Ana içeriğe atla

Umut Hakkı (1)

Bir umut hakkıdır gidiyor bugünlerde. Fitili de siyasetin duayeni Meclis grup toplantısında ateşledi: "Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin TBMM’de, DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini açıklasın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenleme yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın” dedi.
Hiç beklenmeyen bu ifadeler ne zamandır Türkiye gündeminde. Yerinde bir çıkış deyip destek veren kadar olmaz deyip tepki gösterenler de var. Sessiz çoğunluk pek sesini çıkarmasa da bu umut hakkını pek içine sindirmişe benzemiyor.
Bu çağrının ardından uzun bir bekleyiş sonrası Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve Ahmet Türk'ten oluşan DEM heyeti İmralı'ya giderek terörist başı ile görüştü. Görüşmenin ardından terörist başının sözleri yazılı olarak kamuoyuna duyuruldu.
Adına barış süresi, demokratik açılım denmese de bir süreç başladı. Büyük çoğunluk endişeli gözlerle bu sürecin akıbetini merak ederken bir kısım insanımız da siyaset büyüğünün bir bildiği var, iyi şeyler olacak, terör bitecek umudunu taşıyor.
Halkın hepsi 80'den bu yana devam eden terörün bitmesini istiyor. Çünkü 40 binden fazla insanın canına mal oldu bu terör süreci. Halkın endişesi, umut hakkı diye başlatılan bu sürecin, önceki demokratik açılım veya çözüm süreci gibi akim kalmasıdır. Değilse herkes bu konuda çözüm bekliyor.
Umut hakkı nedir bir hatırlayalım.
“Umut hakkı, ceza hukukunda, hapis cezasına mahkûm edilen bireylerin belirli süreler boyunca gösterdikleri iyi hal ve davranışları göz önünde bulundurularak, suçluların cezasının bir kısmını çektikten sonra kanunla belirlenmiş şartlar dahilinde koşullu salıverilme olasılıklarının değerlendirilmesi ve suçlunun geri kalan suçunu dışarıda tamamlama imkânı sunulması demektir.
Suçlunun umut hakkından yararlanabilmesi için “belli bir süre cezaevinde kalması (toplam mahkûmiyetin üçte ikisi veya dörtte birini yatması), bu süreçte iyi hal davranışları göstermesi (disiplin cezası almamış olması, sosyal rehabilitasyonlar süreçlerine katılması) önemli kriterlerdendir.
Ağır suçlar nedeniyle bazı mahkûmlar umut hakkından yararlanamazlar.
25 yıldır içeride olan ve İmralı’da tutulan Öcalan, adı üzerinde terörist başı. 40 bin kişinin katili olarak görülüyor. Aldığı ceza ise ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası. Böyle ağır ceza alan birinin bahsedilen umut hakkından, halihazırdaki ceza kanununa göre yararlandırılması mümkün değildir. Sayın Bahçeli’nin ifade ettiği gibi bunun için kanuni düzenleme gerekir. Bu düzenleme için de Öcalan’ın terörün bittiğini ve örgütün lağvedildiğini açıklaması gerekiyor.
Buna karşılık DEM’in veya Öcalan’ın, hapisteki 8 binin üzerindeki PKK’li suçlunun salıverilmesi ve genel af çıkarılması gibi şartlar dillendirdiği yazılıp çiziliyor.
Bir sonraki yazımda da bu umut hakkı sürecine dair değerlendirmeme yer vereceğim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda...

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam ...

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim de...