Ana içeriğe atla

Bizi Bekleyen Öcalan Sorunumuz

40 bin kişinin ölümünden sorumlu tuttuğumuz, bizi kırk beş yıldır terörle uğraştıran, yakalandıktan sonra ağırlaştırılmış müebbede mahkum olan, 25 yıldır bu cezasını İmralı'da çeken, terörist elebaşısı diye bilinen Öcalan, örgütüne silahları bırakın çağrısı yaparsa, örgüt lağvedilirse, Mecliste yapılacak yeni bir düzenleme ile umut hakkından yararlandırılacak. Evet, Türkiye şimdi bunu konuşuyor.
Terörün bitmesi bu ülkenin en büyük temennisi olmakla beraber 40 bin kişinin katili diye bilinen kişinin cezasını çekmeden çıkması şaka gibi. Bu mesele epey su götüreceğe benziyor. Çünkü ağırlaştırılmış müebbet demek, o kişinin ölünceye kadar hapisten çıkamaması demektir. Öcalan’a böyle bir hak verilirse süreli ceza alanlar hayli hayli bu tür haklardan yararlandırılması gerekir. Akıl ve mantık bunu gerektirir. Yalnız verilen cezanın tamamını çekmeden suçlunun çıkarılması suç ve cezanın mantığına aykırıdır. Çünkü adalet anlayışını zedeleyen bir hareket olur.
Cezasını tam çekmeden suçlu dışarıya çıkarılmaz mı? Sağlığı ve yaşı ceza çekmeye elverişli değilse bu durumda böylelerinin dışarıya çıkarılması bildiğim kadarıyla kanunen mümkün. Eğer Öcalan'ın böyle bir durumu varsa hiç umut hakkından bahsedilmeden de bu mesele halledilebilirdi.
İçeriden çıkmanın bir başka yolu da devlet ve milletin menfaatine bir hizmette bulunmak düşünülebilir. Öcalan dışında herhangi bir suçlu, terör örgütünün lağvını sağlarsa böyle suçlular için bu yol yani umut hakkından bahsedilebilir. Yalnız örgütü kuran, terörü azdıran Öcalan'ın kendisi. O kadar uğraştır, kan akıt, sonra da örgütünü dağıttın diye ona ödül verilmesi bana garip geliyor.
Görüşümü böyle açıklamakla beraber çelişiyorsun diyebileceğiniz bir görüşümü söyleyeceğim. Hoş bu görüşün şu anda bir anlamı ve uygulanabilirliği yok ise de geçmişte çok dillendirdiğim bu görüşü, kayda geçmesi bakımından yazacağım: Ben devletin yerinde olsaydım, Öcalan yakalanıp bize teslim edildiğinde onu içeri koymaz, serbest bırakırdım. Hoppala demeyin. Rahat etmesi, suçsuz bulunması değil kastım. Öcalan salınmış olsaydı, dışarıda rahat yüzü görmezdi. Çünkü Türklerin dışında mağdur ettiği o kadar Kürt var ki dışarıda kim vurduya gitme ihtimali yüksekti. Böyle bir ihtimal olmasa bile bir kör kurşuna gideceğim korkusu içinde yaşardı. Biz ne yaptık? Koca İmralı'yı emrine tahsis ettik. Onun yüzünden İmralı'yı kullanamıyoruz. Öcalan'ın güvenliğini sağlamak amacıyla devlet az masraf etmiyor.
Öcalan umut hakkı veya başka bir gerekçe ile cezasını tamamlamadan çıkar veya çıkmaz. Yalnız içeride kalmaya devam ederse, bir gün her fani gibi hapiste vefat ederse, sevenleri bunu normal ölüm görmeyecek, devlet zehirledi de öldü diyecek. Protesto eylemlerinin ardı arkası kesilmeyecek. Ki protesto ile kalsa yine iyi.
Hasılı Öcalan'ın çıkması bir dert, içeride kalması bir dert.

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    İmralı ve Öcalan konusunda Cumhur ittifakı aralarında anlaşmışlar. Konuyu gündeme taşıyarak çağrı yapmak Bahçeli'ye düşmüş. Akabinde diğer yapılacak diğer işi de herhalde ittifakın diğer ortağı üstlenmiş olacak ki, "ya silahlarını gömerek terörden vazgeçsinler, ya da biz onları silahları ile birlikte toprağa gömeceğiz" mesajını veriyor. Bu konuda Cumhur ittifakının samimi olduklarını düşünmüyorum. Türkiye Cumhuriyet içinde eli silahlı PKK kalmadığına göre, Öcalan silahları bırakıp teslim olmaları konusunda Suriye ve Irak'ta bulunan ve kimlik değiştiren PKK'lılara mı çağrı yapacak? ABD'nin güdümünde olan ve ABD tarafından beslenen bu terör ordusu, öyle hiçbir fonksiyonu kalmamış Öcalan'ın çağrısına mı kulak verecekler? Güleyim bari...
    Gündeme taşınarak kamuoyunu meşgul eden bu senaryo, tamamen saltanat hırsı içinde bulunan bir iktidarın saltanatını idame ettirme çabalarından başka bir şey değildir.
    Öcalan'ı meşrulaştırmaktan başka bir işe yaramaz. Bunlar saltanatın son çırpınışlarıdır. İmralı'da hapis yatan Öcalan'dan medet bekliyorlar. Bir işe yarayacağını da sanmıyorum. Denize düşen yılana sarılırmış.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Önceki süreçlere bakarak ben de bir çözümün olacağına ihtimal vermiyorum. Kandil ve Suriye'deki PYD'nin çağrıya kulak vereceğini de düşünmüyorum. Yalnız Şam'daki yeni gelişmede ABD ile geri planda görüşülüp PYD'nin misyonunu tamamlaması anlaşması yapılmışsa yani dış destek kesilirse bir umut belki örgüt tasfiye edilir. Bunu da zaman gösterecek.
      Türkiye içinde terör örgütünün eli silahlı kimsesi kalmadı düşüncesi çoğu kimsede hakim düşünce. Terör bitti gözüyle bakılıyor. Ben aynı kanaate değilim. Pkk istediği her yerde eylem yapacak seviyede güçlü. Pkk Kobani olaylarıyla birlikte tüm gücünü Suriye'ye kaydırdığı için ülke içinde eylem yok. Suriye'de istedikleri gerçekleşmezse tekrar içeride teröre kalkışabilirler diye düşünüyorum.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda...

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam ...

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim de...