranla daha az olmasına rağmen birileri hep kadın üzerinden ekmek yemeye çalışmaktadır. Kabiliyetine göre işini düzgün bir şekilde yaparak evine ekmek götürmeye çalışanlara sözüm olmaz. Kendi tercihleridir.

Çalışacağı iş evini ve çocuğunu ihmal etmeyecek şekilde olmalıdır. Bunun için de ticaret ve üretim gibi alanlarda kendi işini kurarak serbest çalışma ve kendi işinin patronu olma yolunu seçmelidir. Sosyal ve  kültürel alanlarda, haksızlıklarla mücadelede, insan hakları ihlalleri gibi durumlarda ses getirecek hareketlerin içerisinde rol alma yolunu seçmelidir. Kamu ve özel sektörde çalışacaksa -çalışan ve işvereni mağdur etmeyecek şekilde- full time yerine part time çalışma şartları getirilmelidir.  01/03/2017


Referans aldığımız harekete uygun davranalım!

Bildiğim kadarıyla 'Hılfu'l Fudül' diğer adıyla 'Erdemliler Hareketi' veya 'Erdemliler İttifakı' Mekke dışından gelen yabancıların can ve mal emniyetini sağlamak, zayıf ve güçsüzleri korumak, zulmü önlemek gibi amaçlarla toplumda saygınlığı olan, iyi niyetli kişiler tarafından kurulan bir barış cemiyetidir. Bu anlaşmaya katılanların içerisinde farklı dünya görüşüne sahip insanlar var. Hepsinin ortak noktası zulmü engellemek için ahlaki ilke çerçevesinde birleşmiş olmalarıdır. Peygamberimiz de bu anlaşmaya imza koymuş, yıllar sonra bu hareket hakkında: "Bugün böyle bir anlaşma yapılsa yine imza koyarım" diyerek övgüyle bahsetmiştir.

Erdemliler hareketi sadece o zamana mahsus değildir. Aslında her devirde olmalıdır. Çünkü insanlık tarihi kadar eskidir ezen ve ezilen mücadelesi. Hep güçlüler zayıfları ezip geçmiştir. Yine her devirde zalimler olduğu gibi zulme sesini çıkartan/çıkartacak insaf sahibi insanlar da olmuştur. Eğer dünyada cereyan etmekte olan güçlünün güçsüzü yendiği zulme dur denmek istiyorsa bireysel karşı çıkışlardan ziyade tıpkı Erdemliler İttifakında olduğu gibi ses getirecek organize hareketlere ihtiyaç var bugünlerde. Şayet böyle bir güç oluşturulmazsa bireysel çıkışların kafası ezilir suyun başını tutanlar tarafından.

Bazıları, içinde bulunduğu hareketi 'Hılfu'l Fudül'a benzetirler. Güzel bir şey bir insanın hareketini örnek alınması gereken şeylere dayandırması. Referansını böyle bir harekete  dayanak yapanların adını kullandığı şeye  uygun davranması gerekir. Yoksa gülünç duruma düşerler. Günümüzde sivil toplum kuruluşu adı verilen nerede bir cemaat, vakıf, dernek, sendika vb varsa yönetim kadrosundan üyesine varıncaya kadar aynı düşünce, aynı inanca sahip kişilerden oluştuğunu görürüz. Siz hiç farklı kulvarlarda çalışan, ayrı dünya görüşüne sahip insanların bir araya gelip birlikte iş yaptığı herhangi bir organizasyona şahit oldunuz mu? Ben görmedim. Genelde hepsi aynı fabrikanın ürünü gibidir. Yabancı zihniyetten biri gelmez, gelse de barındırılmaz, dışlanır. Herkes kendine Müslüman gibi görünüyor.

Teşkilat yapısı itibariyle günümüzdeki teşkilatlanmaları Hılfü'l Fudül'e benzetmek doğru değildir zannımca. Çünkü üye ve örgütlenme bakımından birbirinin ikizi gibidirler. Eğer bir mağdurun elinden tutacaklarsa ancak kendi üyelerinin mazlumlarına sahip çıkarlar, onun elinden tutarlar. Bir başkasına ait mazlumun elinden tutmak akıllarına bile gelmez, hatta iyi olmuş bile derler. Kazara bu STK'lar gücü eline geçirmişse muhaliflerinin üzerinden buldozerlerle geçerler. Hemen hemen her yere kendi üyelerini yerleştirmeye, kadrolaşmaya çalışırlar. Farklı bir renge asla tahammül etmezler.

Tüm STK'ları aynı kategoriye koymak doğru değil. Mutlaka mazlumun sesi olmak için ortaya çıkmış hareketler vardır. Ama genel görüntü maalesef bu. Kendileri, bırakın hemen hemen her kesimdeki mazlumların elinden tutmayı...bizzat kendileri zulmün kaynağı olabiliyor. Bilerek veya bilmeyerek eline geçirdiği güç sayesinde ne oldum delisi olanların en azından hareketlerini Erdemliler Hareketine benzetmemesinde fayda vardır. Zaten böyle tasvir edenler kendileri bu duruma inansa bile bir başkası bıyık altından güler böyle benzetmelere.

En azından kendimizi ait hissettiğimiz, benzettiğimiz harekete uygun davranmamız lazım. Yok böyle davranamıyorsak bari  böyle güzel hareketlerin adını ağzımıza almayalım... Hılfü'l Fudül de tarihteki yerinde dursun. Çünkü bu hareketi ağzımıza alarak erdemli olunmaz. Laf ile -zaten- peynir gemisi yürümez. 28/02/2017