Ana içeriğe atla

Umut Sürecine Dair Çelişkilerimiz

İnsanın hayatında hata ve yanlışları olur. Kişi farkına vardığı zaman bu hata ve yanlışta ısrar etmez. Yaptığı hata ve yanlıştan dolayı yüzleşir, özür dilenmesi gerekenler varsa özür diler, bedel ödenmesi gerekiyorsa bedel de ödenir.
Yaşına, şartlara, yaşadığı ortam gereği insan görüş ve fikir de değiştirebilir. Sabit fikirde kalmaz. Çünkü değişmeyen tek şey değişimdir. Önemli olan olumlu yönde değişim göstermektir. Bir de değişeceğim diye akşam sabah fikir değiştirmemek gerek.
Pek tasvip edilmese de bizim siyasette dün dündür, bugün de bugün anlayışı hakim. Tamam, değişim olsun da bu kadar da hızlı dönüş olmamalı.
Hata ve yanlışlar hepimizin başına gelir. Çünkü insan olup da hata ve yanlış yapmayan yoktur. Önemli olan hata ve yanlışta ısrar etmemektir. Farkına varıldığı zaman kısa yoldan yanlıştan dönmek gerek. Çünkü hata ve yanlıştan dönmek erdemliliktir.
Hayatta ve siyasette çelişki pek tasvip edilmez. Şayet çelişkiye düşülmüşse en azından izah gerekir. İzah edilmeyip birileri hatırlatınca da kızmamak gerek.
Niyetim siyaset yapmak, siyasetçisi eleştirmek değil. Eski kirli çamaşırları da ortaya dökmek değil. Sadece çelişkilerimize işaret etmek için bazı örneklere yer vereceğim.
Öcalan'ın 99 yılında derdest edilip bize teslim edildiğinde seçime gidiyordu Türkiye. Milliyetçiliğin öncülüğünü yapan Bahçeli, seçim meydanlarında havaya yağlı urgan attı.
Seçim yapıldı. Seçim, Öcalan'ın yakalanması azınlık hükümeti başbakanı olan Ecevit'e ve Öcalan'ı asmayı kafaya koyan Bahçeli'ye yaradı. En fazla oyu bu ikisinin partileri aldı. Her iki parti ömürlerinde almadığı oyu aldı. Beraber koalisyon hükümeti kurdular.
Sonrasında idamın kaldırılması teklif olarak Meclise geldi. Bahçeli ve partisi oylamaya katılmayarak teklifin yasalaşmasına katkı sundu. Sayesinde Öcalan ipten alındı. Hoş, Öcalan’a Bahçeli'nin katkısı olmasa da kimse asamazdı. Çünkü Öcalan'ın derdest edip verenler asmamak şartıyla vermişti. Yine de Bahçeli'ye nasip oldu Öcalan'ı astırmamak.
Bu kadar kısa zamanda bu denli çelişki dünya siyasetinde pek görülmese de burası Türkiye olunca bu çelişki normal görülür. Bahçeli bir daha asacağım demedi. Miting miting dolaştırıp havaya attığı urganı bir daha ne ağzına aldı ne de eline.
PKK terör yaptığı ve terör estirdiği müddetçe Bahçeli'nin başında bulunduğu MHP, bu terörden hep ekmek yedi. Ne zaman kan aksa MHP'nin oyları arttı. Aynı ekmeği terörle bağını kesmeyecek ve Kürt milliyetçiliği yaparak bugün adı DEM olan parti zihniyeti yedi. Bugün Türk ve Kürt milliyetçiliği varsa, siyasette aktör ise her ikisi de bu terörden ekmek yemeye devam ediyor. Çünkü her ne kadar birbirine zıt kutup olsalar da bu iki zihniyet birbirinin panzehridir.
Her ikisi de birbirini muhatap almadı, el sıkılmadı.
2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde terörle bağını kesmediği için Bahçeli'nin gözünde DEM, PKK idi. Çünkü DEM demek PKK demek idi. Bu kadarla da kalmadı. Kim DEM ile görüşürse, DEM seçimde kime destek verirse onlar da PKK'li idi Bahçeli'ye göre. Kısaca DEM'e yaklaşan sakıncalı piyade kabul edildi. Sonuçta Cumhur ittifakı seçimi kazandı.
Daha 2023 seçim propagandası unutulmadı. Çünkü daha dün gibiydi.
2024'ün son aylarına gelindiğinde Bahçeli, DEM'e el uzattı. Yetmedi. Öcalan'ın umut hakkından yararlanmasından bahsetmeye başladı. Öcalan ile görüşen DEM'li heyet ile de görüştü.
Yanlış anlaşılmasın. İki siyasi parti elbette el uzatacak, elbette görüşecek. Zira olması gereken budur. Burada mesele, dün asmaya kalktığımız kişi ve zihniyetiyle bugün görüşüyor olmak ve umut hakkından bahsediyor olmak çelişkisi.
Bir diğer çelişkimiz Ahmet Türk. Dün sakıncalı diye belediye başkanlığından el çektirdiğimiz Ahmet Türk, bu umut hakkı sürecinde DEM’i temsilen bulunan heyetin içinde yer alması. Yani belediye başkanlığını reva görmediğimiz kişiye İmralı'ya gitme görevi veriyoruz.
Bu görev Ahmet Türk'e yakışmadı demek istemiyorum. Ki Ahmet Türk siyasetimizde hem Türk hem de Kürt siyasetini bilen, hiç gündemden düşmeyen, konuşulur, sözü dinlenir önemli bir aktördür. Tecrübesinden yararlanmak lazım. Ki Ahmet Türk 2000'li yıllarda "konuşacağınız en son kuşak biziz. Bizden sonrakiler konuşmaz" diyen biri. Ve bugün onunla konuşuyoruz ve bu konuştuğumuz kişinin, elinden üçüncü defa belediye başkanlığı yapamazsın diyerek başkanlığı alıyoruz. Bu da çok yaman bir çelişkimiz.
Bir diğer çelişkimiz de Ahmet Türk'ün soyadı. Adam basbayağı Kürt. Ama biz ona Türk soyadını layık görmüşüz. Kürt siyaseti yapıyor ama soyadı Türk. Ömrü boyunca da bu soyadı ona taşıtıyoruz. Bu da dikkat çeken bir başka çelişkimiz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda...

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam ...

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim de...