Bir önceki yazımda, Bahçeli'nin grup toplantısında Öcalan'la ilgili "terörü bitirsin, örgütü lağvetsin, umut hakkından yararlansın" konuşmasının ardından, umut hakkı süreci başlatıldı. DEM'den oluşan heyet İmralı'ya gidip geldi.
Bu görüşmenin ardından DEM heyeti TBMM başkanı Kurtulmuş ve Bahçeli ile ayrı ayrı görüştü.
Şu anda olumlu bir hava var. Bu olumlu havanın ne şekilde gelişeceği, süreçte tıkanma olursa nereden kaynaklandığını zaman gösterecek.
Yine bir önceki yazımda, terörün bitmesine karşılık Öcalan'ın yararlanacağı umut hakkının ne olduğu hakkında kısaca bilgi vermiştim.
Bu yazımda ise adına umut hakkı denen bu süreci değerlendireceğimi ifade etmiştim.
Kısaca umut hakkı demek, yeni bir yasak düzenleme ile hakkında ağırlaştırılmış müebbet cezası olan, bu cezasını 25 yıldır çeken ve 40 bin kişinin katili görülen, adına terörist başı denen Öcalan'ın salıverilmesi demektir.
45 yıldır 40 binden fazla insanımızın ölümüne sebep olan terörün bitmesi, terör örgütünün lağvedilmesi tüm toplumun ortak dileği desek yanlış olmaz. Ki bu süreç çok uzadı. Çoktan bitirilmesi gerekirdi.
Yalnız toplumun kahir ekseriyetinin Öcalan'ın serbest bırakılmasına çok sıcak bakacağını sanmıyorum. Bu konuda toplumun ikna edilmesi gerekir. Çünkü Öcalan gibi ağırlaştırılmış müebbede mahkum olan birinin cezaevinden çıkması demek aynı zamanda bir genel affı beraberinde getirir. Bu affın başta PKK'liler olmak üzere diğer mahkumları da kapsaması kaçınılmaz. Toplumun buna da hazır olduğunu düşünmüyorum.
Farz edelim ki gelecek tepkiler göğüslenecek, gerekirse bedel ödenecek, kızılcık şerbeti içilecek, bir şekilde halk ikna edilecek. Eğer böyle bir şey göze alınacaksa, yani Öcalan ve içerideki terör suçluları bir şekilde dışarı çıkarılacaksa, bunun için yasal düzenleme yetmez. "Öcalan ve terör suçlularını affediyorum ve affetmiyorum" referandumu yapılmalı. Bu referanduma PKK örgütü eliyle şehit düşen; polis, asker, sivil, öğretmen vs. mağdurların yakınları katılmalıdır. Aynı şekilde köyü yakılan; malını, mülkünü kaybeden, memleketini terk etmek zorunda kalan, PKK'nin mağdur ettiği Kürtler, işkence çeken insanımız ve yakınları da oy vermelidir. PKK ile mücadele ederken gazi olan, operasyonlara katılan, ölümün nefesini arkasında hisseden kişiler de katılmalıdır. Kısaca terör mağdurları bu referanduma katılmalıdır. Onların verdiği oy sandıktan ne şekilde çıkarsa, bu sonuca uygun mevzuat çıkarılmalıdır. İpe un sermek değil benim önerim. Asıl olan ve adaletin gereği, suçluyu ancak mağdur affeder. Çünkü ateş düştüğü yeri yakar ve yanmışlardır. Devletin, siyasi partilerin, Meclisin kaldıracağı elle suçlular affedilmemeli. Devlet ancak kendisine karşı işlenen suçluları affedebilir. İşin taraflarını işin içine katmadan çıkarılacak umut hakkı adalet anlayışını zedeler. Bu karar kamu vicdanında makes bulmaz.
Diyelim ki terörün bitmesi için Öcalan'la görüşmeye ve örgüt lağvedildiği takdirde umut hakkı vermeyi göze aldık. Burada düşünmek lazım. Öcalan örgüte ne kadar hakim? Kandil Öcalan'ı dinleyecek mi? Bu teröre destek veren dış güçler buna rıza gösterip örgütün lağvedilmesine izin verecek mi? Çünkü Öcalan, örgüt üyeleri tarafından ne kadar sevilirse sevilsin, Öcalan ne derse desin, örgüt üyelerinin diyeceği, "Öcalan baskı altında. Dedikleri bizim görüşümüzü tam yansıtmıyor. Çünkü devletin baskısı var" diyecek ve Öcalan'ı dinlemeyecek.
Diyelim ki PKK'nin liderleri Öcalan'ın sesine kulak verdi. "Liderin emrindeyiz. Dediğini yapıyoruz. Silahları bırakıyoruz ve örgütü lağvediyoruz" dedi. Meclis, Öcalan'ı ve hapistekileri umut hakkından yararlandırdı. Bir müddet sonra örgütün başka bir isim adı altında yeniden örgütlenip Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı yeniden teröre kalkışmayacağının garantisi var mı elimizde? Bu konuda örgütün samimiyetine ne derece güvenebiliriz?
Bence ilk önce yapılması gereken, teröre ve örgüte destek veren dış destek ve kaynağı kesmek gerek. Bu yapılmadan başlatılan hiçbir süreç başarıya ulaşmaz. Devlet dış desteği kesti de sıra örgütle görüşmeye kalmışsa buna sözüm olmaz. Çünkü bu süreç ancak böyle başarıya ulaşır. Böyle bir görüşmenin yapılıp yapılmadığını bilmiyoruz.
Bir sonraki yazımda umut hakkı üzerinden düştüğümüz çelişkilere değineceğim.
Yorumlar
Yorum Gönder