Ana içeriğe atla

Sınırımızdaki Mayınlar

Bugün nereden aklıma geldiyse yılın ilk gününde mayınlar aklıma geldi. Yazıma önce bir mayın fıkrasıyla başlamak istiyorum:
Körfez Savaşından 4 yıl önce Kuveytli kadınlar üzerinde bir inceleme yapan Amerikalı bir gazeteci, Kuveytli kadınların erkeklerinden 4 metre arkada yürüdüklerini tespit eder.
Savaştan 4 yıl sonra tekrar Kuveyt’e gelen gazeteci, kadınların erkeklerden 4 metre önden gittiklerine tanık olur. Kısa zamanda meydana gelen devrim niteliğindeki bu değişimin sebebini öğrenmek için gazeteci, kadınların yanına gider ve bunun sebebini sorar. Kadınlar: ‘Mayınlar efendim!’ cevabını verirler”.
Ne olmuş mayın varsa demeyin. İsterseniz bir basın bir mayının üzerine. Havaya uçurur. Tüm vücudunu lime lime eder. Mezara konacak tek organın kalmaz. Çünkü ara ki bulasın.
Bu fıkrada kadının değersizliğine işaret ediliyor. Bir tehlike anında ölecekse ilk önce kadınlar ölsün demektir bunun adı. Kadın mayına basıp ölecek ama mayını temizlemek suretiyle geriden gelen erkeklerin de güvenliğini sağlamış olacak.
Bu mayın fıkrasından bir başka mayın olayına gelelim. Bildiğiniz gibi Suriye iç savaşı 2011 yılında çıktı. Bu iç savaş dolayısıyla ülkelerindeki bu kirli savaşa alet olup ölmek istemeyenler başta Türkiye olmak üzere civar ülkelere sığındılar. Çoğunluğu da bize geldi.
Burada, bizim en uzun sınırımız olan Suriye sınırı boydan boya mayın kaplıydı. O mayınlara ne oldu? Onlar bu sınırdan nasıl geçti, geçerken mayına basarak ölmediler mi diye bir soru gelmesi normal.
Sınırdan geçerken mayın patlamadı. Patlamadığı için mayın dolayısıyla ölen Suriyeli olmadı. Çünkü mayın yoktu sınır boyunca.
Haydi bir soru daha soralım. Ne oldu buradaki mayınlara? Biz ülke olarak o mayınları 2010 yılında ihaleyle boydan boya temizlettik.
Hatırlarsanız, mayın temizleme ihalesini İsrailli bir firma almıştı. Gelen tepkiler üzerine bu ihale iptal edilerek başkasına verilmişti.
Düşünmeden edemiyor insan. 2011 Suriye iç karışıklığı çıkmadan bizim Suriye sınırımızdaki mayınları 2010 yılında, yani iç karışıklık ortaya çıkmadan bir yıl önce temizleniyor.
Burada sormak lazım. İç karışıklıktan bir yıl önce mayınların temizletilmesi tesadüf mü yoksa mayın temizliği planın bir parçası mı? Tabiatta tesadüflere yer olmasa da bu mayın temizliğinin tesadüf olmasını isterim. Tesadüf değil de daha önce planlanmış bir iç karışıklığın parçası ise vay halimize. Bizim öngörümüz ise yine vay halimize.
Tesadüf veya planın parçası ya da öngörümüz. Bunu yani mayın temizliğini biz mi planladık yoksa bu planın senaristi başkası veya başkaları mı?
Sonucu hiç lehimize olmasa da gönül ister ki bu plan bizim eserimiz olsun. Eğer başkası ise yani bir başkasının senaryosu ise bu demektir ki biz senarist veya aktör değiliz. Olsak olsak başkalarının yazdığını oynayan bir aktör oluruz. Bunu da ülkeme yakıştıramam.
Bu mayın temizleme öngörüsü veya zamanlama hatası bizim ülkenin eseri ise sonucu vahim olsa da bir yıl öncesinden plan yapmak ve öngörüde bulunmayı da kıskanırım. Çünkü ben yarının planı yapamıyorum, öngörüde bulunamıyorum. Kısaca burnumun ucunu göremiyorum.
Az önce bu mayın temizliğini birine söyledim. Önce düşündü. Sonra “Biz o mayınları, Hicaz’a tren yolu döşemek için temizledik” demez mi? Pes doğrusu dedim. Öyle ya ülkenin her bir yerini demiryolu ile döşedik de Hicaz’a uzanacak demiryoluna gelmişti sıra. Sizi bilmem ama bu adanmışlığın bu anlayışın bu düşüncenin bu inanmışlığın bu azim ve gayretin karşısında ben duramam. Atom da duramaz. Çünkü parçalanıp yok olur. Mayın da duramaz.
Sahi Suriye iç savaşı çıkmadan bir yıl önce bu mayın temizliğine siz ne dersiniz? Nasıl yorumlarsınız?

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Suriye savaşı çıkmadan bir yıl önce Suriye ile Türkiye arasındaki mayın temizleme işi ihaleye çıkarıldı ve hatta İsrailli bir firmanın talipli olduğunu bile duymuştum. Belki de söz konusu sınırdaki bu mayınları İsrailli bu firma temizledi. Suriye savaşı çıkmadan bir yıl önce niye temizlendi? Sorusuna gelince. Suriye iç savaşında, Suriyeliler Türkiye sığınacak ve Türkiye, Suriyeli sığınmacıları muhacir- ensar edebiyatı ile ülkeye sokacak. Ama sınırlardaki mayınlar yüzünden ülkemize giremeyeceklerdi. Suriyeliler Türkiye'ye elini kolunu sallıya sallıya geçsin, mayınların üzerine basarak canlarından olmasınlar diye temizlediler. Bunu bilmeyecek ne var? Her şey plan proğram dahilinde yapılıyor. Bizler de bu küresel kraliyetçiler takımının plan ve proğramlarının onların istedikleri gibi yürümesini sağlamak için aracı oluyoruz. İşte bizim öğündüğümüz , yerlere göklere sığdıramadığımız dış politikamızdaki en büyük başarılı işlerden biri Suriyeli sığınmacılara ülkede kucak açmak. Onlar şimdi Allah yolunda savaşırken mi, ya da Allah yolunda eziyet ve zulüm gördükleri için mi ülkemize muhacir oldular? Ne alaka? Küresel kraliyetçiler takımı emperyalist Batılı ülkelerin Müslüman toplumlar üzerinde oynadıkları bir oyun. Ne yazık ki, biz de bu oyuna alet ediliyoruz ve bu oyunu bile bile kabul edip, bu oyunun bir parçası oluyoruz. Yazıklar olsun! Yazıklar olsun! Yazıklar olsun!

    Yazınızın başındaki mayın fıkrasına gelince. Fıkranın geçtiği ülke Kuveyt. Kuveyt bir Arap Müslüman ülkesi. Müslüman ülkelerinde kadınlar erkeklerin 4 metre arkasından yürürler. Erkeklerin izinden yürürler. Erkekler önden giderek yolu açarlar, engelleri kaldırırlar ki, kadınları arkalarından rahat bir şekilde erkeklerini takip edebilsinler diye mi? Yoksa, kadınlar kim oluyor da erkeklerin önünde, ya da yanında yürüyecekler! Olmaz, Müslüman erkeğin şanına yakışır mı? Kadın eksik etek, saçı uzun aklı kısadır. Kadının yeri erkeğinin 4 metre arkasıdır.
    Körfez savaşından sonra durum değişiyor ve bu sefer kadınlar erkeklerin 4 metre önünde yürüyorlar. Erkekler de kadınların 4 metre arkasından kadınların takip ederek yürüyorlar. Sebebini sormuşlar, kadınlar da çok güzel bir cevap vermişler "MAYIN" İşte Kuveyt Müslümanların erkek- kadın anlayışları bu kadar. Kadın ve erkek birlikteliğinden biri ölecekse, ölmesi gerekiyorsa bu kadın olmalıdır. Çünkü kadın değersiz bir varlıktır, saçı uzun aklı kısa, eksik etektir. Oysa, bana göre kadınlarımız çok mübarek ve hatta erkeklerden daha üstün bir varlıktır. Erkek aslan ile dişi aslanı bir ele alalım. Erkek aslan, kendi yavrusunu bile öldürecek hatta aç kalırsa yiyecek bir erkektir. Dişi aslanlar ise, yavruyu doğuruyor, koruyup besliyor, büyütüyor ve neslin devamını sağlıyor. Avlanmayı bile dişi aslanlar yapar. Erkek aslanlar da hazıra konarlar.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  2. Bu konuda söylenecek çok şey var. Maalesef durumumuz ortada. Süzdüklerimizi yazıyoruz sadece.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok haklısınız hocam, ne diyelim. Bir de şu yok halimizde perişanları oynayacak ne gücümüz, ne de kudretimiz var. Hele de adaletin ibresi öyle bir fırıl fırıl dönüyor ki, hak getire.
      Teşekkür ederim.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda...

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam ...

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim de...